Cumhuriyet yaşamdır!

Cumhuriyetimizin ilanının 98. yılını kutladık En büyük bayramımız olan Cumhuriyet Bayramı’nı da diğer ulusal bayramlarımız gibi coşkuyla kutlarken aynı zamanda geçmişin bir muhasebesini yaptık. Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde ne kadar yol alabildiğimizi, büyük öndere ne ölçüde layık olduğumuzu düşündük. Gazi’den sonra, neyi ne kadar yapabildiğimizi, neleri neden yapamadığımızı tartıştık.
Cumhuriyet; Arapça kökenli bir sözcük. Cumhur; topluluk, halk, kamu anlamına geliyor. Bir yönetim biçimi olarak, “saltanat yönetiminin olmadığı”, “devlet başkanlığının babadan oğula geçmediği” rejim olarak öğretiliyor. Yaygın kullanımda ise “halk egemenliği”, “ulus egemenliği”, “halkın, seçtiği temsilciler eliyle yönetildiği” rejim olarak öne çıkıyor. Siyaset bilimi literatüründeki anlamlarından biri de “siyasal toplum” olan cumhuriyet; ille de mutlaka, kendiliğinden, kaçınılmaz olarak demokrasiyi doğurmuyor. Yalın tanımıyla cumhur, “yöneticisini kendisi seçen halk” olsa da demokrasi için daha fazlası gerekiyor. Hukuk devleti, özgür birey, bilinçli yurttaş, örgütlü toplum, katılım, düşünce özgürlüğü, basın hürriyeti gibi…
 

Cumhuriyet ne doğurdu?
Ülkemizde demokrasi, Cumhuriyetin çocuğu olarak doğdu. Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı verilen Kurtuluş Savaşı, ulusal egemenliğe dayanan cumhuriyeti, cumhuriyet de demokrasiyi doğurdu. Bizde çok partili hayat, demokratik düzen, hukuk devleti, Batı’daki gibi, Sanayi Devrimi’yle ortaya çıkan iki çağdaş, kentli, akılcı, üretici sınıfın, yani burjuvazi ile işçi sınıfının mücadelesiyle ortaya çıkmadı. Batı’daki gibi, Aydınlanma Devrimi’yle gelişmedi. Batı’daki gibi, egemenlik kavgasının, hak ve hukuk arayışının, sınıf mücadelesinin ürünü olmadı. Birinci ve ikinci meşrutiyetin birikimini bilen, Jön Türk hareketinden gelen, İttihat ve Terakki içinde olgunlaşan Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki millici hareketin, yerel kongrelerin ulusallaşmasının ve İstiklal Harbi’nin sonunda, savaş ve devrim yaparak kurduk biz cumhuriyeti.
Evet .. Ey yükselen yeni nesil. Bizden öncekilerin batırdığı, bizim de sıvadığımız Cumhuriyetin değerini bari sizler bilin. Dış düşmanlardan korkmayın.Bu millet onlarla savaşmayı iyi bildi tarih boyunca. İç düşmanlara karşı dikkatli olun. Sinsi ve karaktersiz olanlar onlardır. Büyük önderin dediği gibi aklın ve bilimin yolundan ayrılmayın. Çünkü iç düşmanlarda olmayan odur.
 

Ulusal egemenlik ve demokrasi
Bizim cumhuriyetimiz; ulusal egemenliği, demokrasiyi ve hukuku doğurdu. Devletin ilkeleri; sınıf mücadelesinin sonucunda değil, Atatürk ve yol arkadaşlarının, sivil - asker öncü aydınların verdiği savaşla (aynı zamanda iç savaşla) saptandı, kurumsallaştı. Egemenlik bu süreçte el değiştirdi. Anadolu aydınlanmasıyla iç içe geçti, bütünleşti. Egemenliğin kökü, tanımı, anlamı, kaynağı, işlevi değişti. Gökten yere indi. İlahi, ruhani, dini olmaktan çıktı. Dünyevileşti, laikleşti. Kişiden alınıp ulusa verildi. İnanç devleti, soy, sop, ırk devleti olarak değil, bilinç devleti olarak kuruldu cumhuriyet.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, “Türk” adını, “Türk” kavramını daha çok Avrupalı yöneticilerin, gezginlerin, yazarların kullandığı düşünülecek olursa, Türkiye Cumhuriyeti, sadece özüyle değil, adıyla ve diliyle de bir ulus devlet olarak doğdu. Osmanlı’nın tebaası, halife sultanın kulu olan milyonlarca insan, Kurtuluş Savaşı’nda milletleşirken devletleşti, devletleşirken de milletleşti. Cumhuriyet sayesinde yurttaş oldu. Türkiye; yaşadığımız toprakları yurt yapanların, yurt sayanların, yurt bilenlerin vatanı olurken, devrimci, halkçı, devletçi karakteriyle de Atatürk’ün dediği gibi, “bilhassa kimsesizlerin kimsesi” olarak öne çıktı. Yurttaşlarına sunduğu eşitlikle gelişti. Mazlum milletlere ilham verdi.
O nedenle bir kez daha haykırıyoruz:

YAŞASIN CUMHURİYET.
 

Türkiye Cumhuriyet'i bir devrimdir
Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı zaferle sonuçlandırdıktan sonra cumhuriyet ilân ederek bir devrim gerçekleştirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’ne devrim niteliği kazandıran üç temel dayanak vardır
Saltanatın kaldırılmasıyla egemenliğin padişahtan halka geçirilmesi.
Hilafetin kaldırılmasıyla laik bir devlet düzeni kurulması.
Padişahın kulu olan vatandaşların eşit haklara sahip yurttaşlara dönüştürülmesi, ümmetten bir ulus yaratılması.
Atatürk, attığı bu üç temel üzerine bir dizi kültürel devrimle, demokratik, laik, hukuk devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa etmiştir.Atatürk, gerçekleştirdiği; dil devrimi, eğitim devrimi, kıyafet devrimi, yazı devrimi, medeni hukuk devrimi ile toplumu çağdaşlaşma yönünde dönüştürmüştür. Batılı toplumların 200 yıllık kanlı bir süreç sonunda gerçekleştirdiği dönüşümü Atatürk, 15 yıl gibi çok kısa bir süreçte ve toplumsal barış içinde gerçekleştirmiştir.
Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti gerçek bir devrimdir.
Atatürk, zaferden sonra istediği rejimi kurabilirdi ancak o gençlik yıllarından beri düşündüğü demokratik bir cumhuriyet kurulması fikrini hayata geçirmiştir. İstese padişah ve halife bile olabilecekken ve kendisine böyle öneriler yapılmışken çağdaş değerlere ve kurumlara sahip bir cumhuriyet kurmayı seçmiştir.
Atatürk’ün nasıl bir yeni devlet kuracağı Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere harekete geçtiğinde kafasında bellidir.
8 Temmuz 1919 günü Mazhar Müfit Kansu’ya şunları not ettirmiştir: “Zaferden sonra şekli hükümet cumhuriyet olacaktır. Bu bir. İki, padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icabeden muamele yapılacaktır. Üç, tesettür kalkacaktır. Dört, fes kalkacak medeni milletler gibi şapka giyilecektir. Beş, Latin alfabesi kabul edilecektir.” (Ahmet Taner Kışlalı, Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi, s. 21)
Atatürk için cumhuriyet ve demokrasi eşanlamlıdır. Kaleme aldığı Medeni Bilgiler kitabında cumhuriyet ve demokrasiyi eşanlamlı kullanmıştır. Sağlığında çok partili hayata geçilmesi için çaba göstermiş ancak Terakkiperver Fırka ve Serbest Fırka denemeleri karşı devrim odağına dönüşmeleri nedeniyle başarılı olamamıştır.
 

Laiklik yoksa Demokrasi de yok
Atatürk devrimlerinin ve demokrasinin önkoşulu laikliktir. Laiklik olmadan demokrasiden söz edilemez.
Atatürk’ün laiklik anlayışına göre; laiklik sadece din ve devlet işlerinin ayrılması değil aynı zamanda dinin de siyasetten ayrılması¸ yasaların dine göre değil toplumun gereksinmelerine göre yapılmasıdır. (Kışlalı, s.39)
Türkiye bugün Atatürk’ün laiklik anlayışının çok uzağındadır.
Diyanet işleri ile devlet işlerinin birbirine karıştığı ve siyasetten ayrılması gereken dinin tam aksine siyasetin merkezine yerleştirildiği bir dönemden geçiyoruz.
Bütçeden birçok bakanlıktan daha fazla pay alan Diyanet İşleri Başkanlığı, siyasetin yanı başında her siyasi tartışmanın içindedir.
Akla ve bilime dayanması gereken eğitim kurumları ve müfredatı akıldan da bilimden de uzaklaşmıştır. Orta eğitim kurumlarının neredeyse tümü imam-hatip okullarına dönüştürülmüştür. Laiklik karşıtı İslamcı vakıf ve derneklere mensup imamlar ve çarşaflı kadın eğiticiler eğitim kurumlarında ders vermektedir. Yine birçok İslamcı dernek ve vakıfa ait özel okul zincirleri, öğrenci yurtları ve dershaneler mevcuttur. Bu okullarda 4-5 yaşlarındaki kız çocuklarının başı kapatılarak, erkek çocuklara takke giydirilerek gösteriler yapılmaktadır.
Tarih kitapları iktidarın istediği gibi yeniden yazılmaktadır. Kitaplarda Atatürk’e ayrılan yer her geçen yıl daha da daraltılmaktadır. Atatürk unutturulmaya çalışılmaktadır. Çanakkale zaferi anılırken bile hazırlanan videolarda Atatürk yoktur. Ulusal Kurtuluş Savaşı önemsizleştirilmektedir. 15 Temmuz 2016 darbe girişimine karşı verilen mücadele daha öne çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Ayasofya cami olarak açılırken Atatürk’e dolaylı olarak lanet okunmakta, Alparslan Atatürk’ün önüne çıkarılmakta, 2. Abdülhamit’ten,Vahdettin’den kahraman yaratılmaya çalışılmaktadır.
Atatürk’ün en büyük emaneti olan Türkiye Cumhuriyeti her geçen gün yine Atatürk’ün gösterdiği hedeflerden hızla uzaklaşmaktadır.
Her türlü iç ve dış saldırıya karşın Türkiye Cumhuriyeti bugün hâlâ ayakta kalmasını Atatürk’ün attığı sağlam temelleri borçludur.
Türkiye’nin yeniden Atatürk’ün gösterdiği hedeflere doğru yol alabilmesi için cumhuriyet kurumlarının ve demokrasinin çok ciddi onarıma ihtiyacı vardır.
 

Evcil bir mutant, Tau varyantı
Gözden düşen Pandemi aslında alıp başını gidiyor haberiniz yok. Sanıyorum enflasyon gibi kanıksandı. Ve de büyük süriz geliyor gelmekte olan Tütkişye'yi kış aylarında çok ciddi "İLAÇ SIKINTISI" bekliyor. Ancak önce şuradan başlayıp sırayla tane tane anlatalım.
Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı dünyada kimsenin beceremediği bir şeyi becerdi. Covid 19 hastalığına neden olan virüsü ehlileştirmeyi, evcilleştirmeyi başardı.Bir anlamda terbiye etti.Artık Sağlık Bakanlığımızın talimatlarının dışına çıkmayan, kendisi için belirlenen sınırlar içinde hareket eden bir virüsümüz var.
O kadar evcil hale geldi ki, söz dinliyor.
Günlük vaka sayısı asla 31 binin üzerine çıkmıyor, 28 binin altına inmiyor günlük vefat sayısı de 180 ila 220 arasında gidip geliyor ama şartlar ne olursa olsun ne hasta sayısı 40 bin, 50 bin oluyor, ne de vefat sayısı 300’e, 400’e yükseliyor. Bu olsa olsa Türk mutantı ya da Tau Varyantı olabilir. Enflasyonun bile emirle kontrol altında tutulduğu bir ülkede, bir virüsün emirle kontrol altında tutulmasından daha normal bir şey olamazdı zaten.
Dikkat çeken uyarı ! Kapanma gündeme gelebilir
Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, corona virüsü vaka sayılarının günlük 25- 30 bin aralığında seyrettiğini belirterek, "Günlük 60 bin, 70 bin vaka sayılarına sıçrama olması durumunda ise yeniden kapanma, okulların kapanması gibi tabloları gündeme gelme durumu söz konusu olabilir" dedi.
Prof. Dr. Şener, günlük 60 bin, 70 bin vaka sayları görüldüğü takdirde yeniden kapanmanın, okulların kapanması gibi tabloların gündeme gelme durumunun söz konusu olabileceğine dikkat çekti.
 

Covid-19 salgınında

vakaların 25- 30 binli rakamlarda sabit kaldığı gibi bir görüntü oluştuğunu belirten Prof. Dr. Şener, “Bu sabit tablo pikler halinde karşımıza çıkmayacak gibi düşünmeyelim” dedi.
Prof. Dr. Şener, şöyle devam etti:
“Ne yazık ki, Türkiye’nin geneline baktığınızda aslında aşılanma neredeyse durdu. Aşılama hızımız iyice geriye doğru gitmeye başladı. Özellikle hasta grubu itibariyle baktığımızda 3’üncü dozunu olmaya gitmiyorlar.
Genel anlamda baktığımızda aşılamaya karşı ayak direyen bir grup var. Bu ayak direyen grup ne yazık ki, 65 yaş üstünde değil. 65 yaşın altında olan bu grupların hastane ve yoğun bakıma yatış riskleri var.
Hastalık yükü anlamında reel olarak ciddi bir popülasyon oluşturacak gibi görülüyor. Bu popülasyon ne gibi riskler oluşturuyor. Yakın vadede hastane ve yoğun bakıma yatış oranlarında, yatak doluluk oranlarında artış söz konusu olabilir.
Vaka sayıları patlayacaktır
Günlük 30 bin vaka sayıları üstüne pikler ve sıçramalar görebiliriz. Daha önceki dönemlerde gördük. Günlük 60 bin, 70 bin vaka sayılarına sıçrama olması durumunda ise yeniden kapanma, okulların kapanması gibi tabloları gündeme gelme durumu söz konusu olabilir. Şu anda gündemimizde yok, ama bu hiçbir zaman gündemimize gelmeyecek, gündemimizden tamamen çıktı diyemeyeceğiz. Çünkü günlük 30 bin olgularda plato şeklinde devam ediyor. Bu platolarda sıçramalar ve pikler söz konusu olduğu andan itibaren biz yeniden yasakları, okullardaki durumu değerlendirme durumda kalacağız.”
Döviz kuru eczane raflarını da vurdu!
 

Şimdi de ilaç kıtlığı başlıyor
Dövizde yaşanan dalgalanma iğneden ipliğe her şeye yansırken eczanelerdeki insülin, romatizma, ateş düşürücü, ağrı kesici, grip ilaçları rafları boşalmaya başladı. İlaç tedariğinde yaşananları değerlendiren Türk Eczacıları Birliği Başkanı Erdoğan Çolak, "Pek çok ilaç kaleminde yokluk yaşanmaktadır" dedi.
"Şu anda güncel ilaç kuru 4.57 TL. Avro kuru ise bildiğini üzere 11 TL civarında seyrediyor." diyen Türk Eczacıları Birliği Başkanı Erdoğan Çolak, piyasadaki döviz kurunun ilaç sektörünü vurduğunu ifade etti. "İçinde bulunduğumuz pandemi koşulları göz önüne alındığında bir ilaçta dahi yokluk yaşanması beraberinde büyük sağlık sorunlarını getirecektir" diyen Çolak yaşanacakları şöyle ifade etti:
 

Pek çok ilaçta yokluk yaşanıyor
Türk Eczacıları Birliği Başkanı Erdoğan Çolak, “Şu anda güncel ilaç kuru 4.57 TL. Avro kuru ise bildiğini üzere 11 TL civarında seyrediyor. İlaçta sabit kurun güncel avro kurun çok altında olmasından dolayı piyasada bulunamayan ilaç sayısında artış gözleniyor. Döviz kurunda yaşanan dalgalanmalarla birlikte reel kur ile makas ciddi oranda açılmış durumda. Bu da ilaç piyasasında sıkıntıların baş göstermesine sebep oluyor. Biz, bunları geçtiğimiz yıllarda da deneyimledik. Sağlık Bakanlığı ve ilaç firmaları ilaç kurunda anlaşana dek, pek çok kalem ilaçta yokluk yaşanmaktadır. İçinde bulunduğumuz pandemi koşulları göz önüne alındığında bir ilaçta dahi yokluk yaşanması beraberinde büyük sağlık sorunlarını getirecektir, bunun altını çizmekte fayda görüyorum." dedi.
Dövizde yaşanan dalgalanma iğneden ipliğe her şeye yansırken eczanelerdeki insülin, romatizma, ateş düşürücü, ağrı kesici, grip ilaçları rafları boşalmaya başladı. İlaç tedariğinde yaşananları halktv.com.tr'ye değerlendiren Türk Eczacıları Birliği Başkanı Erdoğan Çolak, "Pek çok ilaç kaleminde yokluk yaşanmaktadır" dedi.
"Şu anda güncel ilaç kuru 4.57 TL. Avro kuru ise bildiğini üzere 11 TL civarında seyrediyor." diyen Türk Eczacıları Birliği Başkanı Erdoğan Çolak, piyasadaki döviz kurunun ilaç sektörünü vurduğunu ifade etti. "İçinde bulunduğumuz pandemi koşulları göz önüne alındığında bir ilaçta dahi yokluk yaşanması beraberinde büyük sağlık sorunlarını getirecektir" diyen Çolak yaşanacakları şöyle ifade etti:
Çolak; Edindiğimiz son bilgilere göre ise ağırlıklı olarak antihipertansifler, tıbbi beslenme ürünleri, gastrointestinal sistem ilaçları, tıbbi görüntüleme için kullanılan kontrast maddeler ve antidepresanlar grubunda sıkıntı yaşanmakta olduğunu vurguladı.
Çözüm güncelleme
Türk Eczacıları Birliği olarak konuya ilişkin çözüm önerilerini yıllardır sıraladıklarını ifade eden Çolak, sorunun çözülebilmesi için:
"- Birçok ilacın piyasada bulunamamasının sebebi uygulanmakta olan yanlış ilaç fiyat politikasıdır. Bu sorunun çözülebilmesi için, ekonominin gerçeklerine uygun fiyatlandırma yapılmalı ve ilaçta Avro kuru güncel hale getirilmelidir.
 

Eczanelerin ‘yok listesi’ kabarık”
Tüm Eczacı İşverenleri Sendikası İkinci Başkanı Eczacı Burak Kaan Seyrekbasan, “Eczanelerin ‘yok listesi’ kabarık” dedi. Hastaların kapı kapı bu ilaçları aradığını belirten Seyrekbasan, “Hem yetişkin hem de çocuk ağrı kesicileri, antibiyotiklerinde sıkıntı var. Bulunmayan ilaçların benzerleriyle sorunu çözmeye çalışıyoruz. Ama bazı ilaçlarda çaresizlik yaşıyoruz. Bazen hasta ve yakınları doktorun yazdığı ilacı istiyor, anlatmakta zorlanıyoruz” diye konuştu.
Özellikle sürekli kullanılması gereken romatizma ilaçlarının temininde sorun yaşandığını söyleyen Seyrekbasan şöyle devam etti:
“Sıkıntı yaşanan romatizmal ilaçlar dört-beş firma tarafından ithal ediliyor. Bunların ilaçları yokta. Sağlık Bakanlığı ithal ilaçların fiyatlandırılmasında kullandığı avro değerini her yıl şubat ayında yeniliyor. Önümüzdeki şubatta belirlenecek kurun ilaç firmalarını tatmin etmeyeceği belli. Böyle olunca ilaç ‘yokları’ artarak devam edecek. Döviz kurunun acilen güncellenmesi ve yerli ilacın desteklenmesi lazım. Yurt dışına bu kadar bağımlı kalırsak, böyle perişan oluruz. ”
Kanser ilaçlarında da sorun var
Eşdeğeri bulunmayan ilaçlarda daha büyük sıkıntı yaşandığını vurgulayan Seyrekbasan, “Çocuk ilaçlarındaki sıkıntı büyük ve başı çekiyor. Kanser ilaçları eczanelerde satılmıyor, hastalara hastaneler veriyor. Eksik olduğunu biliyorum ama hastaneler kendi içlerinde hallediyorlar” dedi.
Makas ilaçtaki sıkıntıyı büyütecek
İstanbul Eczacı Odası Başkanı Pınar Özcan da yetişkinlerde bazı romatizmal ilaçlar ve insülinlerin yanısıra gribal, ishal, ağrı kesici, ateş düşürücü ilaçlarda sıkıntı yaşandığını vurguladı. Doktorlarla konuşarak bulunmayan ilacın yerine varsa eşdeğerini verdikleri belirten Özcan, “Doktor yazdığın ilacın şart olduğunu söylerse, bulmak için eczane dolaşıyorlar. Nöbetlerde sıkıntı daha da büyük. Çünkü gidecek eczane yok” dedi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi