Erol Sırrı Yolcu

Erol Sırrı Yolcu

Canım cicim doktora bir çare

Dışarıda ne de içeride baharın esintisi yok. Yeşiller, yeşil, beyaz, beyaz değil. Ne tarafa, kime bakarsan kasvet var.

Yüzler gülmüyor. Sızılar dinmiyor. Yaşlar durmuyor.

Yazı bile yazılmıyor. Parmaklar klavye üzerindeki harflere gitmiyor.

Beyin içindeki düşünceler birbirine karışmış. Uyuşmuş. Kelimeler dudaklardan çıkmıyor.

Nasılsın (?) sorusuna, eski günlerden kalan alışkanlıkla “iyiyim” deniliyor.

Cümle cemaat hastayız.

Hastalığımızın sebebini Mart’ta aramak manasız.

Ekonomik kriz, Rusya – Ukrayna savaşı, bir de bunlara virüs denilen illet eklenince, sonuç çaresizlik içinde kıvranan millet…

Stres, üzüntüsü, soğuktan hasta olanlar olunca da, insanlar tek yol devrim der gibi, Doktor derdime çare diye inliyor.

Dara düşüldüğünde Allah’a, hasta olduğumuz da,

Başımız, dişimiz, karnımız ağrıyınca,

Sinir krizi geçirince,

Kalbimiz sıkışınca,

Parmağımız, ayağımız kopunca

Şiddet görünce,

İlk akla gelenimiz doktorlar…

Ağrımız dinmeyince,

Yakınımızı kaybedince,

Sıramızı beklerken,

Geç kaldığında,

Hakları verilmediğinde eylem yaptıkları için,

Saldırdığımız, yine doktorlar...

Doktorların insan, sorunları, hatta hasta olabileceklerini unuturuz. Peki, bunları yaşarken her hangi canlıya saldırdığına, öldürdüğüne şahit oldunuz mu?

Korktuklarından mı? Hayır… Acısı, ağrısı olanı anlarlar. Bilirler. Susarlar. Kollarını dahi kaldırmazlar.

Çocukları için her anne – babanın arzusudur.

Boyunlarında stetoskop, beyaz önlüklerinin yaka cepleri üstünde Dr. Gizem O….. yazan, içinde renkli kalemleriyle koşuşturan onlar…

Şehirlerde Mart’ın sonuna kadar devam eden kar beyazı gibi önlükleriyle imrendiklerimiz de onlardır.

Soğukta, bunaltan sıcaklarda gecenin sessizliğini fırsat bilerek battaniye altında sabahlara karşı yüzlerce sayfa okuyarak eğitimini tamamlamak için mücadele eden yine onlar…

Çocuk yaşta akranları, sinemalarda, maçlarda, aileleriyle eğlencede iken, onlar yalnızdır. Yurt odasında veya üç dört arkadaşın aynı evde canlılara umut olmak için çalışandır.

Bayramları, doğum günlerini dahi kutlayamayan buruk geçiren yine onlar…

Amaçları, dertlere deva olmak için çalışmak, çalışmak, çalışmak…

Hedefleri, daha çok insan kurtarmak.

Peki, senin hedefin?

Fırsatını bulup yaşadığın hazımsızlığınla şiddet uygulamak.

Erkek beklersin Rab kız uygun görür, saldırırsın.

Kavgada kardeşin yaralanır,

Kızını, kardeşini kocası, sevgilisi döver, öldürür, saldırırsın.

Çocuğun senin ihmalinden düşer yaralanır,

Keyfin için hız yapar kaza yaparsın, yaralanan arkadaşın ölür, saldırırsın.

Ahmak hangisinde onun ihmali vardır.

Çaresizlik içinde kıvranırken, umudu gözlerinde, ellerinde arayarak, yalvarır tonda konuşur, sana destek olmaya çalışır, yumruklarsın.

İyileşmek için önünü servet dökersin dönüp bakmaz. İşini yapmanın gururunu içinde yaşar. Onlar için tatlı bir söz, bir demet papatya yeterlidir. O çiçekleri öyle bir severler ki sen evladına o sevgiyi göstermemişsindir.

Bunu da anlamaz tekme tokat girişir, efelenirsin. Sonra çok iyi bir şey yapmış gibi böbürlenerek “o doktoru dövdüm” diye anlatırsın.

Devletinden beklediği ise çok sesli alkış ile kuru teşekkür değil. Daha iyi çalışma imkânları ve sahiplenme duygusudur.

Vatanında, hocalarından aldıkları eğitimi, ülkesinin insanlarına sunmaktan, mesleklerinde başarılı olup daha ileriye götürüp Türk doktorunun adını dünyaya duyurmaktan başka amaçları yoktur.

Onlar, beyazlar içinde meleğe benzettiğimiz insandırlar.

Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” derken başarılarını, çalışkanlıklarını, bilgeliklerini görmüştür.

Atatürk gibi deha bunu dilerken, kim oluyorsun da doktora saldırıyorsun.

Öyle bir evlat yetiştirdin mi ki elini kaldırıyorsun. O el kırıldığında onaracak kişinin yine bir doktor olduğunu nasıl unutursun.

Canı pahasına görevini yapanları vatanlarından soğutup, yurt dışına gitmelerinin sebebisin.

Çaresiz kaldığında, aman doktor, canım doktor diyeceksin. Hakkın için eylem yapan sensin.

Sağlığın için canını teslim eden amma doktorlar için susan yine sensin.

Sebep, doktor güçlüdür, zengindir, keyfi yerindedir.

Değildir. Değillll.

Onların gücü işleri, zenginlikleri de kalplerindeki insanlıktır. Keyifleri ise sen iyi olduğundadır.

Şahıs, çırak olarak başlıyor. Aklını kullanıyor, iş adamı olup zenginleşiyor. İmreniyor “helal olsun yoktan var olmuş” diyor takdir ediyorsun.

Çocuk altı yıl Üniversite okuyor. İki yıl uzmanlık için çabalıyor. Toplam 20 yılı meslek sahibi olmak için okuyor. Çalıştıkça da okumaya, öğrenmeye devam ediyor. Fırsat verilirse de büyüyünce daha, adam olacak.

Sen 40 yaşına geldiğinde yorulup emeklilik hayalleri kurarken, onlar daha yeni para kazanmaya başlıyor. Eğer kazançları senin gözüne batıyorsa,

Lütfen sen “Canım, cicim doktor” deme.

Tıp Bayramı yaklaşıyor. Beyaz melekler sokaklarda eylem yapmaya hazırlanıyor.

Konu, bil ki para değil.

Gördükleri yaşadıkları şiddet, hadsizlik, canlarının endişesidir.

Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz. Sen güçlü değil, sadece insan olamadığın gibi cahilsin.

Doktorlar bunu da bilir.

Bu nedenle seni de korumak, şiddetler dursun, işlerini huzur için de yapsınlar diye eylem yapacaklar.

Peki, ağrımız sızımız olduğunda yanımızda istediklerimizi, bizleri de korumak adına neden destek olmayız.

Onların bayramında mazeretlerimiz sebebiyle yanlarına olamıyorsak, ellerimizden düşürmediğimiz sosyal medya hesaplarımızı bu kez 14 Mart Tıp Bayramı’nda doktorlarımız için kullanalım.

Onları kendi ülkelerinde kalmaları için destek olalım.

Bilsinler ki, Türk doktorlarına ihtiyacımız var. Onlarsız yapamayız.

Haydi, Türkiye milletçe coşkuyla bayramlarını kutlayarak doktorlarımıza sahip çıkalım.

Unutmayalım; Dünyada sadece iki sınıf insan vardır. Doktorlar ve hastalar. Rudyard Kipling…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sırrı Yolcu Arşivi