Adalet yoksa idam gelmeli

Aristo'nun, Eflatun'un siyaset tanımlamalarından yola çıkarak yaptığı ve dünya siyaset bilimcileri tarafından kabul gören sınıflandırmasına göre;

Ortak iyiliği amaçlayan tekin yönetimi: Monarşi
Ortak iyiliği amaçlayan azınlığın yönetimi: Aristokrasi
Ortak iyiliği amaçlayan çoğunluğun yönetimi: Politeia
Tekin çıkarını amaçlayan tekin yönetimi: Tiranlık
Zenginlerin çıkarını amaçlayan azınlık yönetimi: Oligarşi
Yoksulların çıkarlarını amaçlayan çoğunluğun yönetimi: Demokrasi olarak tanımlanmıştır.

Yani anlayacağınız orta çağ zihniyeti taşıyan bizler, yoksul çoğunluğun iktidarı olarak nitelendirilen demokrasiyi terk etmişiz. Yetmiyor gibi bir de Eflatun’un dediği gibi toplum olarak siyasete karışıp tiranlık sistemine teslim olmuş, iktidarı zenginlere kaptırarak köleleşmişiz.

Kısacası 21. Yüzyılda ortaçağı yaşayan sistemin modern köleleri olmuşuz.

Düşünün ve cevap verin;
İktidardayken sadece maaşıyla geçinen, halktan biri gibi yaşayan, gösterişli ve pahalı araçlar yerine toplu taşımayla işine gidip gelen, kendi hısım ve akrabalarına sahip olduğu makamı kullandırmayan kaç kişi sayabilirsiniz?

Demokrasinin “halkın kendi kendini yönetmesi” ilkesinden yola çıkarak; asgari ücretle çalışan ve devlet başkanı, bakan, milletvekili, belediye başkanı olan birini duyanınız ya da bileniniz var mı?

Peki, ülkemizde seçim kaybedince, kendi rızası ve hür iradesiyle “Ben başarısız oldum, çekiliyorum ” diyen ya da
23 Nisan dışında yerini kendinden daha iyilerine bırakan siyasi bir lider tanıyor musunuz?

Hadi ondan vazgeçtim; seçilmek için halkına, hemşehrilerine, yüzlerce yalan yanlış vaatler vererek oylarını çalmış
ve bu yüzden yargılanmış dürüstlük abidesi(!) bir siyaset adamı söyleyebilir misiniz?

Eğer cevabınız "hayır" ise, siyasette adalet, ahlak ve eşitlik adına ne söyleyebilirsiniz ki…
İçinde adalet olgusu olmayan her türlü yalan yanlış sözler ve vaatlerle iktidar koltuğuna oturan siyasi kişiliklerin, "halk için ve halktan yana" olduklarını söylemesi abesle iştigal değil midir?

Bağlı bulundukları siyasi toplum örgütlerinin çıkarları için milleti algılarla, yalanlarla iftiralarla bölen, ayrıştıran ve türlü ayak oyunlarıyla ülke çıkarlarını hiçe sayan siyaset adamlarının varlığı sizi rahatsız etmiyor mu?

Milletin, ülkenin geleceğini yalanlarla çalmaktan daha büyük bir suç olabilir mi?
Cezası var mı peki?
Hayır.
Minareyi çalan için kılıf hazır; “Düşünce özgürlüğü”

Demokrasi ile yönetiliyormuşuz!!
Halkın kendi kendini yönetmesiymiş Demokrasi…
Asrın yalanı! Sakın inanmayın.

Sistemi yöneten odaklar birilerini önümüze seçmemiz için koyar, biz de kuzu kuzu gidip oyumuzu kullanırız. Hepsi bu! Yani biz kendi kendimizi yönetmeyiz.

Koltuğu ele geçiren güç, adeta ondan başka akıllı, yetenekli, millete, devlete daha yararlı olacak kimse yokmuş gibi ölene kadar ele geçirdiği makamı utanmadan, arlanmadan liderliğini yaptığı toplumu düşünmeden elinde tutar…
Siz adına ne dersiniz bilmem ama benim gözümde bu demokrasi falan değil; rezillik, had bilmezliktir.

Ne yazarsak yazalım,
ne anlatırsak anlatalım biliyorum ki gücümüz, bu sitemin dişlileri arasında kaybolmamızı engellemeyecektir.

Bu yüzden o güzel kafalarınızı böyle şeylerle daha fazla yorup, sosyal medyaya ve bizi bizden soğutan o televizyon dizilerine ayırdığınız o kıymetli zamanınızdan daha fazla çalmış olmayayım…

Ama bana sorarsanız idam gelmeli!

Milletine, lideri olduğu topluma, iktidarın veya makamın gücünü ele geçirmek için her türlü yalanı söyleyen, iftiralarla, riyalarla bizi ötekileştiren ve geleceğimizi heba eden her kimse asılmalı….

Ne demişti şair, “ne çok şey yaptık vatan için kimimiz nutuk attık kimimiz öldük”
VESSELAM...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Remzi Tanış Arşivi