Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

12 Eylül darbecileri yargılanıyor(mu)?

Bundan 40 yıl önce Aralık 1978 de Kahramanmaraş da devlet kurumlarının belirttiği yedi gün süren kanlı olaylarda 120 insanın öldürüldüğü, 200 üzerinde evin yakıldığı, 100’ü aşkın işyerinin tahrip ve talan edildiği olaylar yakın tarihimizde kara bir leke gibi durmakta. Maraş kanlı olayları 12 Eylül’ün başlangıcıdır. Devletin yargı, askeri ve emniyet yapıtaşları bu dönemden itibaren kesin hatlarıyla değişmeye başladı. Soğuk Savaşın sıcak bölgesi ülkelerinden biri olarak buna yakinen tanık olduk. Ülkenin işgal ve “kurtuluş savaşı” sürecinde desteğini esirgemeyen ile ülkenin manda/müstemleke olmasını isteyen arasında devlet yöneticileri bir seçenek yaptı; kendisini manda/müstemleke olarak görenin yanında yer aldı. Devleti baştan ayağa kadar ona göre biçimlendirdi, insani ve demokratik hakların birçoğu kaldırılırken var olanlarda yazıda kaldı. 12 Mart ve ardından sürekli hale getirilen sıkıyönetim. Toplumda insan hakları ve özgürlükleri, çalışma ve demokratik hakların talebine yöneticiler tarafından şiddetle karşılık verilmeye başlandı; ilkin 1 Mayıs 1977 törenlerini kanla bastırmak ve akabinde Maraş katliamı ve sıkıyönetim dönemlerinin başlaması bunun ilk nirengi taşıdır. 12 Eylül’ün ayak sesleri gelmeye başlamıştır. 
Sıkıyönetim sürecinde yasak ve baskılar yanında ekonomik bunalımın hat safhaya varması, yöneticilerin yönetemez duruma düşmesi, yönetilenlerin birlikte hareket etme yeteneklerinin olmaması ve dağınıklılık bunalımı daha da derinleştirdi. ABD ve NATO’nun “bizim çocuklar” dedikleri 12 Eylül Askeri Faşist darbesini yaptı. Yönetenler ister sivil ister asker olsun ABD, NATO ve Almanya’dan icazet aldılar. Yaşanan krizden baskı, cebir ve şiddet ile toplumun susturulup çıkılacağını sandılar oysa ülkenin tüm temel taşları yerinden oynatılarak toplumun üzerine ölü toprağı serpildi ve sessiz filmin sessiz seyircisi haline getirildi.
Yıllardır 12 Eylül Askeri Faşist Darbenin mağduru olan kişi ve kurumlar kaybolan, katledilen, işkencede öldürülen ve sakat bırakılanların, kapatılan ve yasaklanan kurum/kuruluşların mağduriyetlerinin giderilmesi için iktidara gelen her hükümet olumlu baksa da sonuçlanmamakta. 12 Eylül yöneticileri devlet sucu işleyerek topluma ağır bedeller ödetti. Devlet devamlılık arz eder bu nedenle sorumluluk kişilere bırakılamaz. Benimde müdahil/katılan olduğum 12 Eylül Darbecilerinin yargılanması savunmanlar ve mağdurların ısrarlı girişimi sonunda süreç yeniden başlatıldı. 
Resmi olarak suçun tarihi 2.Ocak. 1980’den başlatıp 6.Aralık 1983 yılına kadar ki süreci kapsamakta. Yine bu süreç içinde yaptıkları yasa ve kararnamelerle darbeciler kendilerine donulmazlık zırhına bürünerek yaptıklarının hesabını vermekten kaçmakta. Mevcut yöneticiler “darbecilere karşı” olduklarını söyleseler bile 12 Eylül Darbecilerinin yasa ve kararnameleriyle devleti hala yönetmekte. Adli makamlar yargılama sürecini sulandırmak ve zaman aşımına gitmek için ellerinden geleni yapmakta. Yargı ve yöneticiler bu yargılamada “devleti” ayrı tutmakta. Seçilmiş ya da atanmış bu kişiler devlet adıyla suç işlerken devletin masumiyetini savunmak onlara kalmamıştır. Mevcut yasaya göre “Kişi veya kurum, kişi veya topluma karşı suç işlediğinde sıfatına bakmadan yargılama yapmalı adil olmalı.”
Olayların üzerinden 40 yıl geçmiş olmasına rağmen hala hafızalardan silinmedi hatta yenileri daha da acımasızca yapıla gelmekte. Sorunlar çözülmediği gibi çözülür gibi gösterilerek unutturulmak istenmekte. Kaybettirilen canlarımızın değerlerimizin geri gelme durumu yok ama onların akıbetlerini ve sorumluların yargılanıp ceza alması gerekmekte. Dönemin yöneticileri canlarımızı değerlerimizi kaybetmekle kalmadı geride kalan yakınlarına da ağır bedeller ödetti ve ödetmeye devam etmekte.
12 Eylül 1980 Askeri Faşist darbesini yapanlar ve bundan beslenenler her ne koşul olursa olsun yargılanmalı. Darbecileri aklamaya çalışmak, davayı zaman aşımına çekmek, darbecilerin yaptığı katliam, baskı ve bunların yanında 500 bin kişiyi aşkın insanı gözaltına aldırıp sorgusuzca yargılamadan günlerce cezaevlerinde tutmak, en basit demokratik çalışma kurumlarını bile kapatmak, sorgu odalarında işkence kuytu köşelerde katliam yapmak, göstermelik yargıya bile tek tip elbise zorunluluğu getirerek savunma yapılmasını engellemek, gazete ve karikatür dergilerine sansür, bağlama ve türkü söylemeye yasak getirmek bir insanlık suçudur. İnsanlık suçu işleyen er geç yargılanıp cezalandırılmalı. Bunlar cezalandırılmadıkça benzer suçu işleyenler kendilerine haklılık payı çıkarmakta.
Uzun uğraşlar sonucu tekrar açılacak olan insanlık suçu işlemiş olan  “12 Eylül Darbecileri” yargılandığı dava da sorumlular gerçekten yargılanacak ve ceza         alacaklar mı? 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi