Ziya Şakir Yılmaz

Ziya Şakir Yılmaz

Ben bensiz geleyim, sen sensiz

Merhaba güzel insanlar,

Merhaba güzel kalpli insanlar,

Bize en önemli iletişim becerisinin konuşmak olduğu söylenir çoğunlukla. Siz de defalarca şu cümleye şahit olmuşsunuzdur; “Ağzı çok iyi laf yapıyor, süper satıcı olur.” Ne dersiniz, gerçekten de satışın temeli bir tek ağza mı bağlıdır?
 

Defalarca şahit olduğum üzere en iyi satıcılar iyi dinleyicilerdir. Sadece en iyi satıcılar mı? Gördüğüm en iyi liderler, yöneticiler, ilham veren insanlar… Sahip oldukları en önemli özelliklerin başında çok iyi birer dinleyici olmalarıdır. Bir adım daha ileri gidelim. En yakın dostlarınızı bir an için düşünün. Neden sizin dostunuz olmayı hak ediyorlar? Çünkü sizi dinliyor ve anlıyorlar. İşte bu kadar önemlidir dinlemek.



Bir güzel söz söyleme sanatı varsa,
bir de güzel anlama ve dinleme sanatı vardır.”

Epictetus



İnsanlığın ilk sanatlarından biri dans diğeri de hitabet sanatıdır. İnsanların kendini doğru ve sağlıklı ifade edebilmelerinin temeli bir sanata dayanmaktadır. Ancak şu da gözden kaçırılmamalıdır. Bir hitap varsa onu duyan, dinleyen de vardır. Birçok kimse nasıl etkili konuşacağına dair diksiyon ve beden dili ile ilgili eğitimler alıyor. Peki ya dinlemek üzerine eğitim alıyorlar mı? Aynı soruyu size sorsam “Dinlemenin de eğitimi mi olurmuş canım!” diye serzenişler duyabilirim. Birileriyle güçlü bir ilişki kurmak, birilerini etkilemek hatta ikna etmek istiyorsak eğer önce o kişi ve kişileri anlamak, anlamak için de dinlememiz gerekir. Çünkü Dean Rusk’ın da dile getirdiği gibi “Başkalarını inandırmanın en iyi yolu, onları dinlemektir.”

Dinlemek, sadece karşımızdaki kişinin söylediklerine kulak vermek gibi PASİF bir eylem değildir. Aksine ilgiyle ve etkin biçimde dinlemek AKTİF bir eylemdir. Ve bundandır ki dinlemenin dört seviyesi vardır. Bu kısımda sizin de okumanızı tavsiye ettiğim, Hülya Mutlu’nun İş Dünyasında İletişim için yazdığı Tam Üstüne Bastın kitabından Etkin Dinleme bölümündeki harika örnekleri ve açıklamaları da bolca kullanacağım.

* Birinci seviye dinlemek demek sadece bedenen orada olmak, işitmek ama dinlememektir. İşitmek istem dışı çalışır. Bir şeyi istemesek de duyabiliriz fakat bir şeyi istemesek de dinleyemeyiz. Çünkü dinlemek bir seçimdir. Karşınızdaki kişi bir şey anlatır. Fakat siz anlatılanı değil kendinizi dinlediğiniz için bir anda, karşınızdakinin şaşkın bakışları arasında bambaşka bir konudan söz etmeye başlarsınız.


“Karşınızdaki kişiyi dinliyor musunuz yoksa
konuşmak için sıra mı bekliyorsunuz?

Sigmund Freud


* İkinci seviyede ise ya dinlemeyi taklit ederiz, ya sadece bir kısmına kulak veririz ya da konuları seçerek dinleriz. “Hı hı, evet, tamam” gibi başımızı sallayarak, onaylıyormuş gibi yaparak tepkiler veya cevaplar veririz. Söylenenlerden ilgimizi çeken kelime ve cümlelerin bulunduğu kısmı dinleriz sadece. Gerçekte ise aklımız, vereceğimiz cevaptadır. Karşı tarafın sesi yerine çoğunlukla iç sesimizi duyarız. Bir türlü susturamaz, durduramayız zihnimizden geçenleri. “Bir an önce sussa da cevabımızı versek” diye bekleme moduna çoktan geçtiğimiz aşamadır.

Gerek birinci, gerek ikinci seviye dinlemede karşımızdaki kişi, kendini anlaşılmamış ve değersiz hisseder. Irvin Yalom, Nietzsche Ağladığında kitabında iyi hissettirmeyen dinlemenin olası sonucu için şöyle der; ‘Eğer kimse sizi dinlemiyorsa bağırmak en doğal şeydir.’ Nerede biri sesini yükseltiyor veya bağırıyorsa bilin ki orada, kişi dinlenilmediğini, daha da önemlisi anlaşılmadığını düşünüyordur.

* Üçüncü seviye dinlemede gerçekten karşı tarafı dinleriz. Tüm odağımız anlattıklarında, yaşadıklarında, hissettiklerinde ve söylediklerindedir. Burada iç sesimizi susturabilmiş sadece ve sadece karşı kişiye odaklanmış durumdayızdır. İmam Gazali’nin ‘Dinleyen konuşana ortaktır’ sözünün karşılığı tam olarak bu seviye dinlemektir.

* Peki, bundan daha da ileri seviye ne olabilir diye düşünüyorsanız, dördüncü seviye dinlemeyi paylaşayım o zaman. Üçüncü seviyeye ek olarak bu derecede söylenmeyeni de dinleyebilmek gerekir. Karşı taraf bir şeyi anlatırken beden dili, mimikleri, tepkilerini v.b. davranışlarını da gözlemleyip söylemediği şeyleri de fark ettiğiniz dinleme seviyesidir. Yazınsal alanda, satır arasını okumak dediğimiz bu bilinçli eylem, empati ile dinlemektir. Ve bu yaklaşım, dinlemelerin en değerlisi, işte bu dördüncü seviyedir.

Empatiyle dinlerken sadece kulaklarınızdan yararlanmazsınız. O ana gözleriniz ve yüreğinizi de ortak ederek bütünsel dinlersiniz. Kısaca hem beyninizle hem de kalbinizle hareket edersiniz.

* * *

Peki, dinlemek madem bu kadar önemli, neden bunda zorlanıyoruz?

Çünkü ihtiyaçlarımız, kişiliklerimiz, eğitimlerimiz, dillerimiz, fiziksel görünüşümüz, beklentilerimiz, yetiştiğimiz ortam, kültür ve çevremiz birbirinden parmak izi derecesinde farklı. İş bu farklılıklarımızı bir kenara koyup dinleyemediğimiz için karşımızdaki kişinin söylediklerine empati ile yaklaşamıyor, dördüncü seviyede dinleme becerisine erişemiyoruz.

Ne zaman farklılıklarımızı bir kenara koyacağız, ne zaman bizim kadar karşı tarafın da anlaşılma ve dinlenme ihtiyacı olduğunun bilincinde olacağız, işte o zaman çok iyi bir dinleyici olmaya başlayacağız.

Bunu başarmanın sırrını da tek cümleyle Mevlana’dan alalım; ‘Haydi ben bensiz geleyim, sen sensiz gel.’

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Şakir Yılmaz Arşivi