Çocukluğum: “Var yoktu... Yok vardı...”

Bizim çocukluğumuz yoklukların adıydı. Annelerimiz ve babalarımız da savaşın yoksulluğunda büyümüş son tutumlu insanlardı. Ve yaşıtlarımın hiç oyuncakları olmadı, aynen benim gibi. Ve tüm yaşıtlarım gibi, çocuklarımız bisiklete binemeyecek olsa da, onları bisiklet ve oyuncaklara boğduk. Ve çocuklarımız kadar sevindik aldığımız her yeni oyuncakta. Kendi kendimize almış olduğumuz armağanlar gibi...
 

Babam gurbetteydi. Yıl 1966 idi. Annem beni beş yaşındayken, babamın yanına Almanya'ya giden gurbetçi bir ailenin yanına vererek göndermişti.
Sur dışında geçti çocukluğumun bir bölümü.
Sur dışıydı, yani Zeytinburnu'ydu babamın yaşadığı yer.
Sur içi İstanbul, sur dışı İstanbul'un dışıydı o zamanlar.
Sur içi modern, sur dışı gecekondu mahalleleriydi.
Babamla kaldım.
Babamın ilk dükkanı Yeşiltepe'ydi. Ve ben yanında çıraklık yapıyordum. 
Şişmanoğlu'nun marangozu üstündeki kahvenin yanındaki berber dükkanında çıraklık yaptım.
Sonra Veliefendi'deki caminin karşısındaki kahvenin yanına taşındı babam...
O dükkana taşındığımızda annem ve kız kardeşimde İstanbul'a gelmişlerdi. 
Evimiz hemen hayvancılık yapan Giresunlular'ın yaşadığı gecekonduların üstündeki -yukarısındaki- gecekondulardaydı.
Bir odalı bir evimiz vardı. Mutfağı odanın yanına yapılmış ve tuvaleti dışarda, banyosu ise odanın içersindeydi.
Sokaklar oyun alanlarımızdı.
Gece yarılarına kadar sokaklarda geçerdi çocukluğumuz.
Gündüzleri sokağımızda ayı oynatan Romanlar dolaşırdı.
Yaşlılar sırtlarını çiğnetirdi ayılara...
****
Yeşiltepe, Veliefendi'nin etrafında üzüm bahçeleri vardı.
Bugünkü çocuklar hatırlamaz bile.
Çırpıcı'da Akfil'in orada trafikçilik yapar harçlığımızı çıkarırdık.
Çırpıcı deresinin yanındaki futbol sahaları hafta sonları gençlerin, çocukların buluşma noktasıydı.
Bayramlarda şu anda adliyenin bulunduğu yer panayır alanıydı.
Bayramlarda Zeytinburnu halkı panayır alanına akardı.
****
İlk aşkım ilkokul 2. sınıfta olmuştu.
Benden çok büyük bir kızdı. Adı Zeynep'ti.
Nişanlım diye severdi beni.
Ben de bir gün bakkaldan bir tomar toka almış ve yanına bir fotoğrafımı ekleyerek kendisine vermiştim.
Ne kadar ciddiye almışsam.
Akşam eve gelince babam söyleyince yaptığım şeyi utanmıştım. Meğerse Zeynep babama söylemişti.
"Nişanlım" diyen kız satmıştı, beni!
Zeynep babama takılırdı, "Ali'yle evlenecem" diye.
O'nun bir şaka olduğunu büyüyünce anlayabilecektim.
****
Üç büyük kazayı Zeytinburnu'nda yaşadım.
Merter E-5'de eski Vakko’nun olduğu yerde trafik kazası ve kafamda iki büyük yarılma...
Babam bir hocaya götürüp okutmuştu beni.
Adım Ali diye çok sevmişti.
Yaptığı muskayı uzun zaman taktım. 
O zamanlar çocuklara ve büyüklere muska yapılırdı.
Boyunlarında taşırlardı.
1 yıl önce silahlı saldırı anına kadar başıma sonrasında hiç önemli bir kaza gelmedi. Vurulduğumda da muskam yoktu boynumda!
****
Benim hiç oyuncağım olmadı. Tüm yaşıtlarım gibi... Oyuncaklarımız çamurdu.
Bir gün hiç unutmam. Okula gitmiyordum daha. 
Üç tekerlekli bisiklet alsın diye salya sümük ağlamıştım da, babam yine almamıştı.
Çocuklarım olduğunda daha onlar büyümeden bisikletler aldım.
Ne de olsa benim hiç bisikletim olmamıştı.
****
Bizim çocukluğumuzda parklar yoktu. Yeşil alanlar hepimizin oyun alanlarıydı.
Futbol sahalarımız ise geniş arazilerdi. Kale direkleri taşlardı.
Deli danalar gibi top oynardık. Sahi neden hiç yorulmazdık?
Bıraksalar sabahtan akşama kadar koştururduk topun peşinde.
Annelerimiz babalarımız da çok merak etmezlerdi.
Sokaklarda güvencedeydik. Sokaklarda yaşayan herkes birbirini tanırdı.
Yabancı biri gelse herkes gardını alırdı.
Yabancı biri, beyazların içindeki siyah gibi belli olurdu.
Çocuklar kavga etti diye aileler birbirine girmezdi.
****
Topaç, kuka, dokuz taş, yakar top başlıca oyunlarımızdı. Uçurtma uçurmak en önemli oyunlarımızdandı.
Hele uzun eşek, birdirbir... Sırtlarımızı kırardık, resmen.
Karanlık basınca vazgeçilmez oyunumuz saklambaçtı. Seksek oynardık kızlı erkekli... 
İp atlamayı sadece çocuklar yapmazdı. Mahallenin ablaları da katılırdı. Kar yağdığında keyfimize diyecek yoktu. Sabahtan akşama kadar kayardık.
İstanbul'a o zamanlar kar yağdığında başka yağardı. Biz dönemin en sosyal ve en şanslı çocuklarıydık.
****
Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği Sefaköy-İnönü Mahallesi'ne kar yağdığında avcılar gelirdi.
Çok bıldırcın olurdu. Avcılar bizim oralara akın ederlerdi.
****
Sokak köpekleri arkadaşımızdı. Onlara kulübeler yapar, evden yemekler götürürdük. 
Aşağı mahalle yukarı diye kavgalar yapardık.
Resmen 1. Dünya ve 2. Dünya’nın cephe savaşlarını yaşardık.
Çamurlardan oyuncaklar yapar, çivi oynardık.
Sözde sevgililerimiz olur sadece bakışırdık.
Bizim mahallede arkadaşlarımın aşk mektuplarını ben yazardım.
"Acaba ne yazardım?" diye hep merak ederim, hala..
Yazılanlara mı aşık olurlardı kızlar yoksa arkadaşlarıma mı? Hala merak ederim.
****
Veliefendi'de tek odalı evden, Sefaköy'e yeni evimize -saraya- taşınmıştık. 
Mutfağımız vardı. Banyomuz ve tuvaletimiz evin içersindeydi.
Ekonomik olsun diye iki aile, babam ve amcam aynı daireyi paylaşmışlar, diğer daireyi de kiraya vermişlerdi.
Amcamlar yan daireye geçince, kız kardeşimle ayrı odalarımız olmuştu.
Yıl 1976 idi.
Misafir odalarına çocuklar giremezdi.
Koltuklara asla çocuklar misafir gelmediği sürece oturamazdı.
Misafir odasında aileye açılmayan tabaklar, çay bardakları ve fincan takımları vardı.
Sadece misafirler içindi onlar.
****
Mutlaka bakkaldan ve eczaneden doldurulan kolanya şişesi olurdu her evde.
Çocukların görevi eve gelen misafire akide şekeri ve kolanya tutmaktı.
Çocuklara asla kahve yapılmazdı. .
Kahve içmek isteyen çocuklara da, "yüzünüz kararır" diye kahve verilmezdi. Halbuki nedeni yoksulluk ve kahvenin pahalı olmasıydı.
Yüzünüz kararır sözü de çocukları kandırmak için söylenirdi.
Ben o gün bugün yüzüm kararır diye, kahve içmeyi sevmem hala...
****
Ben nohutu bahçeden yeşil yeşil, bezelyeyi yeşil yeşil tanelerini yediğimi bilirim.
Domates, salatalık bahçemizde olurdu.
Annem çok yetenekli bir kadındı. Döneminin tüm kadınları gibi...
Onlar tasarrufun adlarıydı.
Asla şikayet etmezlerdi, yokluktan.
Var etmek için çalışırlardı.
Her Karadenizli ailenin kadınları gibi annem bahçe yapardı.
Bahçemizde herşey olurdu.
Kabaktan, pırasaya, lahanadan çalı fasulyesine kadar.
****
Ayamama Deresi'nin üzerinde bulunan Papaz Köprüsü'nden (şimdi kaderine terk edilmiştir) atlayarak ne çok yüzdüm, balık tuttum.
Ayama Deresi'nin güneşli tarafı şeftali bahçeleri, tavuk çiftlikleri ve sebze bahçeleriydi.
Derenin suları ile sulanırdı, bahçeler.
İstanbul'un en verimli sebze bahçeleri, Ayama Deresi'nin iki tarafında yer alırdı.
Çevre mahallelerin kadınları bahçelerde çalışır ve ev ekonomisini katkıda bulunurlardı.
Annemle beraber bahçelere giderdik. Yanıbaşından ayırmazdı bizi...

Bahçeye çalışmaya gider, eve gelir evde çalışırdı. Bir gün olsun şikayetini hiç duymadım. 
****
Bizim anne ve babalarımız 1. ve 2. Dünya Savaşı’nın yokluk döneminin çocuklarıydı. Ve onun içindirki, hayatları tutumlulukla geçmişti.
Bizlere hep müsrif olarak bakmışlardı. Onların çocukları bizler ise tam bir tüketme meraklısıydık.
Bundan dolayı da sürekli eleştirilirdik.
Onlar tasarrufun adlarıydı.
Asla şikayet etmezlerdi, yokluktan.
Var etmek için çalışırlardı.
****
Bizim çocukluğumuz yokluğun adıydı. "Bizde yok vardı. Var yoktu." Onun içindirki, benim dönemin tüm çocukları, baba ve anne olduklarında "yokluk yaşamasın" diye çocukları, kendileri için yaşamayı ertelemişlerdir.
****
Mahallemizin en zengini Murat124 arabası olan Erdoğan'lardı.
Çünkü kimsenin arabası yoktu.
Bizim dönemimizde sanayağı bakkal tezgah altında satılır, tüpte tanıdıklara verilirdi.
Tereyağının tuh kaka, sanayağın geçerli akçe olduğu dönemdi.
Petrolden yapılan melamin tabaklar revaçtaydı.
Sanayağ ve melamin tabaklarla insanlar zehirlenmeye başlamıştı, benim çocukluğumda...
Evlerdeki el dokuma kilimler ve halıların yerine fabrika sentetik halılar yer almaya başlamıştı.
Sentetik halılar evlere serilirken, dokuma halı ve kilimler eskicilere veriliyordu.
****
Okullarda Amerikan yardımı çerçevesinde süt tozu dağıtılıyordu. İlk siyah beyaz televizyonu Zeytinburnu'nda seyretmiştik. 
Komşumuzun evi sinema salonu gibi olurdu. Ve ilk televizyonumuz Sefaköy'de olmuştu. Abimin eşi Almanya'dan getirmişti. Kapanıncaya kadar, yani İstiklal Marşı yayınlanıncaya kadar televizyon     izlenirdi.
****
Geçim kaynağıydı tütün, 70'li yıllarda...
Çocukluğumda köyde, tütün kırdım tarladan. Tütün dizdim... Bilirim tütünün kokusunu da...
Nasıl balyalandığını da...
Anlayacağınız sadece birer anı çocukluğumuz, büyümüş herkes gibi.
Yaşanmışlığı bile zor anımsanan...


Son söz: Her yaş aldıkça, hayatı noktalayacağımız zirveye doğru tırmanıyoruz.  Zirvenin altında kalmış çocukluğumuz ise sadece birer anı olarak kalıyor. Bir önceki geride bıraktığımız an gibi...
Aklımıza geldikçe anımsanan... Şimdiki çocuklarda büyüyünce anlatacaklar, kendi çocukluklarının nasıl farklı olduğunu, kendi çocukluklarından... Onlarda özlem duyacaklar, her büyümüş çocuk gibi... 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Tarakçı Arşivi