Küreselleşme süreci ve kapitalizmin kendi diyalektik inkarını yaratması

Küreselleşme süreci ve kapitalizmin kendi diyalektik inkarını yaratması
23 Haziran Cumartesi günü Facebook’da 24 Haziran Seçimleri konusundaki  kendi duruşumu şöyle ifade etmeye çalışmıştım...

23 Haziran Cumartesi günü Facebook’da 24 Haziran Seçimleri konusundaki  kendi duruşumu şöyle ifade etmeye çalışmıştım:   
“24 HAZİRAN SEÇİMİNİ KİM KAZANIRSA KAZANSIN TEK BİR ALTERNATİF VAR! KAZANAN BİZ OLMAK ZORUNDAYIZ, HAYAT BUNU ÖNÜMÜZE         KOYUYOR!..
Peki, o "biz" kim miyiz? Okumaya         devam edin!..
Önce, neyin artık mümkün olmadığını söyleyelim: İster İnce kazansın, ister Erdoğan artık içe kapalı Devletçi bir Türkiye ile yola devam etmek mümkün değildir... İktidarın rengi Beyaz olmuş Siyah olmuş bu değişmez...
Tek çözüm yolu küreselleşme rüzgarlarını da arkaya alarak çok kültürlülüğü, yerelden yönetimi ve kuvvetler ayrılığını esas alan yeni bir anayasa ile TARİHSEL BİR UZLAŞMA anlayışıyla YENİ TÜRKİYE'Yİ yaratma yolunda ilerlemektir...
Kim bu gerçeği daha önce görürse kazanan o olacaktır (yani artık başka türlü Türkiye'yi yönetmek mümkün değildir...)
Peki ya aksini düşünen olursa, ya hala 20. Yüzyıl kalıntısı bir anlayışla Türkiye'yi içe kapayarak Devletçi-milliyetçi bir yolda yürümeye zorlayan olursa?..
Ben ne İnce'nin ne de Erdoğan'ın yaşamı devam ettirme mücadelesinin önlerine koyduğu-koyacağı yolun dışına çıkabileceklerini düşünmüyorum. Bir an için tersini düşünsek bile gene enseyi karartmaya gerek yok, o zaman sil baştan IMF kapıda bekliyor!.. Yani öyle kimsenin "kefen giymek" zorunda kalacağı bir yola girmiyoruz!!..“
25 Haziran günü, yani Seçimden sonra ise şöyle diyorduk:
ASIL SEÇİM ŞİMDİ BAŞLIYOR...
”Önce  23 Haziran tarihli paylaşımi tekrar bir okuyun (yukardaki paylaşım)... Burada “seçimi kim kazanırsa kazansın önünde iki yol var” diyorduk... Şimdi işte tam o yol ayrımına gelindi... Ya hamasete, popülizme dayanan Devletçi-milliyetçi içe kapanmacı bir yolda ilerlemeye çalışılacak, ya da küresel dinamiklerle bütünleşerek yol almaktan başka çare olmadığı görülerek yeniden o ilk fabrika ayarlarına dönmenin yolları aranacak... Birinci yol -birinci seçenek- felakete giden yoldur... Bu yolun sonunda tekrar kurtarıcı olarak IMF ye sarılmaktan başka alternatif yoktur... İnşallah bu gerçek bir an önce farkedilerek araba tekrar çıktığı raya oturtulur...
Bu arada “Münir abi nedir o Devletçi-milliyetçi içe kapanmacı yol” diye birkaç soru gelince de şöyle cevap vermiştim: 
İRAN'IN VARDIĞI YER İÇE KAPANMACI-DEVLETÇİ MİLLİYETÇİ YOLUN VARACAĞI YERDİR -Bir diğer örnek de Venezuella tabi!..
“Sen tut, 20. Yüzyıl kalıntısı antika bir zihniyetle Ortadoğu'da hegemonya peşinde koş, petrole, gaza güvenerek hamasete dayanan bir üstünlük kompleksiyle kodoşlan, varını yoğunu askeri harcamalara yatır... varılacak yer budur işte... İran'da 1300 ürünün ithalatı yasaklanmış... Bir kaç hafta önce de döviz alış satışına sınır getirmişlerdi... Buralardan bir yere varmak mümkün müdür?..Bir bu yol var, bir de küresel dinamiklerle bütünleşerek 21. Yüzyıl kulvarlarında yarış yolu. Ama tabi bu yolda ilerleyebilmenin de ön koşulu daha iyi kalitede malları daha ucuza üretebilme anlayışıyla yarışa girmek... Başka yol yok, ya biri, ya öteki... Önümüzdeki döneme damgasını vuracak olan gerçek SEÇİM bu olacak... Ya "parantezi kapatma" hayaliyle koşup son yüz yılı yaşanmamış kabul etme gayretiyle travmalarımızın peşinde yol almaya çalışacağız, ya da ayaklarımız tekrar yere basarak küresel yarışta yer alma gayreti içinde olacağız...”
Bir başka soru da “küreselleşmenin nereye doğru gittiği” idi... Ona da kısaca, olayı biraz da şematikleştirerek şöyle cevap vermeye     çalıştık:
Formularbeginn
“Küreselleşme sürecinde birinci aşama: Sermaye ile ulus devlet arasındaki bağın çözülmesi, sermayenin gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru akışı... Gelişmiş ülkelerde yatırımların durması, işsizliğin     artması...
İkinci aşama: Sermayeyi yeniden yatırımlara özendirmek ve işsizliği azaltmak için gelişmiş ülkelerin bilgi üretimine, robotlaşmaya ağırlık vermesi, bu alandaki yatırımları teşvik ederek bunların önünü açması yani Endüstri. 4
Üçüncü aşama: Sermayenin sırtında yumurta küfesi olmadığı için hemen kendisine uzatılan bu ipe sarılması ve Almanya'nın başı çektiği E.4 Devriminin hız kazanması...
Dördüncü aşama: İşçilerin yerini robotların almaya başladığı bu sürecin giderekten eski klasik fabrika üretiminin yerini almaya başlaması... İnsanların yeme, içme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarının artık robotlar tarafından üretilir hale gelmesi ve bu sürecin bütün dünyaya yayılması... Herkesin ihtiyacının giderildiği bir toplumda aç-açıkta kalan olmayacağı için bu sürecin gelişmesine paralel olarak devletin de sönümlenmeye başlaması, onun yerini toplumsal yeniden üretim faaliyetini koordine eden sivil toplum örgütlerinin alması...
Kapitalizmin insan toplumlarının gelişme sürecinde bir aşama olarak kalması... İnsanların, ilerde kendi toplumsal gelişme süreçlerinin tarihini okurlarken, "bir zamanlar adına kapitalizm denilen bir dönem varmış... o zamanki fabrikalarda üretim faaliyetini  insanlar yaparmış... " demeleri!!..
SORU: Robotlar artı değer üretir mi?..     Kâr nedir? Artı değerin, kârın ve işçilerin yer almadığı bir süreçte sermayenin fonksiyonu kalır mı?.. 
Ve de, bu soruya cevap verirken E.4 adı verilen  “yeni endüstriyel devrim” sürecini tek bir ülkeyle sınırlı kalıp kalamayacağını... bu sürecin bütün dünyayı kapsayacağını düşünün... (Bakın size bir link daha: 
https://www.dunya.com/dunya/dogu-avrupanin-uretim-modeli-robotlarla-degisiyor-haberi-407944 )
VE SON BİR SORU: 21 YÜZYIL ZEMİNİNDE DEVRİM NEDİR?.. İçinde yaşadığımız Yüzyılda devrimci olmak için ne yapmak gerekir; bu süreçte en iyi devrimci kimdir?.. (Bu soruları sorduğum için eski yol arkadaşları bana kızacaklar, ama soruyu ben sormuyorum aslında hayat soruyor!..)
Ha, bir de şu var; sakın ha, "bu senin söylediklerinin olması için daha yüz yıl lazım" falan diye topu ileriye atarak işin içinden çıkacağınızı sanmayın!! Robotların cep telefonu ürettiği şu linkte gene çalışan birkaç işçi görüyorsunuz;  
https://www.youtube.com/watch?v=2Y7yJDk3IM4
YOUTUBE.COM
ama siz bir de Siemens'in Almanya'da-Amberg'de kurduğu fabrikaya bakın, orada hiç işçi falan  yok artık!!.. Yani “yarın” bugünün içinde!.. (“Efendim, son seçimleri kim mi kazandı”!?..  Kim “kazandı” acaba!?.)
https://www.siemens.com/innovation/de/home/pictures-of-the-future/industrie-und-automatisierung/digitale-fabrik-die-fabrik-von-morgen.html  

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.