Dünyayı iyilik kurtaracak

Gün içinde onlarca video izleyip, bir o kadar da haber ve makale okuyoruz. Ne yazık ki “iyi / güzel” olarak nitelendirebileceğimiz olanlar fazla değil. O yüzden bugün dünya ve ülke gündeminden uzaklaşıp, keyifli bir zaman dilimi geçirmek adına daha öncelerden bir kenara not ettiğim hikaye ve anılardan birkaçını yazmak istedim. Yastığınızın altında bulunsun...

Adamın biri ölmüş. Melekler demişler ki; “Buyur cennete...”

Adam şaşırmış. “Ne cenneti? Ben berduştum, serserinin biriydim. Yaşarken ayık ne tek bir günüm oldu, ne de tek bir kişiye hayrım dokundu!”

Melekler demişler ki; “Biz de senin gibi düşünüp sorduk. Bu adam cenneti hak edecek ne yaptı?”

Gelen cevap şu olmuş; “Bir akşam önünü göremeyecek kadar sarhoş iken çamura düşmüşsün. Yerden kalktığında karşıda eşik üstünde bir başına oturan yetim bir çocuk görüp yanına gitmişsin. Onun saçını okşayıp yoluna devam etmişsin.”

Adam, ağlayarak; “Hatırlıyorum, hatırlıyorum da, benim amacım o çocuğun başını okşamak değildi. Elimin çamurunu silip temizlemekti.” demiş.

Melek cevap vermiş. “O senin niyetin olabilir ama sen istemeden de olsa rabbimin yarattığı bir yetimin yüzünün gülmesine, sevildiğini hissetmesine sebep olmuşsun. Bu yüzden affedildin” diye cevap vermiş.

***

Albert Einstein bir gün Japonya’da otel görevlisine bahşiş vermek istemiş. Ancak japonlarda bahşiş kültürü olmadığından ve bunu hakaret saydıklarından dolayı, görevli bunu kabul etmeyip “Ben işimin karşılığını zaten alıyorum” diyerek reddetmiş.

Einstein bunu bilmiyormuş. Sadece, o gün aldığı Nobel ödülü sebebiyle mutluluğunu paylaşmak istemiş. Bunun üzerine görevliye; ”Madem bahşişi kabul etmiyorsunuz, müsaade ederseniz size bir hatıra vereyim” demiş. Otel odasında bulunan bir kağıdı alıp, bir şeyler yazarak imzalamış.

***

Japon emekçi “mutluluk formüllerinin” yazılı olduğu bu notları kabul etmiş ve ömrü boyunca saklamış. Öldükten sonra torunu bu notu açık arttırmaya çıkarmış. Einstain’in imzası bulunan bu notlar 2017 yılında 1.600 bin dolara satılmış.

Einstein, otelin antetli kağıdına yazdığı satırlar şöyle imiş; Başarı peşinde koşmak ve bununla beraber gelen sürekli huzursuzluğa karşın, sakin ve alçak gönüllü bir yaşantı daha fazla mutluluk getirecektir.”

Eğer istek varsa, bir yolu vardır.”

***

Şimdiki hikayemiz de bir büyükbaba ve torunun sohbetinden...

Torun sık sık büyükbabasını ziyarete gidiyordu. Onun dizlerine oturup, o gün yaşamında önemli olduğunu düşündüğü şeyleri anlatırdı.

Torun bir gün çatık kaşları ve kızgınlıktan yaşarmış gözleri ile büyükbabasına yaklaştı.

Büyükbaba; “Gel otur, bugün ne oldu anlat bana bakalım” diye sordu.

Çocuk; “Bugün annemle birlikte kasabaya gittim. Hem anneme yardım etmek istedim, hem de uzun zamandır istediğim bir şeyi alabileceğimi düşündüm. Sonra annem beni nalbura götürdü ve bana bir cep çakısı aldı. Küçüktü ama tam istediğim gibiydi.”

***

Çocuk başını büyükbabasının göğsüne yasladı, yutkundu...

Bir süre sonra büyükbaba çocuğun saçlarını okşayarak “sonra ne oldu?” diye sordu.

Çocuk devam etti. “Annem alışveriş yaparken onu beklemek için dışarıya çıktım ve yeni çakımla oynadım. Oradan geçen birkaç çocuk beni ve çakımı gördüler. Çevremi sardılar ve bana kötü şeyler söylediler. Ayıp ve aptal adlar taktılar, anlamadığım şeyler söylediler. Sonra içlerinden biri, bu çakıyı haketmediğimi söyleyerek beni itti. Düştüm ve çakımı düşürdüm. Başka biri de çakıyı aldı ve hepsi birlikte kaçtılar. Onlardan nefret ediyorum, nefret ediyorum!”

***

Büyükbaba sessizce onu dinliyordu. Gözleri uzaklara dalmıştı ve kendi geçmişine gitmişti. Sonra, “sana bir öykü anlatacağım oğlum” dedi. “Yaşamımda birçok kez ben de korkular hissettim. Yaptıkları için hiçbir vicdan azabı ve üzüntü duymayan insanlara kin ve nefret duydum. Ancak, bir zaman geldi ki, korku ve nefretin sadece bana zarar verdiğini ve diğerlerine hiçbir şey yapmadığını gördüm. Bu, tıpkı zehir içerek, düşmanının ölmesini beklemek gibi bir şey” dedi.

Büyükbaba bir süre çocuğun yüzüne baktı. Anlattıklarını anladığından emin olmak istiyordu.

Devam etti...

***

Bir gün, bu konuda başka bir yol düşünmeye başladım. İçimde, biri açık renk, diğeri koyu renkli iki kurdun bulunduğunu düşündüm. Açık renkli olanı iyi olan her şeydi ve hiçbir zararı yoktu. Çevresindeki her şeyle uyum içinde yaşıyor ve ona saldırı olmadığı sürece asla saldırmıyordu. Nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın, görevi huzur ve uyumu sağlamaktı. Hedefi her şeye karşın sevmekti.”

***

Ama içimdeki koyu renkli kurt çok farklıydı. Öfke doluydu ve ufacık bir şey bile onu kudurtuyordu. Dünyanın yalnız olduğumuz, korku dolu bir yer olduğunu düşünüyor ve herkesi düşman görüyordu. İçindeki korku ve öfke o kadar büyüktü ki, kibar bir şekilde düşünüp hareket edemiyordu. Her hareketi yanlış yöndeydi. Hiçbir şeyi değiştiremiyor ya da iyileştiremiyordu.”

***

Büyükbaba bir kez daha torununun saçlarını okşadı, çenesinden hafifçe tutarak salladı ve gözlerinin içine baktı.

Bazen içimdeki iki kurtla yaşamak çok zor oluyor. İkisi için de ruhumu denetlemeye çalışmak...” dedi.

Torun, merakla sordu; “Hangisi yeniyor büyükbaba?”

Büyükbaba gülümsedi; “Hangini beslersem o oğlum!” dedi.

***

Yaşlı bir Hintli bilgenin yanında çıraklık yapan genç bir adam varmış. Çırak sürekli olarak yakınıp, memnuniyetsiz tavırlar sergiliyormuş. Bilge adam bu durumdan çok yorulmuş. Bir sabah onu biraz tuz almaya göndermiş. Çırak döndüğünde usta, genç adama bir bardak suya bir yemek kaşığı tuz karıştırarak içmesini söylemiş.

Sonra da “Tadı nasıl?” diye sormuş.

Çırak; “Acı” diyerek ağzındakini yere tükürmüş.

Usta, çırağının başını okşamış ve genç adamdan bir yemek kaşığı daha tuz alarak, bir göle atmasını istemiş. İkisi sessizce yakınlardaki bir göle yürümüşler ve çırak tuzu göle attıktan sonra, yaşlı adam, “şimdi gölden su iç” demiş.

***

Genç adamın çenesinden sular akarken usta sormuş. “Tadı nasıl?”

Taze ve lezzetli” diye cevap vermiş çırak.

Tuz tadı alabildin mi?”

Hayır” demiş genç adam.

Bunun üzerine usta kendisini anımsatan bu ciddi ve genç adamın yanına oturmuş.

Tuz, yaşamlarımızda başımıza gelen olayları, özellikle de üzerlerinde denetimimizin olmadığı, diğer insanlarla yaşadığımız deneyimleri simgelemektedir.” demiş.

Gülümseyerek çırağına bakmış ve şöyle eklemiş;

Tuz sürekli acı olabilir ama içinde bulunduğu kap tadını belirler. Yaşamın mutsuz ve çekilmez gibi geliyorsa tuzu yok etmeye çalışma, sadece kabını genişlet.

Bardak olmayı bırak...Göl ol!”

***

Pozitif düşünceye inanır mısınız bilmem?! Kendi düşüncemi kendime saklayarak başka bir hikaye daha anlatayım.

Güzel bir şehir ve tatil merkezi olan bölgeye sürekli yeni insanlar taşınırmış. Bir lokantada yemeğini yiyen adam bu yeni gelenleren biri ile tanışıp, konuşmaya başlamış. Her yeni gelenin olduğu gibi onun da kentle ile ilgili merak ettiği şeyler varmış.

Ve adama sormuş; “Bana kentiniz hakkında biraz bilgi vermeniz mümkün mü?”

Diğer adam; “Ne bilmek istersiniz?” diye sormuş.

***

Şey, aslında ne tür insanların yaşadığını bilmek isterim.”

Tabii” diye yanıtlamış adam. “İlk olarak size bundan önce yaşadığınız kentte nasıl insanların yaşadığını sorabilir miyim?”

Aslında, taşınmamın ana sebebi buydu. İnsanlar korkunçtu. Düşüncesiz ve kabaydılar. Aynı zamanda suç oranı da hayli yüksekti. Hem arabam, hem de evim birkaç kez hasar gördü. İş bulmakta çok zordu ve bulduğunuzda da ödenen maaşlar epey düşüktü. Oradan kurtılmak için sabırsızlanıyorum. İnsanlar burasının iyi bir yer olduğunu söylediğinde, şansımı denemek istedim.”

***

Yeni gelen yabancıyı dinleyen adam gayet kibar bir tonda; “Ne yazık ki size kötü haberlerim var. Saydıklarınızın aynılarını bu kentte de bulacaksınız.” demiş.

Adam hiç şaşırmamış gibi başını üzgün bir şekilde sallayarak oradan uzaklaşmış.

***

Aynı gün, bir kahve içmek üzere kafeye girmiş adam. Ancak oturacak yer olmadığından, masada tek başına oturan bir kadına “yanınıza oturabilir miyim?” diye sormuş.

Çok zaman geçmeden kadın da diğer adamın sorduğu soruyu sormuş. “Bana bu kent hakkında bilgi verebilir misiniz? Burada nasıl insanların yaşadığını gerçekten bilmek isterim.”

Adam kahvesinden bir yudum almış ve yine aynı soruyu sormuş. “Bana daha önce yaşadığınız kentte ne tür insanlar yaşadığını anlatır mısınız?”

İŞTE İDEAL HAYAT!

Kadın; “Aslında ayrılmak zor oldu. Oradaki insanlar harikaydılar. Bir şey olduğunda çekinmeden arayabileceğiniz onlarca insan vardı. Çok iyi bir işim ve arkadaşlarım olmasına rağmen, yaşadığım bir sürü sebepten dolayı buraya taşınmak zorunda kaldım. Ama, şu ana kadar burada gördüklerimden de hoşlandım.”

Adam gülümseyerek yanıtladı; “Bu kent ve insanlarının da oldukça benzer olduklarını göreceksiniz”

Kıssadan hisse; Neyi çağırırsanız sizinle gelecek olan odur. Bir şeyleri değiştirmek istiyorsak, önce kendimizden başlamamız gerek.

Mutluluk ne yazık ki her zaman ele geçmiyor. Paranın satın alamayacağı ne çok güzellik var var oysa. Sağlık gibi, huzurlu bir uyku, tertemiz bir vicdan gibi...

Mark Twain de yaşamın anlamını şu sözlerle ifade ediyordu; “İyi arkadaşlar, iyi kitaplar ve başını yastığa koyunca uyuyabilen rahat bir vicdan. İşte ideal hayat!”

Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi