Cehennemin ortasında aşk

Bütün bir gerçekliğin uzağında sabahın koynundayım. Sade bir kahve içmek için ketıla su koydum. Kaynıyor. O kaynarken Youtube'dan Adriano Celentano'yu açtım. İtalya'nın sunduğu eşsiz bir ses. İyi şeyler olmasını umduğum bir gün. Zira öğle 2'de; Julide ile yemek yiyeceğim. Ah Julide. O'nu bir görseniz niçin iyi şeyler umduğumu anlardınız.

Gülüşünde dahi; cenneti saklar mı bir kadın? Konu Julide ise böylesi muhteşem şeylere açık olmalıydınız. Ve ben de ziyadesiyle açıktım. Ketıldan “tiiiiin” diye bir ses geldi. Bu suyun kaynadığı anlamına geliyor. Adriano'nun şarkısına ritim tutarak mutfağa yürüdüm. Ve kaynamış suyu fincana döktüm. Kahveyi karıştırırken beni izlemenizi isterdim. “Neler oluyor hayatta bir de şu rüya gerçek olsun” şarkısını okuyan Hababam Sınıfı çocukları kadar şendim. Ah dostlarım; aşk neler yaptırıyor insana...

Kahvemi alıp masama yerleştim. Twitter'a giriyorum; Afganlar, Suriyeliler, AKP, MHP tartışmalar, konu başlıkları. Kaşlarımı kaldırıyorum havaya; “Tanıdık bir cehennem” diye mırıldanıyorum. Koymaz artık böyle gündemler bana. Facebook'a giriyorum sonra. CHP Avcılar Belediye bilmem ney üyesi grip olmuş. Ah yazık. Bir meslektaşım adamın kocaman fotoğrafıyla büyük harflerle geçmiş olsun diye paylaşmış kendi sayfasından. Neyse ki bu yalakalar ve samimiyetsizlikler bile kaçırmıyor keyfimi. En güzel Youtube. Adriano'yu değiştiriyorum; Alain Souchon - Foule Sentimentale çalıyor şimdi. Fransızca bir düş şarkısı...

Kahvemden bir yudum alıp arkama yaslanıyorum. Telefonumu alıyorum elime. Julide ile geçen hafta ıhlamur ağaçlarının altında rakı içerken çektirdiğimiz fotoğrafa bakıyorum. Anason kokusu ve Julide'nin dudaklarına yerleşmiş çilek kokusu geliyor burnuma. Bir iç çekip, genleşiyorum. Güzel şey be yaşamak...

Mesaj atıyorum sonra;

Günaydın Julide diye...

“Günaydın Anıl. Öğleyi iple çekiyorum” diye cevaplıyor.

Sırıtıyorum ekrana kocaman.

Siyasetmiş, ekonomi imiş, umutsuzluk ve kayıkçı kavgaları imiş. Hepsinin canı cehenneme. Aşk varsa günaydın da var. “Yaşamak güzel şey” demek de var.

Günaydın dostlarım...

Afgan mülteci meselesi...

Afgan göçünü "sığınmacı" veya "mülteciler" olarak değerlendirmek saflık olur. Günlerdir Twitter'da gözlemlediğim bir şey var. Malum Afganlar, otobüslerde-minibüslerde kadınların gizli videolarını çekerek yayınlıyor ve Türk milletinin "ahlaksız" olduğunu söylüyor. Bacak bacak üstüne atan bir kadını gösterip; "bunlar mı Müslüman" diye soruyor...

Tek bir video üzerinden genel bir kanıya varılmaz belki ama bu Afganların; hepsi 20-35 yaş aralığında bekar erkek. Bir tanesinin karısı ile kızı ile ülkeye geldiğini görmedik! Üstelik bunlar askeri kamuflajlı. Çünkü Afganistan'da Amerika'nın paralı milis gücü olarak Taliban'la savaştılar. Taliban güçlenince ve ABD ülkeyi terk edince Türkiye'ye akın akın gelmeye başladılar. Yani şu an ülkemizdeki Afganların büyük bir kısmı Amerikan milisli gücü. Yarın öbür gün bize, askerimize, vatandaşımıza silah doğrultmayacağını bilemiyoruz!

Üstelik "sığınmacı" olarak geldiğin bir ülkede 3 gün sonra o ülkenin kadınlarını ifşa edip aşağılamak, insanlarına hakaret etmek de bu Afganların pek de "masum" olduğunu göstermiyor. Bunlar maalesef toplumu terörize edebilecek, olası bir gerginlikte iç savaş dahi çıkarabilecek kadar sayıca "çoklar."

Afgan meselesi büyük bir sorun olarak karşımızda duruyor ve iktidar bu konuda üç maymunu oynamaktan ileri gitmiyor. İktidarın ortağı sözde milliyetçi MHP'de aynı şekilde sessiz... Ne zaman konuşacaksınız? Bu hadsizler bizlere silah doğrulttuğunda mı?

Kentli orta sınıfı savunacağız

Ne dediği, kimi hedef aldığı belli olmayan, toptancı bir şekilde iktidarın göçmen politikasını eleştiren herkesi ırkçı ve yağmacı ilan eden, öfkesini hiçbir şey sunamadığı "orta sınıf"a, "kentli modern"e kusan aydın, yarı-aydın sinizmini nerede görsek mahkum etmeliyiz. O aşağıladığınız ve emeğiyle geçikmekten başka bir şey yapmayan "kentli orta sınıf", dünyanın hiçbir yerinde eşi benzeri görülmemiş bir göçmen politikasının Altındağ'da yaşananlara ve daha fazlasına kapı aralayacağı için rahatsızlık duymuş olabilir mi? Hiç aklınıza geldi mi bu? Sorumluluğu, bu yaşananlara neden olanların üzerinden alıp, sorumluları eleştirmekten başka bir şey yapmayan ve aslında en yakınında bulunan insanların sırtına yüklemek... Suç ve suçlu daha iyi bir şekilde aklanamazdı herhalde.
 

Sosyal medyayı niye sevmiyor?

Erdoğan, sosyal medyaya hiç olumlu bakmıyormuş. Neden acaba diye sormaya gerek var mı? En büyük rahatsızlığı da Twitter imiş. Paralı troller bile "reisi" yatıştıramadı demek ki...
Makul ve demokrat bir lider Twitter'dan rahatsızlık duymaz. Özgür bir medyadan hiç rahatsızlık duymaz. Ama başımızdaki bana göre makul olmayan malum liderin ortaya çıkmasından korktuğu çok gerçek varsa... Niye burayı sevmediğini idrak edebiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Anıl Boduç Arşivi