48 bin can gitti akıllanmadık

Normalleşmeye doğru bir adım daha atıldı.Yine karmakarışık, açıklayanın bile anlamadığı birtakım detaylarla haliyle. Saçma sapan. Gerçekten saçma sapan. Dünyanın en gelişmiş ve en gelişmemiş ülkelerinde de yasaklar koyuluyor, zamanı geliyor kaldırılıyor, hiçbirinde böyle zırvalık yok. Böyle manasız detaylar, saatler, dakikalarla belirlenmiş abuk sabukluklar yok.Herhalde ne kadar detay verir, ne kadar ince ince yasak koyarlarsa o kadar önemli iş yaptıklarını zannediyorlar. Böyle tedbir alınacaksa artık alınmasın. Çünkü alınan tedbirlerin virüsle mücadeleye bir katkısı yok. Artık sayısını hatırlamadığımız “normalleşme”lerden birine daha başladık. Aslında tesadüf olmayan bir tesadüfle, ilk normalleşme tam bir yıl önce yine 1 Haziran’da başlamıştı. Turizm sezonu açılışına denk gelecek şekilde.
 

Can almaya devam ediyor


Ve beraberinde 16 ayda yitip giden hayatlar. Bizler hergün tablolarda onları "Vefat Sayısı" olarak gördük görmeye devam ediyoruz edeceğiz. Vakta ki o sayıdan biri ya birkaçı, bir yakınımızdan içimizden bir can olup gidene kadar. Belki bir çoğunuzun canını da yaktı bu lanet olası virüs. Geçen yıl Mart başından bugüne Corona virüs yüzünden yaşamını yitirenlerin sayısı 48 bine ulaştı. Askeri deyimlerle açıklayayım 3 tümen her biri 10,000–15,000 bin, bir kolordu 20,000–45,000 binden fazla  yuttaşımızı kaybettik. Günde ortlama 112 kişi Sağlık Bakanlığı rakamlarına göre virüsten öldü. Hergün ölmeye devam ediyor.Yani her gün ortalama bir uçak düşüyor ve biz o insanları yitiriyoruz. Aşı olmayayım diyenler. Bana birşey olmaz diyenler, kurallara uymayıp hepimizin canını tehlikeye atanlar bu rakamlara sizlerde dahil olacaksınız bu kafayla giderseniz haberiniz olsun. Biz bu ölen kardeşlerşmizin çoğunun yasını tutmayı bile beceremedik dostlar.Çoğunun demem de ki kastım lebalep bazı cenaze törenlerine göndermedir. Ondan diyorum sıradan insanlar bizler yasımızı yaşayamadık.
 

Amaç salgını önlemek değil ki


Yönetimin önceliği salgını kontrol etmek değil, bazı sektörlerin, bu sektörlerde de bazı aktörlerin salgının olumsuz sonuçlarından etkilenmesini en aza indirmek. AVM’ler açık kalsın ki mülk sahipleri, force major nedeniyle kiralarından olmasın. Sınır kapıları açık tutulsun ki turizm etkilenmesin. Hindistan, Afganistan, İran vb. Hindistan varyantının yaygın olduğu ülkelerden gelenlere PCR testi zorunluluğu ve 14 gün karantina uygulaması var. Ama uçak ve gemi mürettebatı, kamyon şoförleri bunlardan muaf. Her türlü salgının yayılmasında önemli bulaştırıcılar olan ve dolayısıyla en sıkı denetlenmesi gereken bu çok mobil meslek erbabı, karantinasız, testsiz sınırdan geçecek, köylerine, kasabalarına, evlerine gidecek, aileleriyle birlikte olacak virüsü yayacaklar. Kuşkusuz ne kendileri, ne yakınları için faydalı bir uygulama değil. Ama havayolu şirketleri, taşıma şirketleri için çok faydalı.
 

Bedeli çok ağır oldu


Geçen 1 Haziran normalleşmenin bedelini çok ağır bir şekilde Temmuz sonunda Ankara, Konya, Karaman, Kayseri, Urfa, Diyarbakır gibi illerde, ilan edilmeyen, ama hastaneleri izleyenlerin çok iyi bildiği felaketlerle ödedik. Sonbahara bu ağırlaşmış virüs yüküyle girdik ve Ekim-Kasım felaketini yaşadık.
 

Dünyaya bakın öyle yapın bari


Allah aşkına aya insan yollamıyorsunuz.Altı üstü bazı yasakları gevşetiyorsunuz.Bakın dünya nasıl yapıyor ona göre yapın. Şunu da bilin, pandemiyi yaşam tarzı dayatmanıza bahane yaptığınızın da farkındayız, ahmak değiliz. Kapanmada sadece alkollü içki satan reyonları kapatmanızın arkasında hiçbir bilimsel, sıhhi ve mantıki gerekçe olmadığını bilmeyecek ve anlamayacak kadar beyinsiz değiliz. Her yeri açarken gece kulüplerini açmamanızın nedenini de biliyoruz merak etmeyin. Lokantaları gece 10’da kapatmanızın bilimsel olmayan gerekçesini de. Fırsat bu fırsat diye dayatıyorsunuz, farkındayız. Binlerce insan aç kalmış, binlerce müzisyen işsiz kalmış, yüzlercesi intihar etmiş umurunuzda değil onu da görüyoruz.Ama bu yaptıklarınız hiç de umduğunuz sonucu vermiyor biliyorsunuz değil mi!
 

Ramazanda içki satışı patladı


Son koyduğunuz satış yasağı ile Ramazan günü içki satışlarını patlattınız, alkollü içki satışına mübarek ayda rekor kırdırdınız farkındasınız herhalde. Alkol yasağı diye diye bira markasını Avrupa Şampiyonu yaptırdınız, canlı yayında basketbolcular “Bira içerek kutlayacağız” dediler gözünüzün içine baka baka.
Ve hepsinden beteri belki de, aşırı vergilerle alkollü içki fiyatlarını alabildiğine yükselttiğiniz için, uyuşturucu satışlarını, patlattınız, gençliği hapçı yaptınız! Anlamadınız mı hala, yasaklarla bir yere varılmıyor. En canlı örneği sizsiniz, siz. Başkalarının koyduğu yasaklarla büyüdünüz. Ve şimdi de kendi koyduğunuz yasaklarla küçüleceksiniz. Hala anlamadınız mı, bu millet yaşam tarzına, ne olursa olsun müdahaleyi sevmiyor. Ne içeceğine, ne yiyeceğine, kaç kere sevişeceğine kendi karar vermek istiyor.En iyi anlaması gereken sizdiniz. Anlamadınız. Anladığınızı zannettikleri için bu millet sizi getirdi. Anlamadığınızı anladığı için de götürecek!

 

Sıkıntı yaratacaktır


Bir yıl önce normalleşirken günlük vaka sayıları 900’lere inmişti. Bugün 7000’lerde. O zaman varyant virüs yoktu. Şimdi Türkiye’deki vakaların neredeyse tamamı İngiltere varyantı denen daha bulaşıcı bir çeşit. Hindistan varyantının ne kadar yaygınlaştığı, ne ilan ediliyor ve korkarım ne de izleniyor. İçimize su serpen tek şey aşıların varlığı. Ama nüfusun ancak %13’ünü aşılayabildik. Bu aşılamaların çoğu Sinovac’la yapıldığı için bulaşmayı önleme olasılığı düşük, %50 civarında. Sinovac ölümü (yüzde 95) ve belirtili hastalığı (yüzde 80) önlemede başarılı ama iki doz ile aşılananların yaklaşık yarısı virüsü alabiliyor ve bulaştırabiliyor. Yani 10 milyon tam aşılı vatandaşın ancak yarısı bulaşma zincirinin dışında kalıp virüse set çekebiliyor. Sonuçta normalleşecek bir durum yok. Evet yazın gelmiş olması bir avantaj, insanları faaliyetlerini açık havada yapmaya yönlendirebilirseniz. Peki o konuda bir tedbir var mı? Hayır.
 

Türk usulü tedbir


Bizim yeni tedbirlerimiz esas olarak insanları eve kapamaya yönelik, akşamları ve Pazar günleri. Döne döne bulaşmanın en yoğun olduğu yerler işyerleri ve toplu taşıma diyoruz. İşyerlerinde hiç bir düzenleme yok. Tersine sahada çalışan arkadaşlar, personelinin üçte birinde Covid testi pozitif çıkan turistik işletmelerin, bağlantıları sayesinde, kapatılmadan faaliyetlerine devam ettiğini, büyük inşaatlarda testi pozitif çıkan işçilerin bir yatakhaneye toplanıp, inşaatın aynen devam ettiğini, fabrikalardaki salgınların, fabrika karantinaya alınmasın diye gizlendiğini söylüyorlar. Büyük şehirlerde toplu taşıma aynı sıkışıklıkla devam ediyor, zira yalnızca kamuda uygulanan esnek mesai bu yükü azaltmak ve güne yaymak için yeterli değil.
 

Söz bitti


Uzun zamandır salgın üzerine söylenecek çok şey de yok. Çünkü artık söylenecek söz de bitti. Bilimin ışığında yapılması gerekenler belli. Bunları sağdan sola, soldan sağa, yukarıdan aşağı tekrar ve tekrar söyledik. Hiç biri yapılmadı, yapılmıyor. Yapılanların ise salgının kontrolü ile hiç bir mantıklı bağlantısı yok. Virüs akşam 22.00’den sonra sokakta yürüyenler tarafından bulaştırılmıyor. Hafta sonu parkta, deniz kıyısında dolaşanlar, hatta piknik yapanlar bulaşmanın ana kaynağı değil. Sinema salonlarında ya da AVM’lerde bulaşmayan virüsün tiyatro salonlarında ya da açık hava konserlerinde bulaşacağını söylemek mantıklı değil. Salgını önlemek gerekçesiyle alınan tedbirler bilim kaynaklı değil.
 

Şimdilik kısa bir ara


İşin kötüsü mantıksızlığını artık herkesin açıkça gördüğü, adil olmayan bu uygulamalar geniş kitleleri önce öfkelendirdi, sonra umursamazlığa itti. İnsanlar bu yüzden bireysel tedbirleri bile uygulamaya özen göstermiyor. İşimizi şansa bıraktık gidiyoruz. Ta ki yeni bir zirve çevremizdeki birçok insanı hasta edinceye kadar.
 

En az 48 bin can aldı
Bakın bir buçuk yılı geçen bu Corona virüs belası Sağlık Bakanlığı verilerine göre aramızdan 48 bin canı çekip aldı. Bir başka örneklemeyle bir kolordudan fazla insan bu lanet virüse teslim oldu. Yine başka bir örnekle 3 tümenden fazla insan hayatını kaybetti ve hergün ölmeye devam ediyorlar. Bakın bir yaşanmış hikayeyi paylaşmak isterim.
Bir ev yok oldu.Gün sonunda 300 ölümler 100 lere düşmüş dediğiniz tablodaki sayıların hepsi, insan hayatı ve yok olan hayatlar.İşte yitp giden yaşamlara acı bir örnek günlük gibi:
"Hastamızın yaygın tutulum vardı.Ferritini 1000 li değerlerdeydi.D değerlerir aşırı yüksekken servise alındı.Bir gün sonra serviste entübe edildi.17 i 18 e bağlayan gece entübe işlemini yapan doktora sorduğumda yoğunluk var 112 ye bildiriyoruz sıralamaya alıyoruz dedi.
Kendi çabalarımızla hastane bulabilir miyiz diye sorduğumda evet dendi.İstanbulda yakın yerlerde de tüm özel ve devlet hastanelerini aradım.Çalıştığımız tüm hekimleri aradım ancak yer yoktu.Sabah 6 gibi satürasyonu iyice düştü ve doktor servisteki cihazın yeterli olmadığını ve
Yoğun bakıma ihtiyacı olduğunu söyledi.Bir arkadaşım aracılığıyla Yedikule hastanesinde, Didem hocayla annemin durumu yan hastalıklarını konuştuktan sonra sevk için servisteki hekimiyle iletişimi kurmalarını sağladım.Askom ile sevk için iletişimi sağladık.
Annemin sevk işlemleri başladı ve yer ararken attığım tweetler aracılığıyla birçok kişi tarafından arandım ve annemin sevk başlandıktan sonra bakanlık devreye girdi.Annem, Çam ve Sakuraya sevk edildi. Hastaneye gittiğinde korkunç bir tablosu vardı.
19 Nisan sabahı ecmo ve trakeostemileri konuştuk.Sonrasındaki tablo çok az bile olsa umut vermişti.Ecmodan vazgeçtiler.Bir hafta sonra trakeostemi açıldı.Yaygın enfeksiyon düzelmeye başladı.Ancak tekrar enfeksiyon tablosu agresif bir şekilde ilerledi.Septik şoka girdi.2 mayısta
İlk kez kalbi durdu.4 mayısta 15 dk kalbi durdu.3. Kez kalbi durdu ve bir daha çalışmadı.
19 nisanda evde 12. Gününe gelen tedbir amaçlı çıkmayan babamın satürasyonu 65 di 130 nabızla ambulansla acilin yoğun bakım kısmına alındı.Şanslıydı yoğun bakım odası kısa bir sürede aramamızla bulundu ve babam için servise çıkabilir high flow yüksek başınçlı oksijen ile
İdare edebiliyor derken 28 nisan gecesi entübe edildi.30 nisanda onunda kalbi durdu ve vefat etti.Annem 56 yaşındaydı, babam 62 ikisi de bu ölümleri haketmediler.Cenazelerini bile camiye sokamadık.Ama siyasiyilerin aynı haftalarda tüm cenazeleri camilerden kalktı
Allah bunlara neden olan herkesi bildiği gibi yapsın.Covid yok bunlar yalan diyenleri de covid yoğun bakım kapısında bekleyen yakınlarına sorun.Belki inanmanıza yardımı olur.Binlerce insan ve geride kalanlarının hayatlarını bitirdiniz4 gün arayla hem annem hem babamı defnettik.Dikkat ettikleri halde sonlarının bu olmasını asla hazmedemiyorum.Aylarca eve gitmedim ben onlara covid taşımamak için."

 

YASIMIZI BİLE

TUTAMADIK BİZ


Yas her birey için öznel yaşansa da başkaları tarafından anlamlandırılmaya da ihtiyaç duyar. Ölü ardından gerçekleştirilen toplaşmalar gidenin yolculuğu anlamlandırmak, kalanın ontolojik kaygılarını azaltmak için mutenadır. Ölüye gösterilen hürmet, kaybı yaşayanlara da gösterilen saygı olarak yorumlanır.Yaşamın varlığı ölümün varlığını da yanında getirir. Yaşayan her şeyin bir gün öleceğini ve kendisinin de kısıtlı bir yaşam süresine sahip olduğunu bilmek insana mahsus bir özelliktir. İnsan kaybın yaşamın ayrılmaz bir parçası olduğunun farkındadır. Ölüme dair bu farkındalığı hayatın ve zihnin istikrarı için başarılı savunma mekanizmalarıyla bastırılır. Yaşamın doğal akışını sürdürürken kayıp oluşturabilecek ve akışı bozacak bir tehditle zaman zaman karşı karşıya kalınmasıyla ya da sevilen birinin ölümüyle matem ortaya çıkar. Değer verilen, sevilen birinin ölümü ardından kayıp yaşamış bireylerin verdikleri bilişsel, duygusal ve davranışlar tepkiler ise yastır. Kaybın nasıl yaşandığına bağlı olarak yas tutma sürecinin aksaması, tam yaşanamaması ise yası, patolojik yasa dönüştürebilir. Normal yas, kaybın yaşanmasıyla eş zamanlı olarak ortaya çıkan duygusal, bilişsel ve davranışsal tepkilerdir. Gecikmiş yas ise kayıp sonrasında bazı tepkilerin gösterildiği ancak ortaya çıkan tepkilerin yeterli olmadığı durumlardır. Yas sürecinin uygun yaşanamadığı sayısı elli bine yaklaşırken hala toplumsal yas ilan edilmedi. Ölümler rakamlarla sembolize edilirken, toplumsal yas sembolleri sunulmadı.
 

DÜNYA YASINI TUTUYOR


Ancak, dünyanın genelinde aynı durum yaşanmıyor. Londra’da her kayıp için Ulusal Koronavirüs Anıtı Duvarı’na yüz elli bin kalp çizildi. Portekiz Kovid-19 sebebiyle hayatını kaybedenler için ulusal yas günü ilan etti. Almanya, seksen bin kaybı için özel anma töreni düzenlendi. Bunlar ve benzeri örneklerinde devletler, vatandaşlarının yas tutma süreçlerinin daha sıhhatli geçmesi ve ulusal birliği de hissettirmek için kayıpların ardından saygılarını törenler ve anıtlarla sundular.
 

Yüzbinler yaslı ama


Kaybın ardından yaşanan yas sürecinde depresif tepkilerin ortaya çıkması oldukça normaldir. Bu belirtilerin belli bir zaman içinde azalarak kaybolması beklenir. Ancak yasın tutulamaması ya da gecikmesi kişide sosyal, kişisel ve mesleki işlevselliğin giderek bozulmasına neden olur. Koronavirüs pandemisi sürecinde kayıplarımızın sayısı elli bine yaklaştı. Bu elli bin sadece bir sayı değil, birilerinin annesi, babası, kardeşleri, dostları veya komşuları. Bir kayıp,yas sürecine girecek en az iki, üç kişi demek. Şu an yüzbinlerce kişi kayıplarının ardından yas sürecini gerektiği gibi yaşayamıyor olabilir. Sevdiğine son bir veda mahrumiyetiyle kaybın gerçekliğini sorgulanırken,medyaya da yansıyan kayıpları anmak için olmayan bu toplanılmalar karşısında muhtemelen kayıplarına saygı duyulmadığını hissediliyor. Değer verdiklerini helvasını dağıtarak, duasını okutarak, ağıtını yakarak anamayan bireylerin yas süreçleri normal kabul edilenden uzun sürecektir. Bunca kayba rağmen yas tutulmasının göz ardı edilmesi, uzayan yas sürecine gelecekte öfke ve hiddetle tezahür edebilir. Cenaze ve anma törenleriyle insanın yolculuğunun anlamlandırıldığı toplaşmalar yapılamazken yönetimlerin pervasız tutumu, kayıp vermiş herkesin yas süreçlerini yaralamaya devam ediyor. Oysa, duvara çizilen bir kalbin cılız görünüşü, yas sürecinin kudretli bir yaveri ve tüm ömre tezahür edebilecek patolojik yasa karşı koruyucu olabilirdi. Corona pandemisi sebebiyle bir yılı biraz aşan bir sürede sadece Türkiye’de elli bine yaklaşan ölüm sayısına bakılacak olursa, birçok hane hala yas sürecini yaşıyor olmalı.
 

PALAS PANDIRAS

YOK OLAN İNSANLAR


Öyle bir dönem içindeyiz ki, akrabalarımız, komşularımız, arkadaşlarımız koronavirüs pandemisinde kayıp verdiler ve bizler son vedalardan izole kaldık. Sadece sevdiklerimizden değil, yas süreçlerinden de izole edildik. Üst komşularımızın eşi, kızı ve kardeşi vefat etti, baş sağlığına gidilemedi. Arkadaşımızın dedesi vefat etti, helvası dağıtılamadı. Ebeveynlerimiz son yolculuğuna uğurlandı, karantinadan dolayı evlatlar son vedaya katılamadı. Yasın sağlıklı sürdürülmesine destek olan mevlitler yapılamadı, dualar okunamadı, omuz omuza verilip ağlanamadı, ağıtlar yakılamadı. Geride kalanın acısı azaltacak, maneviyatını kuvvetlendirecek, bu gidişi anlamlandırmasını sağlayacak hiçbir tören gerçekleştirilemedi. Bazı ölümlerin yıl dönümü  geldi de ne hala yedisi için toplanıldı ne kırkı için. Gidenler ağıtsız kaldı, kalanlarsa vedalarından mahrum.
Yas her birey için öznel yaşansa da başkaları tarafından anlamlandırılmaya da ihtiyaç duyar. Ölü ardından gerçekleştirilen toplaşmalar gidenin yolculuğu anlamlandırmak, kalanın ontolojik kaygılarını azaltmak için mutenadır. Ölüye gösterilen hürmet, kaybı yaşayanlara da gösterilen saygı olarak yorumlanır. Anadolu topraklarında ölünün ardın-dan toplaşmak hürmet göstergesiyken, cenazesine katılmamak da unutulmayacak bir riayetsizlik olarak kabul edilir.
Kaybı görmezden gelinmiş kişi, görmezden gelenlere saygısını kaybeder. Birçoğumuzun kulağında çınlayan bir küstük hikayesi vardır, o benim annemin cenazesine gelmedi, dedemi son yolcuğuna uğurlamadı, Gibi kırgınlıklarla anlatılan.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi