Biz niye seçim yapmasını beceremeyiz?

2019 Yılında yapılması gereken seçimler için daha şimdiden kavgaya tutuşan vekilleri, sosyal medyada kin ve nefret içeren söylemleri görünce seçim dönemi olabilecekleri tahmin bile         edemiyorum.
İktidar, elindeki meclis çoğunluğuna güvenerek bir uzlaşma, ortak davranma arayışına girmezken, muhalefet de iktidarın minderinde dövüşmekten vazgeçmiyor.
Oysa sıradan vatandaş bile artık muhalefetten farklı bir siyaset tarzı, pozitif yaklaşımlar ve iktidarı uzlaşıya zorlayacak yaratıcı eylem ve projeler bekliyor.
Özellikle de Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın gündemi değiştirmek, dikkatleri başka yöne çekmek için ortaya attığı gündemin peşine sürüklenerek enerjisini tüketen muhalefet, toplumda karşılık bulacak politikalar üretemiyor.
İnanıyorum ki, hangi değişiklik yapılırsa yapılsın ve hatta muhalefetin istediği şekilde yeni yasal düzenlemeler gerçekleştirilsin yine de seçim sonuçları üzerine meşruiyet tartışmaları sürüp gidecek.
Şimdiye kadar seçim kaybeden hiçbir lider ya da parti özeleştiri yaparak yeni ve farklı kişilerin siyaset yapmasına olanak sağlamadı. 
Oysa bu yapılabilse, yeni kadroların ortay çıkmasına fırsat doğar, siyasetin kalitesi ve temposu yükselir.
Ancak görünen o ki; toplumsal çıkarlar ve ülke yararı gözetilerek politika yapılmadığı gibi muhalefet partilerinde öncelik, parti içi iktidarı ele geçirmek.
Hiç kimse Amerika’yı yeniden keşfetmeye kalkmasın.
Dünyada onlarca ülkede sağlıklı seçim yapılabilecek modeller ve buna uygun yasalar var. Bunları inceleyerek, kamu vicdanını rahatsız etmeyecek, sonuçları üzerinde gereksiz tartışmalar yapılmayacak bir seçim ve siyasi partiler yasası elbette yapılabilir.
Şimdi yeni yapılan değişikliklerde görüyoruz ki, öyle ucu açık, istismara uygun maddeler var ki, seçimler konusunda ne kadar adil davransanız sonuçları üzerinde mutlak tartışmalar yaşanacaktır.
O zaman akla gelen ilk şey, “ya bu düzenlemeler kasıtlı olarak muğlak bırakılıyor, seçimler sırasında avantaj sağlamaya yönelik olarak, ya da birileri seçimlerin güven içerisinde yapılmasını istemiyor.”
Her iki durumda da sorunlu demokrasimiz açısından yeni sorunlar ve toplumda kutuplaşmalar meydana gelecek, demektir.
Her seçim dönemi yaşadığımız, seçim güvenliğine ilişkin endişelerin ortadan kaldırılması, ne yazık ki yine mecliste hiçbir koşulda birbirlerine güvenmeyen, diyaloga kapalı vekillerden geçiyor.
Kendi maaş ve ikramiyeleri dışında hiçbir konuda uzlaşmadan yana olmayan vekillerin böylesine yaşamsal bir konuda uzlaşıp, halka güven verecek bir seçimi gerçekleştirmeleri de hiç olası görünmüyor.
Bu endişeler giderilmeyince de şehir efsaneleri çoğalıyor, akla gelmeyecek senaryolar üretiliyor ve toplumdaki düşmanlık, ayrışma daha da artıyor. Bir örnek vermek gerekirse; “oy pusulalarını ve zarfları mühürlemeyen görevliler cezalandırılır” şeklinde bir düzenleme yapmak yerine, “mühürlü olmasalar da geçerli sayılır” gibi muğlak bir ifada kullanarak, tartışmayı alevlendirmek niye?
Ya da daha kolayı; hiç mühür vurmayın, olsun bitsin!......
Bu tür uygulamaları siz ne kadar iyi niyetle ya da pratik gerekçelerle yapmaya kalksanız da, geçmişte oluşan güvensizlik temelinde kamuoyunu ikna etmeniz     mümkün değil.
Ama yok ”halkın ne düşüneceği, endişeleri beni ilgilendirmez, asıl olan benim seçimleri kazanmam” diyorsanız, sonuçlarına katlanırsınız.
Halkın büyük çoğunluğunun oylarını alarak seçim kazansanız da, seçim sonuçlarının meşruluğu üzerine yapılacak tartışma ve polemikler eninde sonunda seçim sonuçlarını şaibeli hale getirecektir.
Toplumun farklı kesimlerinde oluşan sivil örgütlerin bile seçim güvenliğiyle ilgili duyarlılık gösterip, çalışmalar yaptığı bir dönemde iktidarın gerek meclis içerisindeki muhalefeti, gerekse toplumsal muhalefeti yok sayan, dikkate almayan tavrı, ileride daha da büyük sorunlara yol açacak gibi görünüyor.
Demokrasi açısından en önemli sınavlardan biri sayabileceğimiz adil seçim ve seçim güvenliği konularında meclisin ve özellikle de iktidar partisin zaman geçirmeden yapılan yasal düzenlemeleri yeniden gözden geçirip, halka güven verecek, endişeleri giderecek hale getirmesi yaşamsal öneme sahiptir.
Aksi halde zaten var olan; kutuplaşma, ötekileştirme daha da artacak ve yeniden anlamsız bir kavganın, siyasi kaosun içinde huzursuz, mutsuz, geleceğinden endişeli, korkularının esiri olmuş bir toplum haline geleceğiz.
Türkiye bunu hak etmiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi