Değişim mi istiyorsun?

Uzun elbisesisinin beli, kırmızı renkli bir kuşakla bağlanmış. Başında dervişlerin giydiği tiftikten yapılmış bir külah, yerde beş tane yaprak yemeye çalışan kaplumbağa olan bir tablo desem? Herkesin, Osman Hamdi Bey’in o bilindik tablosu “Kaplumbağa Terbiyecisi” bu diyeceğinden eminim.
    ***
Osman Hamdi Bey, Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin yaratıcılarından, aynı zamanda dönemin Arkeoloji Müzesinin yöneticisi olarak da önemli görevlerde bulunmuş. Bu tabloda, geri kalmış, değişime direnen toplumu çağdaşlaştırmaya çalışan bir eğitimci olarak kendisini resmetmiş. Resimdeki aksesuarlar, yer ve detaylar bunu da sanat yoluyla yapmaya çalıştığı şeklinde yorumlanmış. 
    ***
Kaplumbağalar yaratılış itibarı ile yavaş ve tembel olduğundan, halkı bu şekilde anlatma yoluna gitmiş. Ancak müzik aleti ney’i arkasında tutuyor olması, artık sabrının kalmadığı ve halkın eğitilebileceği konusunda umutlarını yitirmiş olabileceği şeklinde.
Bu tablodan ve Osman Hamdi Bey’den yola çıkarak, biraz gelişmişlikten söz etmek istedim. Gelişmeye çalışıp, olması gereken şekilde bir türlü gelişememekten...
Nedir bunlar? Eğitim, sanat, kültür vs..
Bu tablonun yapılış yılı 1906.
Osman Hamdi Bey bugün yaşasaydı ve kaplumbağa terbiyecisi tablosunda anlatmaya çalıştığı şeyleri bugün için de resmetmeye kalksaydı, kaplumbağalar yerine dünyanın en hızlı hayvanı olan çitaları koymazdı herhalde!
***
Geldik 2023’e... 
Yollar gelişti, oturduğumuz evler, sokaklar, tüketim tercihlerimiz, yaşam biçimimiz, kılık kıyafetimiz gibi bir çok şey değişti elbette. Ama eğitimde ne kadar geliştik?
Okuma-yazma oranı ne kadar artmış diye, zaman zaman bazı veriler yayınlanıyor. Geçmiş yıllara bakınca yüzdelik olarak artış var. Ancak nelerin okunduğu, hangi kitapların, hangi yazarların okunduğu bilinmedikçe, okuma yazma oranının artmış olması hiçbir şey ifade etmiyor. Sadece tabela ve adres okuyabilen insanlar çoğaldı diye sevinmemiz, gereksiz bir övünç olur sanırım.
    ***
Sorun yine ekonomiye dayanıyor. Tamamen duygusal yani!
Eski yeşilçam filmlerinden birine denk geldim geçtiğimiz günlerde. Rahmetli Kemal Sunal filmiydi. Ve o film, sabah evinin penceresinden “nerede benim gazetem” diye seslenen bir apartman sakininin seslenişi ile başlıyordu. O yıllar da yokluk yıllarıydı üstelik. Ancak, hemen hemen her eve bir gazete girerdi.
Düşünün ki artık ekmek ile gazete arasında bile tercih yapılmak zorunda kalınıyor. 
Öyle elinde gazete, minübüse, dolmuşa binen, kahveye gazetesi ile gelip çay söyleyen insanları görmeye bile hasret kaldık!
    ***
Hatta bir zamanlar bu gazete olayı ile ilgili eğlenceli diyaloglar olurdu. Adamın bir dolmuşa biner, gazetenin spor sayfasından yani en son sayfadan okumaya başlar. Arka koltukta oturan sporsever de öne doğru eğilip onun gazetesini okur. Gazetenin sahibi tam sayfayı çevirirken “dur bir dakka, çevirme” deyip, okumaya devam eder. 
Bir gün eğer kitap, dergi fiyatları soğan fiyatından daha çok konuşuluyor olursa, işte o zaman okur yazar oranı arttı diye sevinebileceğiz.
***
Seçimlere az zaman kaldı. Değişim istiyorsak, kendimiz değişeceğiz önce. Yöneticiyi halk seçer, nasıl yönetilmek istediğimize karar verme vaktidir.
Oyunu kullanmaya giderken;
-Ankara Kızılay’da sarıklarını takıp, cübbelerini giyip “Hanımlar tesettüre dikkat edin” diye kadınların özgürlüğüne, giyim tarzına, yaşam biçimine müdahale etmek isteyenleri,
-Kadıköy’de masada oturmuş sohbet eden ve alkollü içecek tüketen gençlerin yanına gelip, dini uyarılar yapma haddini gösterenleri,
-Taksim meydanında yılbaşı kutlayan gençlere “Noel ve yılbaşı islami ve milli değildir. Düşmanımız olan batılılıarın yaşam tarzıdır” diyerek, bildiri dağıtan hoca(!)ları ,
-İptal edilen mezuniyet törenlerini, festivalleri, 
U N U T M A !
Sevgiyle kalın
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi