Ahh çeksek kaç yazar…

Bir gün rektör, Ebulfez Elçibey'i odasına  çağırır ve aralarında şu konuşma geçer: -Ebulfez seni çok sevdiğimi biliyorsun.
-Biliyorum.
-Seni takip ediyorlar, biliyor musun?
-Biliyorum.
-Seni cezaevine atacaklar Ebulfez.
-Biliyorum.
-Gel, şu işlerden vazgeç. Türkiye'yi kötüleyen bir yazı yaz, sonra hangi makama istersen, seni o makama atayacaklar.
-Ben Türkiye'yi kötülemem.
-Makaleyi biz yazalım, sen altına imzanı at.  Cezaevinden kurtul, hem de yüksek maaşlı bir makama gel. Fena mı olur?
-Ben Türkiye'yi kötüleyeceğime, cezaevinde taş     taşırım.
Sonuç: Elçibey tutuklandı ve sürgüne gönderilip taş taşıdı ama yolundan dönmedi, kimseye eğilmedi. Tarihe namuslu ve şerefli bir Cumhurbaşkanı olarak geçti! O parayı ve makamı reddeden adam.
Bir ülkenin Cumhurbaşkanı olduğunda dahi kirada oturuyor, ayakkabı isteyen kızına maaşımı çekince alırım kızım diyordu... 
İşte bizimde hasret kaldığımız özlemini duyduğumuz ve eksikliğini hissettiğimiz lider modeli.
 Ruhu şad mekanı cennet olsun.
***
"Bugünden gayrı  divanda, dergahta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçe'den başka dil kullanılmayacaktır." 13 Mayıs 1277’ de vermiş bu talimatı Karamanoğlu Mehmet Bey.
700 yıl önce resmi dilin önemini anlamış ve Türkçe’nin dolayısıyla milli birlik ve berberliğin korunması amacıyla ferman buyurmuş.
Peki ya şimdi
-İşyerlerine ve ürünlere yabancı isim koyma  merakımız anadilimiz Türkçeyi, kullanılmaz hale     getirmiyormu?
- Şirketlerin Türkçe isimle kurulmasına karşılık bu şirketlerce açılan mağaza veya şubelerin yabancı markalarla  adlandırılması talihsiz bir yaklaşım     değil midir? 
- Başka ülkelerin dillerini, kendi kültürümüzün içine girdirmek bize ne kazandırıyor olabilir ki? 
-Anlamını bile bilmediğimiz isimlerle açılan kafeler, restoranlar ve işyerlerine koyulan yabancı isimlerden dolayı daha iyi iş yapıyor olmasının nedeni görgüsüzlük olabilir mi?
Nedir bizi kendi kültürümüzden bu kadar  uzaklaştıran şey?
Tek Bayrak,Tek Devlet, Tek Millet ve Tek Vatan diyen zihniyetin, Tek resmi dil diyememesinin nedeni tabelaların ve sokak sohbetlerinin Türkçe yerine Arapça , Farsça ile istila edilmesine izin verilmiş olması değil midir?
Yahya Kemal “Türkçe ağzımda anamın ak sütü gibidir” der. Ana sütünün hakkı ödenmez iken Türkçenin katledilmesine meydan verenlerin sizce  emdiği sütü sorgulamak gerekir mi?
Ruhun şad olsun Karamanoğlu Mehmet bey, keşke şimdi yaşıyor ve ferman yayınlıyor olsaydın…
XXXX
Atatürk, savaştan yorgun çıkan Türk halkının bir an önce kalkınarak yoksulluktan kurtulmasını, bolluğa kavuşmasını, insanca yaşamasını isterdi.
Yaptığı devrimler, aldığı ekonomik tedbirler hep bu amaca dayanıyordu. 
Türk halkının çağdaş düzeye erişmeden gözlerini kapamak istemiyordu.
Yapılan her işin halkın yararına ve halk için olmasına çalışır, tüm prensiplerini bu görüşün ışığı altında ortaya koyup, uygulanmasına çalışırdı.
Bir yaz mevsimi İstanbul’a gelmiştik.
Gece Dolmabahçe Sarayı’nda bizimle beraber kalan İstanbul valisi Muhittin Üstündağ, sabah sabah Başbakan İsmet İnönü’ye yapılan günlük işleri anlattıktan sonra şu haberi uçurdu:
─ Paşam, haberiniz olsun. Ekmek fiyatını  arttırdık.
 İsmet İnönü valiye ekmeğe ne kadar zam yapıldığını sordu. O da beş kuruştan yedi kuruşa çıkarıldığını söyledi.
İnönü, bu iki kuruşluk zamma pek sesini çıkarmadı. Olay kapandı sanıyorduk. Meğer fırtına daha başlamamış.
O gece sofrada günlük konuşmaların görüşülmesinden sonra Vali Muhittin Üstündağ, yeniden ekmek zammını ortaya atıp buna neden gerek duyulduğunu bir bir sıralayarak kendini haklı göstermeye çalışıyordu ki, birden Atatürk’ün kaşlarının çatıldığını     gördüm.
Vali, sabah İnönü’ye anlattığı ve hiç bir tepki görmediği ekmek zammı işinde Atatürk’ün de pasif kalacağını sanmıştı anlaşılan. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi vermeye kalkınca Atatürk birdenbire ciddileşti:
─ Ne yaptınız Vali Bey. Bu fakir milletin zaten yemek için sadece bir ekmeği var. Ona da mı göz diktiniz? Onu da mı elinden almaya kalktınız? Bula bula fakirin ekmeğini mi buldunuz arttıracak?
Vali kıpkırmızı kesildi. Doğrusu böyle bir tepki pek beklemiyordu.
─ Şey efendim, diye kem küm etmeye başlamıştı ki, Atatürk sesini daha da yükselterek şöyle konuştu;
─ Bizim millet başka milletlere benzemez. Bizim millet ekmekle beslenir. Ekmeği kara somuna katık eder. Fakir köylünün yiyeceği bir baş soğanla, bir somun ekmektir. Ekmekten ne istediniz? Ekmek     fiyatını arttıracağınıza elinizden geliyorsa yüz paraya indirin… 
Ahh çeksek kaç yazar diyesim geldi AHH AH…
VESSELAM

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Remzi Tanış Arşivi