Ziya Şakir Yılmaz

Ziya Şakir Yılmaz

Farklı görünmek mi farklı olmak mı?

Türkiye’nin orta halli şehirlerinden birinin sokağında üç berber dükkânı varmış. Mekânın sahipleri birbirlerini mesafeli tanımakta, bazı zamanlar alış veriş sırasında karşılaşıp selamlaşmakta fakat gelin görün ki aynı sokakta bulunmaktan dolayı içlerinde bir kaygıyı da taşımaktaymışlar. Çünkü her iş yeri sahibi gibi onlar da müşteri sayılarını ve dolayısıyla kazançlarını arttırmak istiyorlarmış. Bir gün sokağın caddeye yakın kısmındaki berberin aklına bir fikir gelmiş ve dükkânının girişine “Türkiye’nin En İyi Berberi” yazılı tabelası astırmış. Bunu gören diğer iki berberin içine bir sıkıntı düşmüş. Biri, ne yapsam diye birkaç gün kıvrandıktan sonra daha gösterişli bir tabelaya “Dünyanın En İyi Berberi” diye yazdırmış, keyfi yerine gelmiş.

Peki ya diğer berber?.. O hafta sonu hiç uyuyamamış. Biri ülkeyi, diğeri dünyayı kullanmış; kendisine hiç kelime kalmamış. Gezegen dese olmaz, evren dese şık durmaz… Yok! İki yazının üstüne nasıl çıkabilirim, ne yapabilirim diye içi içini kemirmiş. Hafta başında üzgün, uykusuz, bitkin bir halde iş yerine gelirken birden aklına bir fikir gelmiş ve hemen kolları sıvayıp, dükkânının girişine şu yazıyı astırmış; “Sokağın En İyi Berberi”.

* * *

Sevgili okurlar, sizin de gördüğünüz gibi üç berber de sadece küçük birer dokunuşla hem kendi rekabetlerinde hem işe dair düşüncelerinde, hem de müşteriyi etkileme bakımından basit, sade, anlaşılır bir fark yarattılar. Öyle ise size soruyorum; sizin varlığınız neyi harekete geçirmekte? İyi olmak mı istiyorsunuz yoksa iyi görünmek mi? Farklı olmanın mı peşindesiniz, yoksa farklı görünmemin mi? Peki ya fark yaratma konusunda hangi seviyedesiniz?
Bu hafta bu konuya değiniyorum…



“Bilmek başka, bulmak başka, olmak başka.”
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî

 


Birçok kimse farklı görünmekle farklı olmayı birbirine karıştırmakta ve kendileri için bilinçsizce tuzak kurmaktadır. Küçüklük zamanlarımızda yetişkinleri rol model alışımız, ergenlik dönemimizde ise özellikle markaların mesajlarını doğrudan içselleştirmemiz gerçek iyinin, gerçek güzelin ve gerçek doğrunun ne olduğunu uzun yıllar keşfedemeyişimize neden olabiliyor. Bazı keşfedenler ise geri adım atmakta, düşüncesini temize çekmekte geç kalıyor ve bu durum zaman içinde karakter haline dönüşebiliyor. Bir başka deyişle; yanlış doğrunun yerini alabiliyor.
Daha fazla ilgi, daha fazla ilişki/bağlantı ve daha fazla iş alanı yaratmak adına farklı görünmeyi tercih edenler kısa vadede amaçlarına ulaşabilir fakat uzun vadede boşluğa düşerler. Çünkü görünmekle olmak arasında hatırı sayılır bir anlam farkı vardır.

Size, farklı olmak için özel bir çaba gerekmediğini söylesem nasıl karşılarsınız? Biraz açayım… Fark; sözde değil, eylemdedir! Bir yazar, herkesin uyuduğu bir sırada eserini kaleme alıyorsa, şampiyon bir dövüşçü herkesin keyif yaptığı bir sırada antrenmanlarını sürdürüyorsa, bir girişimci herkesin ‘ben şimdi ne yapacağım?’ diye kara kara düşündüğü bir sırada yeni fikirler geliştirip, tasarlayıp, ayağa kalkıyorsa fark da bir parmak izi gibi kendiliğinden ortaya çıkıyor demektir.
Bunu gerçekleştiren insanlara dikkatle bakın; hiçbirinin ne farklı görünmek ne de farklı olmak adına özel bir girişimde bulunmadığını göreceksiniz. Onlar yalnızca verdikleri kararları doğru, planlı, düzenli uygulamış ve değişimlere anında uyum sağlamış kimselerdir. Bu tutum ve davranışları da özel bir gayret gerektirmeden farkı yaratmış ve yaratmaktadır. Fark, duygularımızda başlar, düşüncelerimizde yeşerir, eylemlerimizle ortaya çıkar ve zaman içinde karakterimize dönüşür. Yoksa dünyanın ilk modern romanı olan Don Kişot’un ardından kimsenin kalem tutmaması gerekirdi.

Farklı olmak değil de görünebilmek günümüzde oldukça öne çıkmaktadır. Sırf günün eğilimi marka kıyafetler giyinmek, takılar takınmak, söylenilen yerlere yatırımlar yapmak, seçkin kimselerin uğradığı yerlerden alış veriş yapmak, herkesin bildiği-söz ettiği yerlerde tatilin keyfini çıkarmak insanı farklı kılmaz. Bilakis diğerleri ile aynı kılar. Bunda olumsuz bir durum yok. Sözünü ettiğim mecrada kullanılan ‘fark’ sadece bir kelimedir ve bir cazibe yaratmak için gerekli görülmektedir. Bizim dikkat etmemiz gereken husus ise farklı olmanın / farkı yaratmanın dışarıdan satın alınan bir şey değil de kendimizden var edebileceğimiz bir değer oluşudur.

Kaybolmuşluk hissi yaşayan, boşluğa düştüğünü söyleyen birçok kimse var ki özünde hiçbir yol haritalarının olmadığını göreceksiniz. Böyle kimseler mazeret ustalarıdır, söylemleri gürültüden öteye geçmez; sizin de kulak vermemenizi, yolunuzda ilerlemenizi tavsiye ederim.  Oysa planlı, doğru ve verimli çalışmak her zaman bir harita gerektirir. Haritası olan kaybolmaz. Belki düşebilir fakat kalkmasını pek ala becerebilir! Kendimizi gerçekleştirmek adına yola koyulduğumuzda; ilk adımlarımızda bir süre için örnek aldığımız bazı kimseler taklit edilebilir, attığımız adımlar bir süre için bizden önceki adımların üzerine denk getirilebilir fakat şunu da bilmemiz gerekir; kendimizi gerçekleştirebilmek demek bir tek kendi yolumuzu var edebilmekle mümkün kılınabilir!
Taklit etmeyi sürdürmek, gidilmiş yollardan seyahate devam etmek bizi sadece farklı gösterebilir. Kendi yolumuzu ortaya çıkarabilmek ve bu minval üzerinde ilerlemek bizim farklı görünmemiz değil, farklı olmamız anlamına gelir ki bu da farkı yaratmanın kendisidir. Fark; sözümüzde değil, özümüzdedir.

Bazı kimselerin farklı yeteneklerle doğduğunu görürüz. Ancak yeteneklerini geliştirmek için gayret göstermediklerinden iz bırakamadan bu dünyadan gittiklerine de tanık oluruz.
Farklı olabilmenin temeli doğru işleyişi güncelleyerek eylemlerimizi sürekli hale getirebilmemizdir. İlkin, içimizdeki potansiyelin bilincinde olmalıyız. Ardından bu potansiyelimizi nasıl bir üst seviyemize çıkarabiliriz diye kendimize sormalı, destek almalı ve bunun için de sistemli çalışmalıyız. Bu noktada rehberimiz en az bizim kadar önem arz etmektedir. Birçok rehber vardır ki pusulaları çıkmaz sokakları gösterir.
 

Etrafınıza dönüp bakın; kullandığınız bir üründen, dinlediğiniz bir şarkıcıya; okuduğunuz bir kitaptan, alış veriş yaptığınız bir esnafa; içtiğiniz bir kahvenin tadından, sürekli gittiğiniz bir lokantaya değin göreceksiniz ki aslında insanüstü bir şey yapmıyorlar. Sadece doğru, kararlı, müşterilerine en iyi hizmeti verebilme üzerine odaklı ve planlı çalışıyorlar. Ne iyi ne de farklı olmak, ne iyi ne de farklı görünmek üzerine ekstra bir çaba sarf ediyorlar. Böylece attıkları her adım, yaptıkları her hamle kendiliğinden farkı da ortaya çıkarıyor.

Şimdi durun ve kendinize sorun:
“Benim farkım ne? Ben bugüne kadar farklı görünmeye mi yoksa farklı olmaya mı odaklandım? İnsanlar neden benimle iş ortaklığı yapmalı? İçinde bulunduğum (veya bulunacağım) sektörde neden tercih edilmeliyim?
 


Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, kimse bir şey düşünmüyor demektir.
Walter Lippmann


Her birimiz eylemlerimizle iz bırakırız. İnsanların hislerinde, doğanın içinde, kendi hikâyelerimizde hep bir iz vardır. Kimileri üreterek, kimileri tüketerek; kimileri acıtarak, kimileri okşayarak; kimileri koruyarak, kimileri saldırarak; kimileri yükselterek, kimileri alçaltarak izler bırakır.

Size, yaşadığınız süre boyunca dünyada bıraktığınız izin rengini sorsalar ne yanıt verirdiniz? Bıraktığınız izin uzunluğunu, derinliğini sorsalar?.. Peki, bıraktığınız izin bir tadı olsaydı neye benzerdi deseler?..

Sevgili okur, başarı her zaman olumsuzlukların üstesinden gelir, tüm kötü hatıraların üzerini örter.
Tarih, bir boksörün yediği yumrukların sayısını değil, maçı kazandığını yazar. Tarih, bir takımın sezon içinde kaç yenilgi aldığını değil, o sezon ki şampiyonluğunu yazar.
Tarih, bir kimsenin kaç sefer düştüğünü değil, ayağa kalkışlarını yazar. Siz de bugüne değin belki istediğiniz bir izi bırakmamış olabilirsiniz, ancak hayat devam ediyor ve ani bir manevra ile tam da şimdi farklı bir şeride geçiş yapıp, bırakmak istediğiniz iz için yola çıkabilirsiniz.


“Hayat, kaç nefes aldığımız değil, nefesimizi kesen kaç an yaşadığımızdır.”

(Hitch/2005filminden…)
 



FARK NEREDE BAŞLAR?


Başarı, bütünseldir.
Birçok kimse var ki iyi bir iş ortaya çıkardığı halde karakterinden açık verir. Birçok kimse var ki okyanusları aştığı halde bir damla suda can verir.
Birçok kimse var ki herkeste olmayan bir yetenekle dünyaya gelip, kimsenin aşamayacağı zorlukların üstesinden gelse de kendine yenilir.
Konuşmalarımızdan giyimlerimize, bir konuya yaklaşımlarımızdan durum değerlendirmelerimize, söyleyişlerimizden dinleyişlerimize; bir yemek siparişi verirken ki tutumumuzdan bir çocukla iletişimimize değin başarı, en başta ve en sürekli iyi insan olabilmektir.
Bir maraton koşusunda ipi göğüsleyen atletin yarışı tamamladığı anla, sıradan bir günde evinde geçirdiği zaman birbirinden ayrı değildir. Her şey çizgiyi en az zamanda, en yüksek enerji ile geçmek üzerine programlanmıştır. Böyle bir atlet aslında yarışı sahada değil, gündelik yaşamındaki tutumunda kazanmıştır. Sahada gördüğümüz bunun sadece bir yansımasıdır. Asıl hikâye perdenin arkasındadır.
Farklı olmak, sonucu önceden tasarlamak ve bilmektir.

Öyle ise…

Siz, şu an hangi sonucun sürecini yaşamaktasınız? Mevcut haliniz ne türde sonuçlar var etmeye programlı? Maddi kazancınız bir ay sonra bir kat daha artacak mı? Hedefinize üç ay sonra ulaşacak veya biraz daha yaklaşacak mısınız? Altı ay sonra istediğiniz arabaya sahip olacak mısınız? Önümüzdeki yaz mevsimi hayalinizdeki tatile çıkabilecek misiniz? Yıllardır ertelediğiniz hobinize bu ay sonu zaman ayıracak mısınız? Bir yıl sonra hedeflediğiniz noktaya erişebilecek misiniz? Tüm bunların ve daha birçok sorunun yanıtı şimdi’nizde gizli! Şimdi ne isek sonuçlarımız da o olacaktır. Fark yaratmak istiyorsak eğer farkı hissetmeli, farkı düşünmeli ve farkı yaşamalıyız. Bunu gerçekleştirdiğimizde görünürlüğü de bilinirliği de hayat, bize kendiliğinden hediye edecektir.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Şakir Yılmaz Arşivi