En tehlikeli virüs güvensizlik

Bütün dünyayı derinden etkileyen bu virüs belki de tarihin en büyük felaketi olarak geçecek kayıtlara.

Virüsün öldüren etkisinden çok, dünya düzenine olan şok etkisi daha çok konuşulacağa benzer.

Bu virüsten sonra dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesin.

Bu olay bir kez daha gösterdi ki, ne kadar haritalar üzerinde yeni sınırlar çizseniz, gücünüz oranında doğal zenginlikleri paylaşmaya çabalasanız da son sözü yine doğa söylüyor.

Uzun yıllardır özellikle Afrika ülkelerini kasıp kavuran açlık virüsünü görmezden gelenler, şimdilerde yeniden dayanışma kavramını hatırladılar.

Devletler düzeyinde yaşanan bu değişim, doğal olarak bireyleri de etkiledi.

Bizim toplumumuzda zaten var olan bu duyarlılık, bu zorlu günlerde her zamankinden daha çok görülmeye başlandı.

Ancak geçmişte kurtuluş savaşı sırasında hiç sorgulamadan elinde avucunda ne varsa veren halkımız, şimdi devletin yaptığı yardım çağrılarını bile sorgulamaya başladı.

Yapılacak yardımların yerine ulaştırılmadığına ilişkin geçmişte yaşanan kimi olumsuz örnekler, yolsuzluk söylentileri şu günlerde özellikle de sosyal medya üzerinden çok dillendirilir oldu.

Cumhurbaşkanından başlayarak, toplumun tüm kesimlerinden en etkili ve yetkili kişiler tarafından dile getirilen dayanışma çağrıları elbette önemlidir, anlamlıdır.

Ama toplumda yayılan bu güvensizlik virüsünün ne kadar tehlikeli olduğu bu nedenle bir kez daha çok net kavranmış oldu.

Doğadan gelen bu tür virüsleri bilimsel çabalarla eninde sonunda büyük hasarlarla da olsa atlatabilirsiniz.

Ancak kafalarımızda dolaşan o tehlikeli virüsler öyle kalıcı ve onarılmaz hasarlar verir ki, asıl mücadele edilmesi gereken sanırım bu virüsler olmalıdır.

Böylesi afet durumlarında bile hala ayrımcılıktan vazgeçmeyen bir anlayışı terk etmenin zamanı gelmedi mi?

Cezaevlerinin kapasitesinin neredeyse üç katı insanın içerde tutulduğu şimdi mi aklınıza geldi?

Hem virüsle mücadele kapsamında, hem de kapasite azlığı nedeniyle madem bir infaz indirimi uygulaması yapacaksınız, hangi vicdanla siyasi rehineleri içerde tutup, uyuşturucu satıcılarını, cinsel istismarcıları serbest bırakmayı düşünebiliyorsunuz.

Bu ayrımcılığın vereceği zarar, toplumda yaratacağı sosyal tepki, inanın Covid 19 virüsünden daha fazla olacaktır.

Her zamankinden daha çok birlik ve dayanışmaya ihtiyacımız olduğu şu günlerde hala siyasi farklıları öne çıkarıp, toplumsal hafızamızda ve vicdanımızda derin yaralar açmaya hakkınız var mı?

Küresel bir tehlikeye karşı tüm dünya ortak mücadele verirken, bizim hala eski alışkanlıklarımızı sürdürerek toplumda ayrışma ve kutuplaşmaya neden olacak uygulamaları sürdürmemiz ne kadar doğru olur?

Geçmişten gelme kimi düşmanlıkları, önyargıları bir kenara koyma zamanıdır.

Herkes tarafından kabul gören, benimsenen Bilim Kuruluna, geçmiş hesaplaşmalardan yola çıkarak asıl bulunması gereken kurum ve kuruluşları çağırmama lüksüne sahip değilsiniz.

Umarım bu yanlışlardan en kısa zamanda dönülür.

Ne kadar büyük yıkım verse de gün gelir bu virüs ve yarattığı sıkıntılar da unutulur.

Ama insanların vicdanında açılan yaralar öyle kolay unutulmuyor.

O nedenledir ki, tez elden toplumsal barışa büyük katkı sağlayacak bu fırsatı iyi kullanıp, tutuklu bulunan tüm siyasiler, yazarlar, gazeteciler, düşün insanları serbest bırakılmalıdır.

Bu durum aynı zamanda yenidünya düzenine geçiş için atılmış çok önemli bir adım olacak, hem de Türkiye’nin normalleşmesi, kutuplaşma ve ayrımcılığın ortadan kalkmasına vesile olacaktır.

Ekonomik olduğu kadar sosyal olarak da çok ihtiyacımız olan barış ve dayanışma ikliminin oluşması için yeniden güven verecek söylem ve eylemlere ihtiyaç vardır.

Bu girişimleri kompleks ve polemik konusu yapmadan, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm devlet yetkililerinin, muhalefet liderlerinin, kanaat önderlerinin bu sürece olumlu katkı koymak adına yeni bir zihniyet ve yaklaşımla davranmaları zorunlu hale gelmiştir.

Elbette geçmişte yapılan kimi yanlış politikaları, haksız, hukuka aykırı uygulamaları unutmak öyle çok kolay olmasa da hepimizin yeni bir beyaz sayfa açması gerekiyor.

Anlaşılan o ki, bu sıkıntılı günler biraz uzayacak.

Bu sıkıntıları el birliğiyle aşmanın yolu şeffaflık ve güven ortamının sağlanmasından geçiyor.

Bu karanlık günlerden aydınlık yarınlara geçebilmek için sevgi ve hoşgörünün sınırlarını zorlamak sanırım en etkili ilaç olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi