Ziya Şakir Yılmaz

Ziya Şakir Yılmaz

Ataletten kurtulmanın sekiz adımı (2)

Sevgili okur, geçen hafta Ataletten Kurtulmanın Sekiz Adımı (1) başlıklı yazımda, ilk dört adımı olan Farkındalık, Vizyon sahibi olmak, Liste yapmak ve İlk Çıktı Kuralı’nı açımlayarak sizinle paylaşmıştım. Şimdi diğer dört adımı da birlikte ele alalım.


“Zirveden başlayamazsın.” Samuel Levenson

5- PARÇALARA BÖLÜN!


Tırmanmamız gereken bir tepe olduğunu var sayalım. Karşısına geçip beklemek, onu aşmamızı sağlar mı? Peki, etrafında dolaşıp, biraz zaman geçirmek, tepeyi olduğundan biraz daha küçültür mü? Bir kenara geçip, tırmanmak için ilham gelmesini beklemek yukarı çıkmamızı sağlar mı? Tamamlamamız gereken her ne iş olursa olsun, bu iş ister bir dakikamızı, ister bin dakikamızı, isterse bir ömürlük zamanımızı alsın, her halükarda yola küçük bir adımla başlanacak ve her bir adım bizi sonuca biraz daha yaklaştırıp, zirveye çıkmamızı sağlayacaktır.

İnsanların atalete düşme nedenlerinin başında yapılması gereken işlerin gözlerinde büyümesidir. Bu durum bazıları için zihin felci haline dönüşür, parmaklarını dahi kıpırdatamazlar. Yaşamımızda başarı oranımızın yüksek olmamasının temel nedenlerinden biri pek az işi tamamlamış olmamızdır.

Peki, ne yapmalı?
Gözümüzde büyüyen, aklımıza sığamayan her işi kendi içinde parçalara bölerek bu atalet duygusunun üstesinden gelebiliriz. İşin büyüklüğünü, ne kadar zamanda tamamlanması gerektiğini de hesaba katarak, her bir parçayı kendi içinde de ayırabiliriz. Böylece ayrıntıları tek tek ele alıp, yapılması gerekenlerle yola koyulabiliriz. Biz, ne kadarını kaç saatte, nasıl, hangi araç ve gereçlerle çıkacağımızı belirledikten sonra tepenin yüksekliği kimin umurunda!
42.195 metrelik bir maraton koşusu dahi tek bir adımla başlamakta.

Hiçbir başarı, sırtını tesadüflere yaslamaz. Her başarının arkasında plan yatar! Büyük işlerin altına imza atmak, onları yönetmekle başlar. Yönetmek ise konuya hâkim olmamızı, hâkimiyet de her bir parçayı doğru ele almamızı gerektirir. Bütün, parçalardan meydana gelir. Parçaya sahip olan, bütünü de yönetir. Atalet duygusunun panzehirlerinden biri de yönetim aklımızı geliştirmemizde gizlidir.

“İnsanı kurtaran ise bir adım atmaktır. Sonra bir adım daha… Bir adım daha…”


6) KENDİNİZİ ÖDÜLLENDİRİN


İşleri küçük parçalara böldük fakat yine de ilk adımı atmak, attığımızda devamını getirmek için ekstra bir motivasyona mı ihtiyacımız var? Çözüm basit; Kendimizi ödüllendirmek!

Birine hediye vermeyi ihmal edene rastladım da hediyesini almayı ihmal edeni görmedim. Çünkü ödüllendirilmek hepimizin gönlünü okşar, hayata daha sıcak bakmamızı sağlar. Maddi veya manevi fark etmeksizin mükâfatlandırılmayı seviyoruz. Takdir dışarıdan gelirse güzeldir. Bundan daha güzeli ve memnun edeni ise beynimizin ödül mekanizmasıdır. Bu düzenek dopamin hormonunun salgılanmasını sağlayarak bize anında mutluluk, coşku ve doyum hissi verir. 

Parçalara böldüğümüz her işi tamamladığımızda kendimiz için küçük ödüller koyalım. Bir kahve, o canımızın en çektiği bir tatlı, buluşulması ertelenmiş bir dostla bir araya gelmek veya (kendime torpil geçerek) Ziya Şakir Yılmaz’ın kitaplarından birini edinmek gibi…
Yapacağımız işin ucuna bir ödül koyduğumuzda hem harekete geçme hızımız artar, hem de işi bitirme sürecimiz kısalır. Böylece atalet duygusunu, iş bitirme duygusu ile değiştiririz. Hareketsizliğin alanından uzaklaşıp, hareketin ve hatta üretimin alanına geçeriz.

 

Geceye yenilmeyen her insana, ödül olarak bir sabah, bir gündüz ve bir güneş vardır. Sezai Karakoç

7) MÜKEMMELLİYETÇİLİĞİ BIRAKIN


Mükemmeliyetçilik, olumlu bir kelime gibi görünse de Paul Watzlawick’in dediği gibi Mükemmellik peşinde olmak, insan ruhuna musallat olabilecek en tehlikeli hastalıklardan biridir.

Mükemmeliyetçilik odaklı insanlar bir işi en iyi şekilde yapmazlarsa eğer hiç yapmamayı tercih ederler. Bu kişiler için hem başarı hem de başarısızlık korkutucudur. Çünkü başarılı olurlarsa kendilerinden fazlası beklenir. Aynı zamanda başarısız olma ihtimalleri veya her şeyin mükemmel olmama ihtimali onları korkutur ve ertelemeyi tercih ederler.
 

Mükemmeliyetçiler çöplüğü’ tabirini duydunuz mu? Bana ait bir tanım. Mükemmeliyetçiler çöplüğü, yapacağı işin veya koşulların mükemmel olmasını uman, bekleyen kimselerle doludur. Bu çöplük, yapılan işlerin kalıntılarıyla dolmaz. Bilakis ayağa kalkılmış, tasarlanmış ancak ‘kusursuzluk’ duygusunun ağır basmasından dolayı gerçekleşememiş niyet ve enerji atıklarıyla dolar.

En parlak yıldızlarda dahi karanlık lekeler bulunurken biz nasıl her şeyin mükemmel olmasını bekleyebiliriz ki? Mükemmeliyetçi ruhlar, kusurun da muhteşemin bir parçası olduğunu keşfedene kadar orada yaşayacaklar.

Hata yapma korkusu, insanların farkına varamadığı atalet duygusunu derinden besler. Etrafınıza bakın, hata yapmayan birini gördünüz mü? Göremezsiniz. Yapılan her bir işin daha iyisi mümkün, öyle değil mi? Daha iyisi mümkün olan bir iş (bu mantığa göre) baştan sona kusurlu olmuyor mu? Neye odaklanırsak bilincimiz onu var eder. Mükemmeliyetçiler de her daim kusuru görür. Doğada hata yoktur. Hata bir insan ürünüdür. Hatalarımız, yanlışlarımız (eğer farkına varırsak) daha iyi yol almamızı, kendimizi geliştirmemizi sağlar. İşlerimizde hatalara da pay bırakmalı ancak her seferinde daha kaliteli olmasına da özen göstermeliyiz. İkinci kez tekrarladığımız olumsuz bir davranışımız, gerekli dersi çıkarmadığımızın da bir göstergesidir.

Başarıyı hedef alın, mükemmel olmayı değil, yanlış yapma hakkınızdan vazgeçmeyin; vazgeçerseniz yeni şeyler öğrenme ve gelişme olanağınızı kaybedersiniz. Unutmayın, mükemmeliyetçiliğin arkasında korku yatar, insan olduğunuzu hatırlayarak korkularınızı göğüsleyin. Böylece daha mutlu ve daha etkili bir insan olursunuz.” David Burns


8) BEŞ SANİYE KURALI

Atalet duygusundan bağımsızlaşmak için kimi zaman motivasyondan fazlasına ihtiyaç duyabiliyoruz. Bazen harekete geçmemizi sağlayacak bir arkadaşa, dosta veya alanında uzman bir rehbere ve hatta stratejilere...
İşte size hayatınızı değiştirecek ve ataletten ebediyete kadar kurtulacağınız stratejiyi paylaşıyorum; 5 saniye kuralı!


Bu kuralın yaratıcısı yazar, girişimci ve ödüllü televizyon spikeri Mel Robbins’tir. Kendisi 2008 yılında işsiz ve bundan dolayı parasız kaldığı sırada, kocasının bir restorana yatırım yapması kısa süreli bir umut olsa da eşinin de iflas bayrağını çekmesi karanlık zamanlarını pekiştirmişti. Artık yapacak hiçbir şeyin olmadığına inanan, evinden dışarı adım atmayan, hayata küsmüş milyonlarca kimseden biriydi O da.

Ta ki o reklam filmine rastlayana dek!
5, 4, 3, 2, 1

Ateş!

Gördüğü uzaya fırlatılan bir füze, duyduğu ise bu fırlatmanın geriye sayımıydı. Uyumadan hemen önce kulaklarında aynı ses yankılanıyordu: 5, 4, 3, 2, 1. Ateş!

Sabah, alarmın sesine uyandığında yine saati öteleyecek, yine biraz daha uyumak isteyecek, kahvaltısına geç bir vakitte oturacak sonra yine televizyonun başında zaman geçirecekti. Hayır, bu defa böyle olmadı. İlk defa saati ötelemiyordu. Gözlerini açtığında bir an durdu ve saymaya başladı: 5, 4, 3, 2, 1 ve kalkış!

İşte bu! dedi. Hareket! Değişim için önce kendi gezegeninin dışına çıkmalı, aklının uzayına doğru yol almalıydı. Bir sonraki gün de böyle uyandı. Bir sonraki gün de… Ve diğer günler de… Üstelik sadece sabahları değil, yaşamsal bir uyanışın da sesiydi bu ayağa kalkış. Artık enerjisi olmadığını hissettiği işler için dahi beşten geriye sayıyor ve sonuç olumlu oluyordu. Her gün bir hedef belirliyor ve bu amaç doğrultusunda böyle harekete geçiyor, yakınlarına da bunu anlatıyordu. Olağan bir davranış halini alan bu yönetim yeni bir ismi de vardı:
5 Saniye Kuralı.

Peki, bu işin bilimsel tarafı nedir?

Geriye doğru saymak, ilkin beynimizi durmaya, ardından kendimize bakmaya ve bizi hedefimize odaklanmaya yöneltiyor. Böyle yapıldığında bilincimiz ataletin, korkunun, olumsuz şüphelerin, öfke ya da herhangi farklı negatif güçlü bir duygunun etkisinde kalmadan karar verebiliyor.

Araştırmalara göre kararlarımız arasında beş saniyelik bir boşluk oluyor. O beş saniyede karar vermeyi beklemeden kontrolü elimize alırsak eğer işlerimiz ve dolayısıyla hayatınızda büyük değişimler gerçekleşiyor.


Harvard profesörü Gerald Zaltman, kararlarımızın %95’ini mantık ve rasyonel düşünce ile değil, duygularımızla aldığımızı, bir eylem hakkında nasıl hissediyorsak kararlarımızın da buna göre şekillendiğini söylüyor. Mel Robbins de bu durumun farkına varmış ve yaşamını dönüştürdüğü 5 Saniye Kuralı’nın bir de kitabını yazdı. Siz de kendinizi ödüllendirmeleriniz listesine bu kitabı ekleyebilir ve şimdi harekete geçebilirsiniz.

Engellerinizi ortadan kaldırmanız tek bir kıvılcımla mümkün.

Bir an durun ve geriye doğru saymaya başlayın. 5, 4, 3, 2, 1 ve kendinizi olmak istediğiniz kişiye doğru ateşleyin!


Şimdi!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Şakir Yılmaz Arşivi