Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

“Birlik” üzerine

Ekonomik politik ilişkiler kendine has toplumsal yaşamı da belirlemekte.

Ekonomiye hâkim olan devlete ve hükümete de hâkim olmakta.

"Emek ve sermaye çelişkisi" kimilerine göre göreceli denilse de, toplumsal yaşama başlanıldığından bugüne değişik evreler geçirse de  "temeldir."

Kapitalist/emperyalizm 20.yüzyılın ilk yarısında içini kusarak  "faşizm" ve buna bağlı  "askeri darbe ve işgalleri"  gündeme getirdi. Bu sistemin ilişkilileri yer küremizin en ücra yerlerine kadar girdi. Hatta sosyalist inşa sürecindeki ülkelerin gelişimini inşa sürecini durdurup yıktı.

Dünden bugüne üretim araçlarına sahip olan yani sermaye ve devleti yönetenler ile emeği ve bilgisinden başka bir şeyi olmayanlar arasında değişiklik olmadı.

Bu iki temel kesim arasında bulunanlar biraz parayı gördüler mi ya da devlet bürokrasisinde biraz kariyer sahibi oldular mı  "ne oldum delisi" oluyorlar.

Onlar devleti yöneten gücün yani sermayenin yanına yedekleniyor.

Toplumsal tarihte zaman zaman ara katmanlar iradi müdahalede bulunsalar da genellikle sermayeye/egemen güçlere yamanmakta. 19. yüzyılda Fransa'da Bonapart, Almanya da Bismark buna örnektir.

Emek ve sermaye güçleri toplumsal ilişkilerde genelde sınıflarının gereği aynı tavrı gösterirler. Toplumsal tarihte iki ara bir derede bulunanlar kararsız ve karamsardırlar. Kararsız ve karamsarlık onların doğası gereğidir. Onlar içinde bulundukları toplumsal kesimin (ki çıkarlar neyi öncelik verirse )ona destek verirler.

Tek başlarına iradi müdahalede bulunamazlar. Bu nedenle grup halindeyken gösterdikleri davranış biçimlerini tek başlarına kaldıklarında gösteremezler.

Toplumsal yaşamda buna "sürü karakteri" denilmektedir.

Toplumsal ilişkilerde politik kişiliği net olmayan, örgütsüz ve örgütlenmemiş olanlar toplumsal temelde ve bir amaç için örgütlenmiş bulunan toplumsal sınıfın karşıtıdır. Onlar var olmanın dışında hiç bir kimliği yoktur ve bir tavır da sergileyemez. Kendilerine "kolektifiz/çevreyiz"  diyerek politik örgütlenmeden sorumluluktan kaçarlar. Sergiledikleri "kolektif/çevre" tavrı örgütlülüğün önünü tıkar.

Birçokları yıllardır "kolektif" olduklarını belirtseler de ortak bir duruş sergilemekten yoksundurlar.

Onların bu duruşları bir türlü sınıfsal temelde varlık olamadıklarından kitleselleşemediler. Bu nedenle ne örgüt olabildiler ve ne de partileşebildiler.

Kolektif olduklarını belirten kişiler, birbirlerine güvenmezler, çünkü birlikte olduklarında ki tavrı tek olduklarında gösteremiyorlar. Tarihsel süreç içinde içlerinde yiğit, dürüst, namuslu,  kararlı ve inançlı olanlar çıkmıştır ama geneli belirleyici değildir. Bunların toplumsal kişilikleri kendilerini ne olduklarını bilmeden toplum içinde yaşarlar. Kendilerine bakarsan çok şey bilip ve yaptıklarını ifade etmekteler. Hatta içlerinden bazıları tuğla gibi kitaplar çıkarıp 30, 40 ve 50 yıllık kolektif olduklarını süslü kelimelerle anlatırlar. Ama 50. yıllık kolektif ve tuğla gibi kitapların içeriğine bakıldığında bir hiç ve örgütsüzlüğü ifade etmekte.

Tavuk dahi oturduğunda "yumurtlarken", bu gibiler kendi söylemlerine göre "kolektif" olduklarını belirtenler toplumsal temelde kendilerine taktıkları adları bile taşımaktan yoksunlar.

***

İnsanı diğer canlılardan ayıran toplumsallaşması, sarmal olarak düşünmesi, yorumlaması ve uygulaması, doğaldır ki bunun yanında hastasına ve özürlüsüne sahip çıkan yapısıdır.

İnsan olmak hele "güzel insan" değerinde olmak emek ve sevgi ister nefret değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi