Son yıllarda giderek kirlenen siyaset, yaklaşan yerel seçimler öncesi bir kez daha demokratik özünden uzaklaştığını gösterdi.Aday belirleme sürecindeki yöntemlere baktığınızda bunu çok net görebilmek mümkün.
İktidar partisi, sözüm ona eğilim yoklaması için sandık koyuyor ama sandıklar Ankara'da açılıyor. Yani Genel Merkez ya da Reis kimi uygun görmüşse sandıktan onun adı çıkıyor ve buna kimsenin bırakın itiraz etmeyi, sorgulama şansı bile yok.
MHP, iktidarla olan ittifakı sürdürebilmek adına her türlü ödünü vermeye hazır olduğu gibi ne örgütlere, ne de seçmenlerine sorma ihtiyacı duymadan kimi yerleşim yerlerinde aday göstermeyeceğini açıklayabiliyor.
İyi Parti yeni bir parti olduğu için onun merkez ataması yapmasını anlamak bir ölçüde mümkün olabilir.
HDP; sıkı disiplini olan ve merkeziyetçi bir yapıyla yönetildiği için zaten kimse orada bir ön seçim türü uygulama beklemiyor.
Bu konuda en çok tavrı merak konusu olan parti CHP.
Şu ana kadar ki gelişmelere baktığımızda orada da demokratik bir ön seçim ya da eğilim yoklaması yapılmayacağı anlaşılıyor.
Göstermelik olarak aday adaylarıyla yapılan 5 er dakikalık mülakatlarla nasıl bir eğilim yoklaması olabilir, anlayabilene aşkolsun! Zaman darlığı bahanesi örgütlerde ve seçmen tabanında karşılık bulmadığı için tabandan gelecek tepkileri azaltmaya yönelik yapılan anket çalışmaları, göstermelik eğilim yoklamaları kamu vicdanını tatmin etmiyor.
Durum böyle olunca ne yazık ki, bir kez daha başkan ve adamlarının gösterdiği adaylardan birine oy vermek zorunda kalacağız.
Bunun adına da demokrasi diyeceğiz!
İşin daha ilginci, siyaset bu denli kirlenince siyasi partiler ve ilkeler yerine kişiler öne çıkmaya başladı.
Tıpkı fuarlarda, festivallerde tanıtıma çıkan yeni ürünler gibi, şimdi de "müstamel" belediye başkan adayları ortaya çıkmaya başladı.
Daha önce kullanılmış, eski ama denenmiş anlamına gelen bu" müstamel" adaylar tüm siyasi partilere açık teklif sunuyorlar.
Düşünebiliyor musunuz; bir kişi ortaya çıkıyor, "ben bu belediye başkanlığını kazanırım, beni değerlendirecek parti arıyorum" diyebiliyor.
Ne parti tüzüğü, ne program, ne ilke, ne     ideoloji!
Kişi için tek amaç seçilmek, partiler için de mutlak surette seçimi kazanmak.
Bir örnek vermek gerekirse; Geçmişte Beypazarı'nda MHP den seçilerek belediye başkanlığı yapmış olan Mansur Yavaş geçen seçimlerde CHP nin Ankara adayı olarak yarışmıştı.
Aynı kişi şimdi yine CHP nin gündeminde olduğu gibi, MHP nin de istediği kişiydi, ancak Bahçeli üç büyük şehirde aday çıkarmayacağız deyince bu ihtimal ortadan kalktı. Geriye kaldı İyi Parti ve AK Parti. Her ikisine de yeşil ışık     yakıyor.
Hatta daha ileri gidiyor; "ben buradayım, bekliyorum, aranızda anlaşın, hanginiz daha iyi teklif verirse ona gelirim" diyebiliyor.
İşin daha fenası, bu kötü örnek oldu.
Siyasi literatürümüze "Yavaş siyaset" diye bir terim kazandırmış oldu, Mansur Yavaş.
Rozeti olmayan, siyasi duruşu, politik kimliği bulunmayan birinin ne gibi üstün özellikleri olabilir ki, siyasi partiler tarafından kapışılamaz duruma gelsin.
Eskiden siyasi partilerin belediyecilik anlayışları vardı.
AK Parti; Ak Belediyecilik, CHP; sosyal, şeffaf belediyecilik iddiasıyla toplumun karşısına çıkıyor ve bu anlayışlarla belediyeleri yönetecek adaylar belirliyorlardı.
Haydi, seçmen iradesinden, örgütün fikrinden vazgeçtiniz, hiç değilse parti programlarınızda belirttiğiniz ilkelere uygun uygun adaylar atasanız bari.
"Kazanmak için her yol mübah" derseniz; işte orada demokratik siyaset yapılamaz.
Ne olur salt kazanmak uğruna "kim olursa olsun" demeyin.
İlkeli bir duruş sergileyin, seçim kazanmak uğruna ilkelerinizi, ideolojilerinizi, inançlarınızı kaybetmeyin.
Cumhuriyet değerlerini korumak, laik düzeni sürdürmek, barışı sağlamakta ancak demokrasiyle mümkündür.
Ve en çok da siyasette demokrasi zorunludur.
Demokratik siyaseti yeniden oluşturmak için yerel seçimler aslında bir fırsattır.
Gelin bu fırsatı iyi değerlendirin.
Siyaseti daha fazla kirletmeyin.