Ben Türk hekimlerine güveniyorum

BİR yandan ülke olarak COVİD-19 virüsü ile savaşırken diğer yandan savaşta meydana gelen tahribatın ne olduğunu da anlamaya çalışıyoruz. Öncelikle de bu virüsün toplumumuzun üzerinde nasıl bir sıkıntı yarattığını gözlemliyoruz. Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hastalığında "Beni Türk hekimlerine emanet ediniz" dediği gibi Türk hekimlerine güveniyorum. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca geçende yaptığı bilgilendirme toplatısında sorulan bir soruya "Ölüm sayılarını gizlemiyoruz. Yoksa siz hekimlerimize güvenmiyormusunuz?" yanıtını verdi.
Güveniyoruz elbette dünyayı kasıp kavuran bu virüse karşı başta hekimlerimiz olmak üzere sağlık ordumuzun nasıl bir savaş verdiğini her türlü sıkıntıya zorluğa göğüs gererek dünyaya örnek olacak insanı koruma ve yaşatma konusunda ilk sırayı aldığını görüyor gururla izliyoruz. Bu işin bir yanı. Diğer yanına gelecek olursak.Vaka tanımlandırması ve ölüm oranlarıyla ilgili o konuda Sağlık Bakanı açıklamasında sanki bu konuyu gündeme getirenler ölüm çok olsun istiyorlar algısı yaratarak ülkede geçen yıllara göre ölüm sayısının düşük olduğunu da vurguladı. Sağolsun Sayın Bakan bu COVİD-19 belası dünyada ilk canları alırken o sağlık ordusunu harekete geçirerek elinden geldiğince önlemler aldı. Belki de bu alınan erken önlemler sayesinde bugün bu noktadayız. Ancak kafa karıştıran noktalarda toplumda oluşan "acaba"ları gidermek için sorular sorulmayacak yorum yapılmayacak mı ? Elbette yapılacak yapılmalı da.
İstanbul'da ölüm sayıları
Bir başka tartışma da vakaların yüzde 60'ının olduğu İstanbul'daki ölüm sayılarında yaşanıyor.İBB Mezarlıklar Müdürlüğü Mart ve Nisan aylarındaki İstanbul'da gerçekleşen tüm ölümlerin sayılarını açıkladı. Ölümlerde Corona virüsüne (Covid 19) bağlı olarak hayatını kaybedenlere ilişkin ayrı bir veri bulunmuyor. Çünkü hastanelerden gelen ölüm raporlarında “Covid-19” bilgisi yer almıyor.Başkanlığın verilerine göre; geçtiğimiz yıl mart ve nisan ayında İstanbul'da toplam 12 bin 745 kişi, 2020'nin mart ve nisan ayında ise toplam 16 bin 345 kişi öldü. Yani bu yıl aynı dönemde 3 bin 600 daha fazla ölüm gerçekleşti. 2019 mart ayında İstanbul'da 6 bin 630 kişi hayatını kaybetti. 2020 yılının mart ayına gelindiğinde bu rakam 7 bin 281 oldu. Aradaki fark sadece 651 olarak kayıtlara geçti.2019 nisan ayında 6 bin 115 kişi hayatını kaybederken bu yıl kişi sayısı 9 bin 64'e çıktı. Yani 2020'de hayatını kaybedenlerin sayısında 2 bin 949 kişi arttı.Günlük ölüm sayılarına bakıldığında nisan ayında en çok ölümün gerçekleştiği 20 Nisan günü 399 kişi hayatını kaybetti. Bir önceki yıl aynı gün hayatını kaybeden kişi sayısı 203 olarak gerçekleşmişti.
Gelelim konumuza. Corona salgını tarihlerine gün gün baktığınızda bunu net biçimde görüyorsunuz.Üstelik bu yıl aynı dönemde ölümlü trafik kazaları iş kazaları virüs nedeniyle yok denecek kadar aza inmesine rağmen.Bu konuyu TBMM gündemine taşıyan bölgemizin sevilen ismi CHP İstanbul milletvekili Op.Dr. Ali  Şeker'de  "Covid -19 Hastalarının ve Covid-19 kaynaklı ölümlerin büyük çoğunluğunun İstanbul’da gerçekleştiği bilinmektedir. Önemli bir kısmı PCR pozitif Covid-19 hastasından kaynaklı olan ölüm sayısındaki artışın kalanında da büyük çoğunluğunun PCR negatif olduğu halde Covid-19 hastalık bulguları olduğu bilinen ölümlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Türkiye genelinde son döneme ilişkin toplam ölüm artış rakamları ve bunun sebeplerinin ne olduğunun izah edilmesi gerekir. Coronavirüsün ülkemizde görülmesi ile birlikte vefat sayılarında yaşanan ve olağan nüfus artışı veya başka bir sebeple açıklanamayan bu artış kamuoyunda çeşitli soru işaretlerine ve endişelere yol açmaktadır”  dedi.
Türk hekimleri soruyor
Bu fazladan ölümlere neden olarak genelde "Bulaşıcı hastalık" yazılıyor. Bu nedir denildiğinde ise "Grip veya zatüree de bulaşıcı hastalıktır" deniliyor.Ama geçen yıl ölenlere grip yada  zatüree yazılmamış. Bulaşıcı hastalık denilmemiş.
Türkiye'de beş hekimden 4'nün üyesi olduğu Türk Tabipler Birliği  Dünya Sağlık Örgütü kodlarına göre kodlama yapılmadığının altını çiziyor. Böylece ölüm sayısının azaldığı öne sürülüyor. Bunu söyleyen hekim. Tabipler Birliği Başkanı Sinan Adıyaman.
Son Beş yılın ölüm oranlarını araştıran Türk Toraks Derneği, İstanbul'da ölüm oranlarında çok ciddi artışları belirledi.Türk Torakas Derneği başkan ve üyeleri hekim..
Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Programı direktörlüğü de yapan Serdar Savaş her yerde anlatmaktan uyarmaktan bıktı. İstanbul da Mart ve Nisan aylarında ölüm sayılarının bir önceki yıla göre ciddi olarak arttığını söylüyor.O da bir Türk hekimi..
Canan Kaftancıoğlu korona virüsten İstanbul'da ölenlerin "Bulaşıcı hastalık" ibaresiyle toprağa verildiğini sadece İstanbul'da ölenlerin bile Türkiye genelinde açıklanan ölüm sayısından fazla olduğunu söylüyor. O da bir hekim.
Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel bu işin içindeki oyunu dile getirdi. Adıgüzel  "Covid19 testi negatif çıkanlar hastalar vaka sayısına eklenmiyor ama iyileşen hasta sayısına ekleniyor. Böylece iyileşen hasta sayısı yeni vaka sayısından fazla oluyor.Hasta kabule etmeden iyileştirdiğimiz onbinlerce insanla dünya tıp tarihine geçeceğiz"dedi. Mustafa Adıgüzel de bir hekim
Aytun Çıray İzmir Milletvekili Sağlık Bakanlığı eski müsteşarlarından biri. TBMM'ne verdiği soru önergesinde"Covid-19 hastalığından hayatını kaybedenlerin ölüm raporlarına salgın hastalık, Kovid-19’un neden olduğu çoklu organ yetmezlikleri veya COVİD-19’un kolayca enfeksiyon oluşturmasına neden olan kronik hastalıkları mı yazılmaktadır? Eğer öyleyse Kovid-19 ölümlerinin sayısını kim, neye göre belirlemektedir.Nisan ayında "Bulaşıcı hastalık" tanısıyla ölen kaç kişidir" diye sordu. Aytun Çıray da bir hekim.
Durum genel olarak böyle. Yani sorulan sorular yanıt bulmuyor. Sağlık Bakanı Koca; ölüm sayılarını gizlemiyoruz. Yoksa siz hekimlerimize güvenmiyormusunuz ?" diye ekliyor. Bizde diyoruz ki yukarıda çok az bir kısmının kaygılarını yazdığımız kişiler ve temsil ettikleri topluluklarda hekim. Siz bu kaygıları payulaşan hekimlerimize güvenmiyorumusunuz ?
Küresel salgına ulusal önlem
Dünya, salgın hastalık sonrasında oluşacak siyasal, toplumsal, ekonomik düzeni tartışıyor. Çok şeyin değişeceğini düşünenler, “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyorlar. Az şeyin değişeceğini düşünenler, “Heyecana gerek yok. Her şey eskisi gibi devam edecek. İnsanlık kolay ders almaz” diyorlar. Bu görüşleri, bir anlamda, iyimser ve karamsar olarak ayrıştırmak da mümkün.
Kapitalizmin her anlamda, her düzlemde yarattığı tahribatı biliyorduk. İnsanı müşteri olarak gördüğünü; kârları özelleştirirken zararları kamulaştırdığını; toplumsal faydayı değil, sermayenin çıkarını gözettiğini biliyorduk. 1980 öncesinde gelişen, 1980 sonrasında dizginlenemez biçimde güçlenen piyasacı, liberal politikaların, Cumhuriyet karşıtlığının, nelere sebep olduğunu biliyorduk. Piyasa ekonomisinin piyasa toplumu yarattığını; Cumhuriyet’e “reklam arası”, “parantez”, “zulüm dönemi”, “travma yarattı” diyenlerin, sosyal devletin kırıntı düzeyinde kalan kazanımlarını da tasfiye etmek istediklerini biliyorduk. Ne oldu?
En amansız Atatürk düşmanları bile, Atatürk döneminde kurulan sağlık sistemini, Atatürk’ün adını ağızlarına almadan övüyorlar. Sağlık kurumlarımızın direnciyle, sağlık ordumuzun bilgisi, yeteneği, deneyimi ve özverisiyle övünüyorlar. En keskin liberaller bile kamucu, toplumcu, halkçı sağlık politikalarının değerini mahcup bir ifadeyle, utangaç sözcüklerle kabul ediyorlar. Cumhuriyetin kurduğu fabrikaları özelleştiren, bu kurumlar için, “Adlarını tarihten sileceğiz” diyenler bile, devlet kurumlarında dikilen önlükleri, maskeleri kullanıyorlar. Tıbbi yardım olarak ABD’ye, İngiltere’ye, İspanya’ya, İtalya’ya yolluyorlar. Azgın liberaller, ikinci cumhuriyetçiler, Turgut Özal hayranları tarafından, “Tembel”, “Özel sektörde iş bulamaz”, “Devletin sırtında kambur”, “Sabahtan akşama yatıyor, çene çalıyor” sözleriyle aşağılanan, küçümsenen devlet memurları, salgın hastalığa karşı, başta sağlık çalışanları olmak üzere, öğretmeninden askerine, polisinden zabıtasına, temizlik işçisinden şoförüne dek en ön safta mücadele ediyorlar.  
Küreselleşme savunucuları nerede
Liberallerin örnek aldığı, model aldığı, ilham aldığı Batı’da ise çok kötü sahneler dikkat çekiyor. ABD’nin en büyük kentlerinin hastanelerinde maske, önlük sıkıntısı çekiliyor. ABD, Almanya ve Fransa’ya gidecek tıbbi malzemeye el koyup haydutluğa devam ediyor. Maske firmalarına, ihracat yasağı getiriyor. Avrupa Birliği ülkeleri birbirlerini nankörlükle, bencillikle, sorumsuzlukla suçluyorlar.  
Yıllardır uyarıyoruz. Küreselleşmenin, emperyalizmin yeni adı olduğunu vurguluyoruz. Etnik, dinsel, mezhepsel boğazlaşmaları kaşıyıp kışkırttığını söylüyoruz. Ulus kimliğinin ve sınıf kimliğinin yerine, feodalizm artığı, ortaçağ kalıntısı alt kimlikleri koyduğunu belirtiyoruz. Hem ulusal ölçekte, hem uluslararası düzlemde varsıl ile yoksul arasındaki uçurumu, gelir dağılımındaki adaletsizliği derinleştirdiğini ifade ediyoruz. Çevreyi, doğayı, insanı kirlettiğini, sömürdüğünü anlatıyoruz.  
Her seferinde “dinozor” olduğumuzu söylüyorlar. “Sevr paranoyası yaşıyorsunuz. Antiemperyalizmin modası geçti. Ulusalcı hezeyanlar bunlar” diyorlar. Ne oldu?
Haklı çıktık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi