Çukurova izlenimleri

Geçtiğimiz hafta içerisinde yeni kitabım “Yüreği Ellerinde Gezen Adam”ın tanıtım ve imza etkinliği için Adana ve Mersin’de dostlarla bir araya geldik.
TÜYAP İstanbul’da katıldığım kitap fuarı kuşkusuz çok kalabalıktı, ilgi çok fazlaydı ama insanın kendi memleketinde kitap imzalaması çok daha keyifli ve bir o kadar anlamlı oluyor.
Mersin İlköğretmen Okulu mezunlarına yönelik Adana’lı okuldaşların Öğretmenler günü nedeniyle düzenledikleri yemekli toplantıda neredeyse yarım asırdır görmediğim arkadaşlarımla, dostlarımla hasret giderdik.
Bu coşkulu ve duygu yüklü toplantıyı organize eden arkadaşların yanında ziyaretime gelen gazeteci-yazar dostum Çetin Yiğenoğlu, Ahmet Türkmen, Ersan Işıksoy, Av. Yılmaz Yurtduru, Vedat Kolcuoğlu,  Mine Çaygür’e, kardeşlerim Burhan ve Neslihan’a, yengem Melahat Ongun’a, yiğenim Evrim Akarca, bacanağım Doğan Şenol ve her biri can dostlarım, öğretmen arkadaşlarıma ve Adana’da bulunduğum sürece kahrımı çeken kuzenim İlhan’a ne kadar teşekkür etsem azdır.
Öte yandan Mersin kitap fuarında kitap imzaladığım standa kadar gelerek beni onurlandıran Mezitli Belediye Başkanı Neşet Tarhan, öğretmenim Kamil Özcan ve CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’ya da duyarlılıklarından dolayı teşekkür         ediyorum.
Bu teşekkür faslını niye uzattığımı merak ediyorsunuzdur kuşkusuz.
Ülkemizde okuyan insan azaldığı gibi; kitaba, yazana ve yazara saygı da bir o kadar azaldı.
Bu yüzdendir ki, bu tür etkinliklere ilgi gösteren, duyarlı davranan kişileri ve farkını ortaya koymak gerekir diye düşünüyorum.
Ocak ayı içerisinde yapılacak Adana kitap fuarına da katılacağım.
Özellikle yaşamımın en uzun ve verimli dönemlerini geçirdiğim memleketim Adana’da değişik nedenlerle kitabımı elde edemeyen dost ve arkadaşlarımla bir araya gelmek, hasret gidermek için tekrar geleceğim.
Yakın zamanda şu an yaşadığım Bodrum’da da bir imza etkinliği yaparak buradaki dostlarımla söyleşmek ve kitapla ilgili görüş ve eleştirilerini almak istiyorum.
Her fırsatta tekrarladığım gibi; benim için yazmak, her gün yeniden doğmaktır.
Yazmanın o doyumsuz keyfinin yanında yazdıklarınızın, kitaplarınızın okunduğunu görmek, hissetmek çok daha büyük keyif, anlatılmaz bir duygu.
Sanıyorum tüm yazarlar da benim gibi düşünüyordur.
Aslında kitabı okumak bir yana, kitabın içindeki yazıların başlıklarını alt alta koyduğunuzda bile yüreğinizde bir kıpırtı, gözlerinizde bir hüzün oluşuyor.
Amacım insanları üzmek, hüzünlendirmek ya da umutsuzluğa sevk etmek değil elbet.
Ancak ülkemizin içinde bulunduğu durum, çektiğimiz acılar, her geçen gün giderek azalan geleceğe ilişkin umutlar ve yitip giden değerlerimizi gördükçe iyi, güzel şeyler yazabilmek öyle zorlaşıyor ki!
“Acının fotoğrafını çektik” diye başlayan yazılar,” Açık denizlerde umuda yolculuk,” “Ah be çocuk, sende İsveç de doğsaydın ya!,” Anama öldüğümü söylemeyin, o beni Kos’da sanıyor.” diye devam eden ve tüm bu zorlukları yaşayan çocuğa dönüp;
“Bana öyle mahzun bakma çocuk” derseniz, yüreğiniz acıyla, sıkıntıyla öyle büyüyor, taşınmaz hale geliyor ki, elinize alıp taşımak zorunda kalıyorsunuz.
Dışardan baktığında insan sandığın kimilerinin aşağılayan, nefretle bakan gözlerini gördüğünde de “bu insanlar kekik toplamaya gelmediler” demekten başka bir şey gelmiyor elinizden.
Kimi zaman Fırat’ın kenarında oturup, Taksim’i düşününce, ya da Odesa da Ahmet Kaya türkülerini dinleyince, geçmişin hüzünlü yollarında aşkı ve geçmişini arayan kadının gözyaşlarını görünce, bir yazınızın başlığı oluyor; “gözlerimizin rengi farklı olsa da gözyaşlarımızın tadı aynı.”
Hava ısınınca yanan ormanlara inat, yangın yerine dönen yüreğime söz geçiremiyorum.
Havalar soğuduğunda yüreğim de üşümeye başlıyor, sokakta yatan çocuklar gibi.
Her bayram yeniden çocuk olurum, her temmuzda bir kez daha yanar yüreğim.
Korkularımız yaşamımızı karartmasın, kendi yataklarında uyansın çocuklar, önyargılar aklımızı esir almasın, yaramıza tuz basalım, yeni bir beyaz sayfa açalım, vicdanımız tarafımız olsun, acılara yer kalmayan yüreğimiz daralmasın istiyorum.
Ama görüyorum ki, öğrenmekten korkanlar, gerçeği görmemek için aynaya da bakamıyorlar, ne söz utanıyor, ne yüz. Tahammül kültürümüz yok.
İşte bu yüzdendir ki gülüm, ben yazmaktan vazgeçemiyorum.
İşte bu yüzdendir ki gülüm, yüreğim ağrıyor.
İşte bu yüzdendir ki gülüm, yüreğim ellerimde geziyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi