Bir dönem daha kapandı

Türk siyasi yaşamına eşi Bülent Ecevit ile birlikte dmga vuran isimlerden bir olan Rahşan Ecevit 97 yaşında yaşama veda etti. O bir Cumhuriyet kadını idi. Atatürk'ün Cumhuriyet'i ilan ettiği 1923'te Bursa'da doğdu. Atatürk devrimleriyle büyüdü eğitimini tamamladı. Dünyayı kasıp kavuran 2. Dünya savaşına tanıklık etti. Çok sevdiği karaoğlan Bülent Ecevit ile 1946 yılında evlendi. Siyasetle buluşması da böyle başladı.  Son nefesini verene dek devam etti.  Eşi Bülent Ecevit'in hep yanında oldu. Hatta o kadar ki kimi zamanlar Ecevit'in partideki  siyasi muhalifleri zamanında CHP'yi "Rahşan hanım yönetiyor"  diye şiddetle eleştiriyorlardı.  Hep doğrudan ezilenden haktan yana oldu. 12 Eylül darbesinin kara günlerinde  yine mücadelesini sürdürdü. Bülent beyin CHP ile yollarını ayırmasında da etkili olduğı söyleniyordu. Ecevit'in yasaklı olduğu dönemde kurdukları DSP 'nin başına geçti. Anlatılacak o kadar çok anı ve yazılacak şey var ki sayfalara sığmaz. Belki son dönemlerinde Rahşan hanımın akıllarda kalan en önemli anısı ise eşi Bülen Ecevit'i son yolculuğuna uğurladığı gün Camiden mezarlığa kadar tabutunun taşındığı araca tutunarak yaptığı veda idi. Bir büyük aşkın nasıl noktalanmayacağını hepimize öğretti. Bülent Ecevit'in yazdığı şiirdeki gibi "El ele büyüttüler Sevgiyi".. Şimdi Rahşan Ecevit o çok sevdiği eşine Bülent Ecevit'e kavuştu. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Siyasette bir dönem daha kapandı bir yapraj daha düştü. Onurla sevgiyle dürüstlük, nezaket, sadakat ve sadelikle Türkiye'de siyaset yapılacağını bizlere öğrettiler. Kirli siyasetin içinde bir güneş olarak bizleri aydınlatmaya dsevam edecekler.  
Cumhuriyet ve eğitimin ideolojik boyutu
Bir eğitim döneminin ilk yarısınıs bitirdiğimiz bu günlerde öncelikle eğitim emekçilerine ve öğrencilerimize iyi tatiller diyerek kısaca eğitime değinelim.Türkiye yıllardır, anaokulundan üniversiteye dek eğitimi, öğretimi tartışır durur. Eğitim-öğretim kurumlarındaki sayısal artışın niteliğe yansımadığı konuşulur. Eğitime ayrılan bütçenin azlığından yakınılır. “PISA” olarak bilinen, OECD tarafından üç yılda bir yapılan uluslararası öğrenci değerlendirme sınavı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı sınavlar, üniversiteye giriş sınavları hep öğrencilerin temel bilimlerdeki, Türkçedeki başarısızlığını kanıtlar. Bunun diğer kaçınılmaz sonucu, üniversitelerimizin dünya sıralamasındaki geriliğidir. Çünkü ilköğretimde başarısız olup yükseköğretimde başarılı olmak, olanaksızdır.
Bu tablo, eğitimde - öğretimde aklı, bilimi dışlayan, eğitimi - öğretimi hurafelerle dolduran, piyasa öznesi haline getiren, özelleştirmenin önünü açan siyasetten bağımsız düşünülemez. Eğitim - öğretimin bilimsel, halkçı, laik, aydınlanmacı, kamucu, toplumcu, eşit, ücretsiz, karma olmasını savunmak, nasıl sadece bu alana ilişkin tavrı değil, aynı zamanda ideolojik bir tavrı yansıtıyorsa, bunun tersi de geçerlidir. Yani, aklı ve bilimi dışlayan, Atatürk ve Cumhuriyeti yok sayan, “siyasi arka bahçesi” olarak gördüğü okulların sayısını çoğaltmayı önceleyen, eğitim - öğretimi piyasalaştıran, okulu işletme, okul müdürünü şirket yöneticisi, öğrenciyi müşteri, öğretmeni pazarlama elemanı olarak gören zihniyet de, ideolojiktir.Eğitimin amacı nedir?
Eğitim, insanın insanlaşması sürecinin temelidir. İnsanın kendini gerçekleştirmesinin, inşa ve ifade etmesinin birincil yoludur. Soran, sorgulayan, eleştiren, araştıran insan yetiştirmeyi amaçlar. İtaat eden değil, itiraz eden; boyun eğen değil, karşı çıkan; biat eden değil, hakkını arayan; bakan değil, gören; bencil değil toplumsal sorumluluk sahibi bireylerin yetişmesi, eğitimle sağlanır.
Eğitim bir üstyapı kurumudur. Ancak altyapıyı en çok etkileyen üstyapı kurumudur. Bu nedenle tüm rejimler, tüm siyasal hareketler, tüm devrimler eğitimi çok önemserler. Dünyada diğer sıfatlarının yanında, “başöğretmen” sıfatı da taşıyan tek devrimci olan Atatürk de eğitime büyük önem vermiş, Reşit Galip, Mustafa Necati, Vasıf Çınar gibi seçkin kadrolarını Milli Eğitim Bakanı olarak değerlendirmiştir. Bir söyleşisinde, “Eğer cumhurbaşkanı olmasaydım, maarif vekili olmak isterdim” demesi, eğitime verdiği değeri gösterir. Aklı ve bilimi egemen kılmaya çalışması, “manevi miras olarak aklı ve bilimi bırakması”, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” demesi hep bunu kanıtlar.
Dahası var; 6 Mayıs 1920’de, Meclis açıldıktan hemen sonra, Maarif Vekâleti kurulmuştur. Yani, Milli Eğitim Bakanlığı, adının önünde “milli” yazan iki bakanlıktan biri olduğu gibi, en eski bakanlıklardan da biridir. Sonra, 25 Kasım 1920’de Meclis, öğretmen ve öğrencilerin askerlik görevini ertelemiştir. Mustafa Kemal Paşa, onları cephede değil, daha yaşamsal gördüğü eğitim ve aydınlanma savaşında seferber etmiştir. Birinci Maarif Kongresi, Ankara’da 15 - 21 Temmuz 1921 tarihlerinde, Milli Mücadele’nin en çetin günlerinde, Sakarya Meydan Muharebesi’nden önce toplanmıştır. Atatürk, salonda öğretmenlerin harem - selamlık oturduklarını görünce, kızarak şu soruyu sormuştur: “Efendiler kendinize mi güveniniz yok, yoksa bu hanımefendilerin iffetine mi?”. 1922’de, Bursa’da, Muallimler Kongresi toplanmıştır. Cephedeki orduların zaferinin, eğitim ordusunun zaferi için zemin hazırladığını söyleyen Atatürk, öğretmenlere şöyle seslenmiştir: “Ordularımızın zaferini siz tamamlayacaksınız. Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam ettireceksiniz. Ben ve bütün arkadaşlarım, sarsılmaz imanla, bütün gücümüzle sizi takip edeceğiz ve eğer kültür yolunda herhangi bir engelle karşılaşırsanız, sizin karşınızdaki engelleri kıracağız. Bütün gücümüzle sizin fikirlerinizi ileriye götüreceğiz”. Büyük önderin şu sözü ise öğretmene verdiği önemin, en keskin kanıtlarındandır: “Yalnız ve ancak siz öğretmenler, ölen ve öldüren birinci orduya, niçin ölüp neden öldürdüğünü anlatan ikinci bir ordunun neferlerisiniz”.
Kıssadan Hisse: Öğretmenler ışığıdır yurdumuzun. Gazi Paşa’nın eğitim cephesindeki neferleridir. Öğretmenlere selam , sevgi ve saygıyla..  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi