Ekonomi ve hukuk reformu

Ülkemizde son günlerde konuşulan konuların başında, ekonomi, hukuk, işsizlik ve korona olduğunu hepimiz bildiğimiz gibi, yapılan anketlerde bunu gösteriyor.

Ekonomi düzgün olsa, köylünün yüzü gülecek, toprağı ile barışacak ekip biçip, geçimini sağladığı gibi ülke ekonomisine de katkıda bulunacak.

Peki, durum öylemi?

Elbette değil. Üretici, köylü, çiftçi aslında hepsi aynı olan ve bu gruba dahil olan halkımızın çoğunluğunu oluşturanlar, tohum alamıyor, gübreye para bulamıyor, mazot pahalı olduğu için traktörünü kullanamıyor, yani ekemiyor, biçemiyor hasat edemiyor. Hasat etse de, değerinde satamıyor.

O zaman evinde köyünde yan gelip yatıyor ve devletin kendisine verebileceği sosyal yardımı beklemekten başka bir şey yapmıyor. Oy bakımından belki bu durum ülkeyi yönetenlerin işine geliyor da olabilir.

Ekonomide reform

Mesele geçim olunca hayat şartları günümüzde herkesi kendi çapında ekonomist yapıyor.

Kurtuluş Savaşı sonrasına bakıyorum. Ülkede okur yazar yok denecek kadar az. Üç kıtaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğu çökmüş yok edilmiş, hatta son olarak Anadolu dediğimiz topraklar Sevr Antlaşması ile adeta parsellenmiş. İngilizler. Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar, Ermeniler paylaşmış.

Sonrasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşları olan dedelerimizle birlikte işgallere ve paylaşımlara son verilip büyük zaferle sonuçlanmış ve Lozan Antlaşması imzalanarak ülkemiz bu günkü sınırlarını çizerek Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş.

Yeni ülke kurulduğunda elde, ayakta bir şey yok. Hatta ilk meclis yapılırken esnafa borçlanılmış. Öğünlerde tıpkı Çanakkale Savaşında da olduğu gibi, bu günlerde sıkça konuşulan kuru ekmekle karın doyurulmuş ve ülke kurulmuştur.

Sonrasında vatandaş ekmiş biçmiş, toprağına dört elle sarılmış, ürettiği ile geçimini sağladığı gibi fazlasını satmış, o yıllarda bölgelerine ve üretim durumlarına göre kurulan fabrikalara hammadde taşımış ve ülke kalkınmaya başladığı gibi, üretimden ve oluşan GSMH’dan pay almaya da başlamış. O yıllarda karınca kaderince kimseye peşkeş çekilmeden ve borçlanmadan yollar köprülerde yapılarak hem de Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan borçlarda ödenir hale gelmiş.

 Reform için, öncelikle birlik olmak, gerginliği ve ötekileştirmeyi kaldırmak,  her alanda üretmek, artı değer yaratmak ve bunları satıp para kazanmak, satılan, kapatılan fabrikaları yeniden üretime geçirip verimli topraklarımızı yeşillenip köylü ve üreticinin yüzünü güldürmek, kapısına haciz için değil ürettiğini alıp değerlendirmek için gitmek ekonomide reformdur.

Fabrika bacaları tütüp istihdam sağlanıp işsizlik önlensin. Sanayici ve esnafın yüzü gülsün. Devlet garantili yol, köprü, tünel, havaalanı şehir hastaneleri gibi yatırımların döviz cinsinden ödeme taahhüdünü kaldırıp, günün fiyatına göre yapılandırıp ödenmeye başlanılması bile ekonomide reformun başlaması, İngiltere mahkemelerini de devre dışı bırakmak hukukta reformundan başlamasının ön adımı demektir.

Hukukta reform

Adalet Bakanımızın söylediği ve hukukta reformu başlatacak şu sözleri ile başlamakta yarar var. “Bırakın adalet yerini bulsun isterse kıyamet kopsun.”

İşte bu. Hukukta reformun başlangıcı bu olmalı. Halen yürürlükte olan kanunlarımıza baktığımızda hukukta reform yapmak için yeni bir düzenlemeye gerek kalmadığı görülmekle beraber, daha modern, çağdaş bir hale getirmek için öncelikle konunun uzmanları, kuruluşları Parlamentoyu oluşturan partilerin tümü gelecekte bu hukukun kendilerine de lazım olacağını bilerek yeni düzenleme getirebilirler.

Öncelikle ülkemizdeki her kademede görev yapan hakim ve savcılarımıza, devlet yöneticilerimizin hiç birisi karışıp görüşmesin, talimat veya yönlendirme ifadelerinde bulunmasın. Hukukçular tamamen serbest bırakılsın. Üst mahkemelerin yetkileri elbette sürdürülsün ve hukuk hiyerarşisinin kararlarına herkes her kademe uygulasın ve saygılı olsun. Bunları yapmayıp yanlış yapanlar için de gereken yine hukukçularımız ve onların üst kurulları tarafından yapılsın.

Hukuku uygulayacaklara siyasetçiler karışmasın. Hukukçular adaletin terazisini doğru tuttukları gibi kendi içlerinde de atama, görev dağılımı ve uygulama gibi terazilerde eşit tutulsun, Böylece hukukta reform olmuş ve uygulanmış olur.

Günümüzde olduğu gibi değil, İstinaf Mahkemelerinin kararı uygulansın, Beğenmeyen Yargıtaya müracaat etsin.  Anayasa Mahkemesine gitsin. Bu mahkemeler ne diyorsa aynen uygulansın ve yerine getirilsin. Sayıştay’ın verdiği kararlar yerine getirilsin. Raporlarda tespit edilen yolsuzluk ve haksızlıkların gereği yapılsın.

Başta da belirttiğimiz gibi bu kararları verecek olan yargı mensuplarına ve kurumlara kimse karışmasın, ima da bulunmasın, hukuku siyaset bulaştırmasın.

Bunlar yapıldığında yargıda reform sağlanmış olmaz mı?

Ne dersiniz?  Tüm bunların yapılması ve uygulanması dileğimle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Dolu Arşivi