Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

“Bedel” (Neyin bedeli?)

“Bedel”, her hangi bir şeyin toplumsal yaşamda alınıp satılan kullanım değeridir. Üretim ilişkilerinin gelişkinliği ile üretim ya da tüketimde kullandığımız mal veya hizmetin ya da zorunlu görevin gündelik yaşamdaki karşılığı ücretin/değerin sıfatıdır bedel. Devlet, hâkim toplulukların diğer topluluklar üzerinde kurduğu yasal tahakkümün yapıldığı kurumdur, bu nedenle devlet ve yöneticiler karşılıksız hiçbir şey vermediği gibi iyilikte etmezler her şeyin bir bedeli vardır. 
Egemen/iktidarı elinde bulunduran güçler konumu ya da sıfatı ne olursa olsun manevi, maddi ve diğer tüm etkileri kullanarak kendisinin ödemesi gereken bedeli her zaman yurttaşına ödetmekte.  Dün dış güç haramilerden korumak için yerli haramiler tarafından korunan topluk yine bu haramiler tarafından topluma karşı oluşturulan yasal biçime dönüştürülen, yargısı, maliyesi, idaresi ve silahlı güçleriyle “devlet” yüzyıllardır yurttaşlara ağır bedeller ödetmekte. 
Yazılı belgelere göre beş bin yıllık tarihi olan üzerinde yaşadığımız bu topraklarda uzun yıllar hâkimiyetini sürdüren yöneticiler, yurttaşlarını askeri saldırıdan korumak, ticaret yapanların ulaşım esnasında harami
lerden korumak, dahası yaşamak için eski adıyla haraç yeni adıyla vergili bir sistem kurulur. Yöneticiler sefere çıkacak seferberlik vergisi dışında karın tokluğuna çalışacak neferlik edecek hatta sakat kalıp ölecek adamda ister. Parası olan bedelini ödeyip gitmez iken parası olmayan yalın ayak başıkabak konvoya katılır. İster bin yıllık ister altı yüzyıllık ya da günümüz tarihte olsun üstünde yaşadığımız bu topraklarda yöneticilerin salma/haraç ya da başka hangi adla olursa olsun yaşayan herkes bedelin en ağırını hala ödemekte. 
Yaşamımızı devam ettirdiğimiz bu topraklarda yöneticiler yaptıkları ve yapacakları hizmet ve diğer her şeyin bedelini katbekat misliyle yurttaşa bedel olarak yansıtır. Altı yüzyıllık tarihimizde yurttaş devleti her zaman kadı ve mültezim olarak görmekte, bir de eli silahlı seyfiye vardır. Yöneticilerin salma ve haraç ödeme dönemlerinde bu üçünü her zaman yurttaş iyi dilekleriyle(!) anar. İlk ikisi havuç sonuncusu ise sopa olarak bilinir; bu nedenle yurttaşa sorarlar “havuç mu sopa mı”?
Dünden bugüne devlet yapısı şekli ve icraatları farklı bile olsa devam eder; bu nedenle 17. yüzyıldan itibaren yöneticilerin şaşaalı ihtişamlı görüntüsünü korumak ve devam ettirmek için bu bedeli birilerine ödetir, kimin ödediği bellidir; hangi inanca sahip olursa olsun kelle başı, hayvanlarda kanatlı ve kaç ayak olduklarına göre alınan vergiler hala devlet envanterinde durmakta. Vermeyen kim varsa onlara verilen cezada belgelerin içinde.
19 ve özellikle 20. Yüz yılbaşında yöneticiler yularlarını tefeci, bezirgân ve batı Avrupalı ülkelerin eline verdi. Devletin askeri ve mali konularını onlar belirliyordu, onların belirlediği oranda vergiler artırılırken yine onların istekleri için savaşa girildiğini sağır sultan bile duymuştu. Onların kişisel hırs ve çıkarları ülkeyi içinden çıkılamaz duruma getirdi ve ağır savaş yenilgisinin bedelini bu ülkenin insanları ödedi. Onlardan geriye kalan bu topraklardaki insanlar, ağır savaş yenilgisi ve tarumar olan ülke hem kendine gelmeye çalışırken hem de onların kaprisleri için alınan borçları ve tazminatı yani“bedeli” ödemek zorunda bırakıldı.
Geçen yüzyıl II. Paylaşım savaşı sonunda emperyalist güçlerin oluşturduğu askeri ve ekonomik birliklere girmek bir maharetmiş gibi ülkemin yöneticileri NATO ya girmek için Kore’deki iç savaşa müdahil oldu. Bu savaşa gönderdiği askerin onlarcası ölürken yine yüzlercesi sakat kaldı neyin bedeli olarak “NATO’ya alınmak”  için.
20. yüzyılın 70lerin başı ve sonunda dünya ekonomisinde yaşanan bunalım ve ülke yöneticilerinin buna karşı alamadığı kararlı tavır ve yönetilenlerin yöneticilere karşı ortak ve kararlı bir tavır sergilemeyişi ABD’nin “bizim çocuklar” dediği kesim tarafından yapılan askeri darbeler yapılır. Askeri darbeler döneminde sıkıyönetim, olağanüstü mahkemeler ve kararnameler, yasaklar ve bir o kadar insan hakları ihlalleri olağan hale gelir. Çalışanların ekonomik ve sosyal hakları gasp edilirken ücret/maaşları en düşük düzeyde tutulur, bu ağır ekonomik ve sosyal bedeli kimin için öderler?
1980 ve sonrası yöneticiler ülkeyi gayet rahat yönetirler, çünkü karşılarında muhalif olacak kimse olmadığı gibi çalışanların ekonomik, demokratik ve sosyal haklarını savunacak bir birlikleri de olmadığından hırslarını ve bencilliklerini şımarıkça ve küstahça kullanırlar. Ülke içerisinde o kadar rahat davranırlar ki yasa yapıcılarına hediyelere boğup istediklerini yasalaştırırken, devletin memurunu hizmetli gibi kullanır, çalışanlarına köle gibi davranır, gelirleri hayali faturalarla katbekat artar. Peki, bunun bedelini kim ödedi? 
Bir dönem “tonton başkan” bir koyup bin alacağız diyerek ABD ve diğer güçlerin arka sıra Irak, Körfez ve Ortadoğu’ya asker göndermeye çalışmıştı ne kazandık? Arap coğrafyası kargaşa içine girdi, oralarda yaşayan halk ülkelerinden göçmeye başladı ve onun etkisi ülkemize yansıdı peki bunun bedelini kim ödedi?
İçinde bulunduğumuz zaman dilimi sisteminde kapitalist/emperyalist küresel ya da yerel güçler çıkarları, kibirleri, hırsları ve bencillikleri ekonomik, sosyal ve politik sorunları ayyuka çıkararak baskı ve         şiddetle bunu çözmeye çalıştıkça kriz/bunalım daha da işin içinden çıkılamaz hale getirerek “havuç ve sopa” uygulamasına geçmekte. Bunalım daha da derinleşmiş hal aldı, yani birilerinin ödemesi gereken fatura önümüze kondu bu bedel ödenecek kim ödeyecek?
Devlet yılların birikimi kamu         kurumlarını özelleştirip sattığından, kredi için teminat göstereceği kamu kurumu yok, ne satacak veya ne karşılığı ücret     alacak?  Sistemin çürümüşlüğü, toplumsal sorunlara çözüm bulamayışı, ekonomik/sosyal bunalım, yöneticilerin     yönetemez oluşu gerçekleri gösteremeyen uyarmayan sorumlular ve doğal olarak     sorunlarına ve emeğine hakkıyla sahip     çıkmayan yurttaş bunun bedelini         ödeyecektir?
Birde bütçe tam takır olduğundan son yıllarda askerlik paraya çevrildi, buradan gelecek olan gelire göz dikildi. Ne kadar çok bedelli o kadar çok bütçeye katkı demek, peki neyin karşılığı?
Yaşadığımız krizin bedelini hep birlikte ödeyeceğiz. Peki, hiç düşünüldü mü, bu kadar ağır bedel ödemek zorunda mıydık, keza bu önümüze konulan bedel ödedikten sonra gelecek yıllarda tekrar yöneticilerin becerirsizliği nedeniyle “bedel” ödeyecek miyiz?    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi