Çıkar cep telefonunu!

Hani şu sokak röportajlarında mikrofon tutulan bazı amcalar var. Gençler iş bulamamaktan, geçinememekten bahsederken “çıkar cep telefonunu” diyerek, ekonominin iyi olduğu yorumu yapanlardan bahsediyorum. Kademe atladılar valla. Geçenlerde bir vatandaş, genç adama şöyle söylüyordu; “Bak kulağında küpen var!”
Hımm... Kulakta küpe olması, ekonominin iyi gittiğinin göstergesi olabiliyor demek ki!
Umarım yakında “bak ayağında pantolonun var” demezler.
Bu ülkeden gidip başka yerde okumak ve çalışmak isteyen gençler haksız mı?
    ***
Sokak röportajlarına bayılıyorum. Gerçi, insanların fazla konuşması belirli çevreleri rahatsız ediyor ki, yasak koyarak müdahale etmeye çalışıyorlar. Hani bizim fikir özgürlüğünde ilk sıralarda olduğumuzu söylüyorlardı? İnternet üzerinden yayın yapan haber kanallarını da izlemeye çalışıyorum. Malumunuz, ülke medyasının çok büyük bir kısmı sadece talimatla haber duyuruyor. Her devrin gazetecisi ünvanını alan yazarları okuyarak değerli vaktimi de harcayamam doğrusu. Zaten onlara göre de memleket refahta. Her şey mükemmel.
    ***
Döviz kurları aldı başını gitti, gidiyor. Durdurabilene aşkolsun. Oysa kur dediğin, olağanüstü durumlar dışında ayda bir kaç defa oynardı. Şimdi dakika dakika kurlara bakıyoruz. Akşam 16:00-17:00 gibi uyuyup, sabah 10:00’a kadar değişmeyen kurlar artık gece bile uyumuyor. Sabaha kadar saat gibi çalışıyor.
    ***
Altın deseniz o da hızla değer kazanıyor. Geçenlerde film izlerken bir sahne üzerine düşündüm ki, hemen hemen evlilik sahnesi olan her filmde de mutlaka vardır. Sahne şöyle; Evin büyüğü gelin olacak kadına, büyük büyük annesinden kalan bir elmas/yakut ya da kıymetli olan ne ise hediye eder. Bir nevi aile mirası olarak, sıradakilere hediye edilmeye  de devam edilecektir.
Bu sahneyi şimdiki zamana uyarlamaya kalktım ama uyduramadım. Hani cep delik cepken delik, miras bırakacak yüzük falan mı kalır. Hem de elmas/yakut yani...
    ***
Artık eş-dost birbirimize marketlerden, pazarlardan fotoğraf çekip yolluyoruz. “Bak,süt onaltı lira olmuş”, “Aaa, yumurtaya zam gelmiş”, “Yoğurt kaç lira olmuş biliyor musun?” gibi...Yani artık kafelerden, gidip gezdiğimiz yerlerden fotoğraf yollamak biraz zor. Hangi mağazaya girsen”şimdi al, bir iki güne yeniden zam gelecek” lafı eksik olmuyor.
Yurtdışı gezileri zaten hayal ötesi oldu. Bu yaz yine turistlerden “ülkeniz bir cennet” sözünü duymaya hazır olun. Ondan da geçtim de, yurt içinde gezmek bile lüks. Bakın mesela, deniz taşımacılığı hizmetleri gündemde. Turyol, ülkenin içinde bulunduğu ağır ekonomik koşulları gerekçe göstererek seferleri askıya aldı. Aynı şekilde İDO’da Aralık sonu itibarı ile iki hızlı feribotu seferden çekeceğini duyurdu.
Balıkçılar artan maliyetler sebebiyle faaliyetlerine iki gün ara verdi.
Fırıncılar un fiyatlarından dertli.
Çocuktan yetişkine kadar herkes çığlık çığlığa.
Ama idareciler hala Nas ile ülkeyi yönetmekte ısrarlı.
    ***
Ağır ekonomik koşullar altındayız. Bugün aldığımız gıda ürünlerinin hiçbirini yarın aynı fiyata alamayacağımızı biliyoruz. İyi kötü bir şekilde temel ihtiyaç maddelerini almak zorundayız. Ancak, beni asıl korkutan, üretimin durması ve bu tüketim ürünlerine ulaşamamak. Hayvanı olan elden çıkartmaya çalışıyor. Tarlası olan süremiyor.
Peki bu yeni ortaya çıkan bir durum mu? Değil elbette. Türkiye, toprağıyla, deniziyle kendi kendine yetebilen ülkelerdendi. Yıllardır doğru şekilde yapılmayan tarım politikaları sebebiyle ne yazık ki, ekmek, patates, soğan derdine düştük.
Üretim olmayınca neyi tüketeceğiz?
Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi