ABD ve Meksika eksenli uyuşturucuyla mücadele

ABD ve Meksika eksenli uyuşturucuyla mücadele
Meksika ve civarı sadece uyuşturucu kaçakçılığı anlamında değil, aynı zamanda 1950’lerden beri ideolojik olarak Sovyet Rusya’nın ekseninde olması nedeniyle de ABD’nin “yakın çevresinde” hayati bir ulusal güvenlik tehdidi olma özelliğini taşıyordu.

Meksika ve civarı sadece uyuşturucu kaçakçılığı anlamında değil, aynı zamanda 1950’lerden beri ideolojik olarak Sovyet Rusya’nın ekseninde olması nedeniyle de ABD’nin “yakın çevresinde” hayati bir ulusal güvenlik tehdidi olma özelliğini taşıyordu.
ABD Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi (DEA) ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Programı (BM UNODC) tarafından hazırlanan raporda, ulusaşırı suç örgütü olarak adlandırılan ve uyuşturucu ticaretini yöneten Sinaloa ve Jalisco Nueva Generacion kartaelleri hâlâ en büyük kriminal uyuşturucu tehdit olarak niteleniyor. Uyuşturucu ticaretiyle gelen iç anlaşmazlıklar ve ABD ile yaşanan çatışmalarla beraber, ABD’nin komşusu Meksika’da ulusaşırı suç örgütleri her türlü yasa dışı faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyorlar.
1960’ların sonu ve 1970’lerde Richard Nixon’ın küresel uyuşturucu ticaretinin azaltılmasına yönelik girişimleri Meksika’da da karşılık buldu. Bu anlamda ABD, finansal ve askeri yardımlarıyla uluslararası çapta uyuşturucuyla mücadele etmek adına, Meksika bölgesindeki şiddet olaylarına da dikkat kesildi. Özellikle 2006 yılında ABD, Kolombiya ve Meksika hükümetleri uyuşturucu kartellerinin tamamına yönelik bir savaş başlattılar. Böylece devlet otoriteleri tarafından uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadeleye yönelik önemli adımlar atıldı. Buna ek olarak 2007’de ABD ve Meksika arasında “Merida Girişimi” adlı hukuki düzenlemeleri ve sınır güvenliğini içeren bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile ABD Meksika’ya yaklaşık 2 milyar dolarlık yardımda bulundu. Anlaşma sonrasında, Meksika’da dönemin Devlet Başkanı Felipe Calderón eliyle yürütülen uyuşturucu savaşı ülke içinde şiddetin artmasına neden oldu.
Mücadelenin ilerleyen safhalarında ortaya çıkan sayılar, bölgedeki uyuşturucu kartellerinin etki kapasitesini ölçmeyi sağlıyor: ABD kongresi ve DEA raporları tarafından en son 2013’te bildirilen verilere göre, uyuşturucuyla savaş sırasında 120 binden fazla insan hayatını kaybetti. Ayrıca bahse konu kartellerin yıllık ortalama 15 ila 55 milyar dolar arası gelir elde ettiği tespit edildi. Bununla beraber, karteller tarafından 1990’larda Karayipler-Güney Florida hattı üzerinden ABD’ye taşınan kokain, günümüzde Meksika-Orta Amerika hattı üzerinden taşınıyor. Meksikalı ulusaşırı suç örgütleri, ABD’ye taşınan kokainin yüzde 95’inden sorumlu olmakla beraber, haşhaş ekimi, metamfetamin ve eroin kaçakçılığı da yapıyor. Meksika’da mafya ve çete benzeri yapılanmalar olan ulusaşırı suç örgütleri 2010 ve 2017 yılları arasında yaklaşık yedi bin silahlı soyguna karıştılar.

“Konuşulmayanlar”
ABD ve Meksika arasındaki uyuşturucuyla mücadele işbirliğinin raporlara yansıyan bir başka yönü de ABD’nin Meksika üzerinde kurmak istediği tahakküm olarak karşımıza çıkıyor. ABD Soğuk Savaş süresi boyunca, komünizm ve yerel isyancı tehdidine vurgu yaparak Meksika hükümetinin bu unsurlara karşı mücadele etmesini sağladı. Bu bağlamda, Meksika ve civarı sadece uyuşturucu kaçakçılığı anlamında değil, aynı zamanda 1950’lerden beri ideolojik olarak Sovyet Rusya’nın ekseninde olması nedeniyle de ABD’nin “yakın çevresinde” hayati bir ulusal güvenlik tehdidi olma özelliğini taşıyordu.
Soğuk Savaş’ın hemen sonrasında ise uyuşturucu tehdidiyle mücadele hususunda ABD’nin Meksika’yı yönlendirmesi söz konusu olmuştu. Bu anlamda, askeri güvenliğini güçlendirmesi gereken Meksika, silah ticareti hususunda ABD’nin eksenine girerek, neredeyse tüm savunma ihtiyaçlarını ABD’den karşılamaya başlamıştı. 2018’de dönemin CIA başkanı Mike Pompeo’ya göre ise ABD’nin bölgeye yönelik tüm müdahalelerine rağmen, Meksika ve civar ülkelerde “siyasi risk” devam ediyordu. 
Bu tespit, ABD’nin bölgeye ve Meksika’ya daha fazla angaje bir güvenlik politikası izleyeceğini gösteriyordu. Özellikle Meksika’da o dönem gerçekleşen seçimlere Rusya’nın karıştığına yönelik iddialar ve yerel suç/uyuşturucu örgütlerinin “devlet desteği” aldığına yönelik söylentiler, ABD’nin Meksika’ya yönelik “güvenlikleştirici” politikalarını artırmasını kolaylaştırdı. Böylelikle ABD’nin, “yakın çevresi” Meksika başta olmak üzere Latin Amerika’nın muhtelif yerlerine her türlü “müdahaleci” anlayışını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Bununla beraber, çeşitli medya ve istihbarat birimlerine yansıyan bilgilere göre, önemli CIA yetkililerinin uyuşturucu ve silah kaçakçılığı gibi alanlarda Meksikalı yerel uyuşturucu kartelleriyle birlikte çalıştığı tespit edilmiştir.
ABD ve Meksika’nın 1980’lerden bu yana mücadele ettiği sorunların başında gelen uyuşturucu kartelleri, her iki ülke için halen somut bir tehdit olma özelliğini sürdürüyor. Ayrıca ABD, 1950’lerin sonundan 1990ların ortalarına kadar bölgeyi önce CIA eliyle, akabinde ise uluslararası hukuk normlarına dayanarak şekillendirmeye çalışmış ve gerek komünizm tehdidi gerekse uyuşturucu savaşlarını “bahane” ederek bölge üzerinde etki tesis etmiştir.
Alınan hukuki ve askeri önlemlere karşın Meksika’da etkinliğini sürdüren uyuşturucu/suç örgütleri ulusal tehdit olarak da adlandırılabilir. Bu tehdidin son somut örneği olarak El Chapo’nun oğlu Lopez’in güvenlik güçleri tarafından yakalanması ve akabinde çıkan çatışmalar gösterilebilir. Nitekim çıkan olaylardan dolayı Meksika güvenlik güçleri Lopez’i saatler sonra serbest bırakmak zorunda kaldı. Bu durum Meksika ve bölge devletleri adına birtakım tehditlerin devam ettiğini gösteriyor. Bu sorunların başında, Meksika hükümetinin ülkenin özellikle Sinaloa gibi uyuşturucu/suç yapılarının yuvalandığı bölgelerde egemenliğini kaybetmesi geliyor. Öte yandan, El Chapo çetesinin diğer ulusaşırı suç örgütleri üzerinde kurmuş olduğu otoriteyle beraber, gerek Sinaloa’da teritoryal hakimiyeti gerekse de bölgede şiddet kullanma tekelini ele geçirmesi kuvvetle muhtemel görünüyor. Böylesi bir ortam, yıllardır mücadele edilen El Chapo’ya ait suç yapılanmasının, 1980’lerdeki şiddet sarmalına geri döndüğüne işaret ediyor.
Sonuç olarak bu yapı, narkotik özellikleri haiz ulusaşırı bir suç örgütünden daha ziyade narko-terör gruplarının özelliklerini bünyesinde barındırmak itibarıyla bir ulusal güvenlik tehdidine dönüşmüş durumdadır.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.