Efsanelerle dolu Kazdağlarında, Edremit/Mehmetalan köyündeyiz.

“Yaşanacak bir yaşam vardır,                                        
Binilecek bisikletler vardır,
Yürünecek yaya kaldırımları,
Ve tadına varılacak güneş batışları vardır.”
demiş ya, Cesare Pavase… İşte o kaldırımları yürümek ve gün batımlarını yakalamak için yola çıktım.
    ***
Sayısız hikaye ve efsanelere sahip, mitolojide İda adıyla anılan, tanrıların tanrısı Zeus’un doğduğu topraklar olarak bilinen kazdağlarındayız. Tekirdağ’dan başlayarak, Kuzey Ege’ye doğru süren ve devam edecek yolculuğum ile birlikte, anayoldan itibaren değişik sokaklara dalıp, yeni yerleri görmek, sanki ilk kez keşfediliyormuş hissi ile mutluluk sebebi oluyor. Türlü güzelliği içinde barındıran, zeytin ağaçlarıyla kaplı bu bölgeye gelmek ruhunuza dinginlik verecek. Balıkçılar, tekneler, limanlar verdiğiniz molalarda, sık sık görsel sunum yapacak.
Bir yanı deniz, bir yanı dağ, ormanlar, ve Türkiye’de oksijen seviyesinin en yüksek olduğu yer burası işte. Yolda giderken “acaba daha sonra karşıma hangi güzellik çıkacak”diye düşünmeden edemiyor insan. Bu bölgeyi gezmek için uzunca bir zamana ihtiyaç duyacaksınız, bu doyumsuz güzelliği 3-5 güne sığdırmak pek mümkün değil inanın.  
    ***
Buralarda epey gezilecek yer var. Tur şirketlerinin yaz sezonunun gelmesi ile birlikte, bölgeye düzenlediği geziler yoğun talep görüyor. Kampçılar, bisiklet ve motorsiklet tutkunları içinde oldukça cazibeli. Bu bölgede sonbahar mevsiminin de oldukça güzel olduğunu hatırlatmak isterim. Yavaş yavaş sararıp dökülmeye başlayan yapraklarla birlikte, zeytinlerin toplanma zamanı olması da, fotoğraf çekimleri için biçilmez kaftan. Fotoğraf meraklılarına duyurmuş olayım.
Şimdi size anlatacağım Mehmetalan köyü ise, saklı kalmış cennet köşelerden biri. Çanakkale istikametinden Edremit’e doğru giderken Zeytinli tabelasını göreceksiniz. Evlerinin önünde ev yapımı reçeller, zeytinyağlar, sabunlar satan satıcılar renkli ve güzel görüntüler olarak hafızanıza yerleşiyor. Mehmetalan köyüne, Zeytinli köyünün içinden geçtikten sonra ulaşacaksınız. Yaklaşık, 4-5 km kadar toprak yol var. Yolda ilerlerken, şehrin tüm gürültüsünü arkada bırakarak, sadece doğaya ait seslerin var olduğu, müthiş bir sessizliğin içine dalacaksınız. Matruşka gibi, bir güzelliğin içinden başka bir güzellik çıkacak. Kah küçük bir şelaleye, kah bir dereye, veya küçük alçaktan akan şelalere rastlayacaksınız. Yüzmek için, nefesinizi kesecek kadar soğuk göletler sizi bekliyor. 
Mehmetalan köyü, yogacıların ve kampçıların en gözde yerlerinden. Şehrin gürültüsünden, koşuşturmacasından kaçmak isteyenlere burayı gelmelerini öneririm. Burada internet yok, cep telefonları da çekmiyor.  
      ***  
Adını bilmediğimiz ne kadar çok çiçek ve ağaç var, hiç görmediğimiz böcekler, balıklar, seslerini duymadığımız kuşlar ve sessizliğini hissetmediğimiz, renklerinin tamamını keşfedemediğimiz kelebekler… Derelerin, akan suların dili ve hepsinin uyum içindeki yaşantısını hissetme istediği, her defasında yollara sürükler insanı. Çünkü bütün bu uyumu hissetmek ve anlamak için de, uzun uzun oturup düşünmek için zaman gerekli. 
Çoklu yaşamın içinde farkedemediğimiz, ezbere ve kurgulanmış bir hayatın içinden sıyrılıp, bütün bu özgürlüğü hissetmek, hayatı ye hayatın anlamını en ince detayına kadar düşünmek için bu uyumu mutlaka gözlemek gerekir… Düşünceleri sonsuz bir özgürlüğün kucağına bırakarak, hayatı hissedebilmenin ve yeniden keşfetmenin yolu, yollardan ve kendini doğanın muhteşem kollarına bırakmaktan geçiyor.
Yollara çıkmayı en çok bu nedenle seviyorum işte…
Yollarımız hep güzelliklere açılsın,
Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi