Bir seçim muhasebesi

Bir seçim muhasebesi
Sanıldığının aksine seçimlerden sonra, seçim sonuçlarına odaklanmış bir seçim analiz yazısı yazmak hem hiç kolay değil hem de birilerini öfkelendirmeden iki laf etmeyi başarmak da mümkün değil.

Sanıldığının aksine seçimlerden sonra, seçim sonuçlarına odaklanmış bir seçim analiz yazısı yazmak hem hiç kolay değil hem de birilerini öfkelendirmeden iki laf etmeyi başarmak da mümkün değil. Aslında bizim ülkelerde hiç kimse, kısmı eleştiri içeren seçim sonrası analiz yazılarından hoşlanmaz. Ve doğrusunu söylemek gerekirse bu tür de sıcağı sıcağına yazılan yazıların kendisi de bir tutam haksızlık içerir. Çünkü seçimlere katılan bütün aktörler, seçim süreci boyunca ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmış ve insan üstü bir gayretle kendi seçim kampanyasının başarısı için ter dökmüştür. Tam da bu noktada seçimler bittikten sonra insanların duymak istedikleri şey kesinlikle eksik yaptıkları şeylerin dökümü değildir. Hiç kimse bu noktada eksik gedik hikayesi dinlemek istemez. Bu süreçte yapılacak en tarafsız en dengeli en nesnel ve en adil eleştiri bile, sabırla okunmaz ve hoş karşılanmaz.

Dolayısıyla bu yazımın da hoş karşılanmayacağını biliyorum ve buna rağmen yazmakta kararlıyım.

Önce büyük bir muhafazakar topluluk olduğumuzu bir kez daha hatırlatarak, görüşlerimi ifade etmeye çalışayım. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı şudur; toplumun yüzde yüzünü oluşturan kesimler çevreler ve bireyler olarak, kendi değerlerimize sıkıca bağlıyız ve ondan kopuşu kesinlikle sadakatsizlik biçiminde değerlendiriyoruz. İnandığımız değerleri ötekinin yorumuna kapalı tutuyor ve değerlerimizi tartışmayı reddediyoruz.

Bu özelliklerimiz bakımından toplumsal yapıyı belirleyen sağ ve sol kavramlar işlevsizleşiyor; çünkü bu açıdan solcu olan da muhafazakardır, sağcı olan da.

Kabaca bir kategorik ayırım yapmam gerekirse, Türkiye toplumunun % 40‘ı dinine bağlı, dinini yaşamak isteyen ve dinin rehberliğini kabul eden bir muhafazakarlık geliştirmiş. Bu toplumun % 20’si Milliyetçiliği siyasetin çimentosu haline getirmiş ve milliyetçilik formunda bir muhafazakarlık üretmiş. Toplumun yüzde 25’ i eski cumhuriyetçi gelenekleri muhafaza eden ceberut bir muhafazakarlık geliştirmiş. Toplumun % 15'ini temsil eden Kürtler de, katı, dogmatik ve dokriner bir muhafazakarlığın bekçiliğini yapıyor.

Maalesef durum bu; Böyle bir durum içinde birbirine dokunabilmek, birbirine karşı etik yaklaşımlar sergileyip ötekinin haklarını da gözetmek mümkün olmuyor. Siyaseten ötekine dokunmadan sandıkta onun rızasını almak mümkün olmadığına göre, Türkiye’de yılda kırk seçim yapılsa bile sonuç beş aşağı beş yukarı aynı şekilde tecelli edecektir.

Bu sosyolojik tablonun bize söylediği şudur; seçim dönemlerinde sandıktan çıkan kimi sonuçların aslında öyle sanıldığı gibi ahım şahım siyasi sonuçları yoktur. Dolayısıyla iktidar ve yürütme kapasitesini değiştirmeyen gel- gitler, siyasal taleplerin farklılaştığını anlatmaz; konjonktürel olarak, kısmi temsil sorunlarının yer değiştirdiğini anlatır.

Yeni rejimin bir bakıma oylandığı 24 Haziran seçimlerinde temel olarak AK Parti istediğini almıştır. Seçmen, yeni rejimin yürütme erkini sayın Erdoğan’a teslim etmiştir. Bunu anlamı şudur; Devletin aklını ve yol haritasını güvendiği insana teslim etmiştir. Çünkü yeni rejimde halkın hayatını birinci derecede etkileyecek kararların hepsi Cumhurbaşkanlığı uktesindedir.

Siyasetin mecliste şekillenmesi konusunda ise, seçmen, adeta her partinin işini biraz daha zora sokarak onları birbirine karşı daha mecbur hale getirmiştir. Halk seçim öncesi alınan ittifak siyasetinin gereğini eksiksiz yerine getirerek, herkesi ittifaklara adeta mahkum etmiştir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkan %52'ye % 30 oran tartışma kabul etmeyen bir üstünlüktür. Bir yanıyla kesin bir zafer diğer yanıyla kesin bir yenilgiyi anlatır. %20’lik bir fark dünyanın her yerinde bir zafer ve başarıdır.

Aslında aynı oran parlamento seçimlerinde de ortaya çıkmıştır.% 42 ye karşı %22 ‘lik oran iktidar ve muhalefet cephelerini politik bakımdan ciddi biçimde sınıflandırır!.

Bu oranları geçmiş seçimlerin sonuçları ile mukayese etmek ve buradan kimi sonuçlar devşirmeye çalışmak kendi başına yararsız bir çabadır. Bu çabanın çok doğru bir merkezde yapılabilmesi için politik taleplerin tek tek ortaya listelenmesi ve bu listeye göre, bu tasnifin yapılması lazım gelir.

Bu seçimlerin tek politik talebi vardı o da yeni rejimdi. Halk sandıkta yeni rejimi olumlayarak, yeni rejimin yürütmesini sayın Erdoğan’a tevzi etti. Sonuç budur.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.