Sen değişirsen düzelecek...

Milletçe büyük sıkıntılar çektiğimiz aşikar. En önemli sorunumuz ekonomi olarak görünse de, artık “en önemli sorunlarımız” var dememiz daha doğru olur sanırım.

Ekonomi, eğitim, siyaset, adalet, sağlık...

Peki biz bu sorunlarla yaşamayı gerçekten hakediyor muyuz?

Bu kadar sorunu yaratan sadece yöneticiler mi?

Her gün artan sorunlar karşısında bizim halk olarak hiç suçumuz yok mu?

***

Yazar Grigory Petrov’un şu satırlarına göz gezdirirken bunu düşündüm.

Ne diyordu yazar; “Devletin gücü ve zayıflığı, milletin refahı ve fakirliği sadece yöneticilerinin dindarlığına veya kötülüğüne bağlı değildir. Yöneticiler iyi ya da kötü olsalar da kendi halklarının birer parçasıdırlar. Milletlerinin ruhunu yansıtırlar. Kendi milletlerinin birer ürünüdürler. Halk nasılsa onlarda öyledir.”

***

Peki, biz halk olarak nasılız?

Yeni eğitim yılının başlamasıyla beraber, sınıflarda yabancı öğrencilerin çokluğu yeni bir sorun olarak karşımıza çıktı.

Milli Eğitim Bakanı, Türkiye’de eğitime katılan 977 bin yabancı öğrencinin, 790 bininin Suriye’li olduğunu açıklamıştı.

Petrov’un son derece düşündürücü satırlarına göz gezdiriken ben de halkı ve yöneticileri düşündüm.

-Vakti zamanında ülkelerine yeniden gönderilecekleri söylemiyle geçici bir dönem için misafir olarak kabul edilen, ancak seçim kazanmak uğruna vatandaşlık verilen sığınmacılara karşı çıkanlara “ırkçı” yaftası yapıştıranlar, şimdi çocuklarınızın sınıfında okuyan yabancı uyruklu çocukları istememe hakkını nereden buluyorsunuz diye sormak isterim örneğin.

***

-İşyerinde yıllardır çalışan elemanlarını işten çıkarark, daha az ücretle çalıştırabilecekleri sığınmacıları işe alan işverenler,

-Evindeki kiracısını yaka paça dışarı atıp, iki-üç katı daha yüksek fiyatla evini kiralayan ev sahibi,

-Her gün kafasına göre fiyat yükselten esnaf,

Yaşadığımız sorunların içinde senin payın ne?

***

-Ucuza meyve sebze alamıyoruz diye yakınan vatandaş; ekip biçtiğin tarlanı, bahçeni müteahitlere kat karşılığı verirken,

-Yaşadığın yerin ağacı, böceği, doğası katledilirken, yeraltı suların bile tüketilirken,

-Laik, cumhuriyetçi bir çocuk yetiştirmek arzusundayken, okullara mescid-abdesthane yapılırken...

Sen neredeydin?

***

-Kafana patates, soğan, çay atılırken “ben dilenci değilim” diye haykırmak gelmedi mi içinden?

-Kadınlar üzerinden modern dünyaya uymayan, son derece aşağılayıcı fetvalar verilirken sen neredeydin?

-“Cuma günleri ibadet için tatil olsun” diyenlere karşı çıkmayı düşünmedin ama giderek kalitesizleşen eğitim karşısında çocukların için endişelenip, daha iyi bir eğitim talep etmeyi kendine neden hak görmedin?

-İbadet için gittiğin camide, yöneticilerin arzusu doğrultusunda fetva verilirken, “camide siyaset olmaz, bu yanlış” diyerek orayı terkeden kaç kişi olmuştur örneğin?

***

Ne demişti Amerikalı yazar; “21.yüzyılın cahilleri, okuma yazma bilmeyenler değil, yanlış öğrendiklerini unutmayan, yeniden değişime, öğrenmeye açık olmayanlar olacaktır.”

Değişim istiyorsan bu seninle, benimle, bizimle olacak.

Yeter ki, değişimi, öğrenmeyi ve düşünmeyi yeniden isteyelim.

***

Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi