Çanlar kimin için çalıyor?

Türkiye halkının düşman gördüğü iki ülke var. Birincisi Ermenistan yüzde 95.4, ikincisi ise Amerika yüzde 94.5. Rakamlar bile ortak! İlginçtir yüzde yüze yakın oranda düşman gördüğü Amerika'nın Başkanı Trump ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ise birbirlerine "dostum" diye hitap ediyorlar. Türkiye halkı ise Amerika'yı baş düşman görüyor.
"Türkiye'nin en önemli sorunu ne?" sorusuna ise Türkiye halkı yüzde 44.9 ile "ekonomi" diye yanıt veriyor. "Demokrasi, hak, hukuk ve adalet" diye yanıt verenlerin oranı ise sadece ve sadece yüzde 2.9. Ekonominin bozulmasının demokrasi, hak, hukuk ve adaletle bağlantısını kuramayan milyonlar.
Şayet ekonomi düzgün olsa kimsenin demokrasinin olmamasını, hak, hukuk ve adaletin kayıp olmasından rahatsız olacağı yok. Halkın önceliği karnı doyacak ve hamaset göklerde olacak.
***
Birleşmiş Milletler 74. Genel Kurulu'na katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yapılan tüm diplomasi trafiğine rağmen "dostum" dediği ABD Başkanı Trump ile bir yemek daveti ve kısa bir görüşme, aile fotoğrafı çektirme dışında özel bir görüşme gerçekleş(e)medi.
İktidar merkezli medya Erdoğan ve Trump'un aile fotoğrafını yayınlarken, bir yemekte görüştüğüne yönelik haberi baş sayfalarından gördüler. Erdoğan'ın İsrail'e haddini bildirdiği, dünyaya ise "Dünya 5'den büyüktür" diyerek yaptığı konuşmayı; “Teşekkürler Erdoğan!”, “Mazlumların Sesi Oldu!”, “Ümmetin Kalbini Fethetti!”, yere göğe sığdıramadan, halkımızın çok sevdiği hamaseti besleyen manşetleri         attılar. 
***
İşler iyiye gitmese de, durum kötü olsa da sonuçta, Erdoğan dünyaya had bildiren, İsrail'e bir tokat gibi yüzüne çarpan sözleri söylüyordu. Bize hamaset yeterdi. Şayet Trump ile baş başa görüşselerdi, halkımızın baş düşman gördüğü ABD'nin başkanı ile görüşme manşetleri süsleyecekti. Türkiye Başkanı ile görüşmeyen, Trump'ı sorgulamayı ise haber bile yapmıyorduk.
Düşman olarak görülen ancak dünyanın da lideri olan Amerika Başkanı ile baş başa görüşmek büyük bir prestij sayılırken, randevu verilmemesini ise bir prestij kaybı olduğunu bile düşünmüyorduk. Dörtlü fotoğraf yayınlayarak durumu idare ediyorduk. 
***
Trump, Başkan Erdoğan ile görüşmezken görüştüğü 28 devlet başkanı arasında kimler yoktu ki... Pakistan, Polonya, Yeni Zelanda, Singapur, Mısır, Güney Kore, Birleşik Krallık, Hindistan, Irak, Arjantin, Almanya, Brezilya, Fransa, Japonya, Ukrayna, El Salvador, Honduras, Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, Katar, Umman, Birleşik Arap Emirlikler, Şili, Kolombiya, Ekvator ve Peru...
Dünya Liderimizle, Genel Kurul'a ev sahipliği yapan dünya lideri resmi görüşme için randevu vermiyor, ama Irak, Katar, Kolombiya, Ekvator, Mısır ile bile görüşüyordu.
İktidar medyası Trump'la baş başa yemek yediği haberlerini duyururken, Erdoğan döndükten sonraki yaptığı açıklamada ise; görüştüğü isimleri tek açıklarken, 'Güvenli Bölge' çalışmalarından ve Trump görüşmesinden bile bahsetmiyordu.
Halbuki burada Trump'a bir had bildirmeyi de bekliyorduk. Çünkü “Dünya 5'den büyüktür” denildiğinde kastımız; Amerika, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa'ydı. Hani 6. Türkiye olsa bir sorumuzda         olmazdı ya...
****
Şunun altını çizelim ne bölgemizde, ne de dünyada işler istediğimiz gibi gitmiyor. Ekonomiden, dış politikaya kadar tuttuğumuz her şey elimizde kalıyor.
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani tarafından Çankaya Köşkü zirvesi gerçekleştirildi.
Zirvenin sonucunda; "Suriye'nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü ile BM ilkelerine gönderme yapıldı. Liderler tarafından Suriye'nin kuzeydoğusundaki güvenlik ve istikrarın egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı temelinde sağlanabileceği vurgulandı. Liderler, Suriye ihtilafına askeri çözüm getirilemeyeceğine, yalnızca Suriyelilerin öncülüğünde ve ev sahipliğinde, BM'nin kolaylaştırıcılığında siyasi süreç yoluyla sona erdirilebileceğine dair inançlarını teyit etti."
****
Putin düzenlediği basın toplantısında, Suriye’nin İdlib bölgesinde durumun endişe verici olduğunu vurgulayarak; “Bu bölge neredeyse tam olarak El Kaide bağlantılı grupların kontrolünde. Buna sessiz kalamayız. Erdoğan ve Ruhani ile İdlib’de gerginliğin azaltılması için adımlar atılması konusunda mutabık kaldık. Terörün bitmesi için Suriye ordusuna kısıtlı destek vereceğiz” dedi.
Ayrıca Putin, "Suriye’nin kuzeydoğusunda istikrarın sağlanmasının bölgenin Suriye hükümetinin kontrolüne geçmesi ile mümkün olacağını" savundu.
Bu sözler ne anlama geliyordu: Güvenli Bölge’ye karşıyız.
***
Yeni ortak bildiri de; Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğünü zayıflatmayı amaçlayan ve komşu ülkelerin milli güvenliğini tehdit eden ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılıklarının altı çiziliyordu.
Ve önemlisi de; Suriye ihtilafına askeri çözüm getirilemeyeceğine ve ihtilafın yalnızca Suriyelilerin öncülüğünde ve ev sahipliğinde, BM'nin kolaylaştırıcılığında, BMGK'nin 2254 sayılı kararıyla uyumlu siyasi süreç yoluyla sona erdirilebileceğine vurgu yapıldı.
Zirve sonrasında İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani basın toplantısında; "Hepimiz Suriye'ye yabancı müdahalesine karşıyız" derken; Rusya ve İran'ı değil, Türkiye ve diğer ülkeleri kast ediyordu. Ne de olsa Rusya ve İran Suriye Devleti'nin çağrısıyla geldikleri için kendilerini yabancı saymıyorlardı.
Son söz: Dış politika ve Suriye konusunda hızla bir sona doğru gidiyoruz. Savunduğumuz ve sahada uyguladığımız politikalar geldiğimiz noktada yalnızlığımızı ve başarısızlığımızı ortaya koyuyor. Eninde sonunda son 10 yıldır uygulanan tüm dış politikaları değiştireceğiz. Nasıl olacağını ise yakında hep beraber göreceğiz. Çünkü bölgede çanlar Türkiye için çalıyor. 
Ali Tarakcı'nın yazısı awsaat.com'dan alınmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Tarakçı Arşivi