Formülü paylaşın

Elektrik faturaları, doğal gaz faturaları, markete alış verişe gidince kasadaki yaşadığımız şok. Sürekli şoklanıyoruz her faturada her alış verişte elimize neye uzatsak elimiz yanıyor. Bu konular öyle yüzeysel sadece maddiyatla ilgili değil, geçim sıkıntısı dediğimiz şey sadece alım gücünde yaşanan yetersizlik olmuyor. Bir ailenin yıkılmasına, bir babanın çocuğuna ayakkabı alamamayı sindiremeyip intiharına, cinnet getirip ailesini yok etmeye kadar götüren bir tükenme aslında. Bu geçim sıkıntısını soğan ekmek yemeğe bağlayıp üstün körü geçiştiremezsiniz. Toplumu kökünden sarsacak kadar güçlü bir yıkım. Etrafınızda gözlemlemiyor musunuz kaç aile maddi zorlukların üstesinden gelemediği için manevi olarak da tahammülsüzleşip saygı, sevgi kavramlarının yok olmasıyla yıkılıyor. Kaç çocuk ailesi okul masraflarını karşılayacak durumda olmadığı için okulu bırakıp çalışmak zorunda kalıyor? Kaç genç iş bulamadığı için ya da gelecek kaygısı yaşadığından bunalıma giriyor. Her yaşam bir hikaye ve hepimizin hikayesi birbirinden eşsiz…


Yaşam sevincini, hevesini, umutlarını kaybedip yitip giden onca gence sadece vah vah deyip geçmek ne kadar acı. Bu düzende bir sorun var değişmesi, yenilenmesi gereken taşlar var. Önümüzdeki günler maddi zorlukların sancılarına dayanamayanların yaşayacağı ruhsal sorunlara ve bununla birlikte yaşanacak pek çok can yakan olaylara gebe. Durum tamamen toplumsal bir konuyken hala partizan bir dille konuşmak nasıl bir aklın ürünü anlam veremiyorum. Bu maddi ve manevi zorluklarla boğuşan sadece iktidar partisinden olmayanlar mı? İktidar partisini destekleyenler gelen faturalardan ya da markete gittiklerinde ödedikleri paradan elleri yanmıyor mu? Onların bu zorluklarla mücadele ederken izledikleri yolla diğerlerinin arasındaki fark nedir? Onların üstesinden gelmekte zorlanmadıkları geçim sıkıntısından başkaları neden bu kadar zorlanıyor? Görülen hissedilen ciddi geçim zorlukları varken bu kadar görmezden gelmeyi başarabilmek mi asıl mesele? Tuzu kuruları anlıyorum kesesini doldurmuşlar için herşey vız gelir tırs giderde emekçi, işçi kardeşlerin bu savunmacı tavırlarının kaynağını hep merak ediyorum. Nasıl bir partizanlık duygusu bir bireyin insanca yaşamak için gerekli ihtiyaçlarını karşılayamazken bu kadar etkili olabilir? Hangi inanca sıkı sıkıya tutunmak beyinin sorgulama işlevini yok eder. Ya da geçim sorununun çözüm formülünü bulmuş olmalılar ve bu formülü herkesle paylaşmalılar.

HER DEVİRİN ADAMI

Bunları düşünürken bir taraftan da aklıma her dönemim adamları vardır, onlar hep dört ayak üstüne düşerler ve devirleri hiç bitmez ya onlar geliyor. Seçim zamanı bir kısım hep koşturur desteklediği başa gelsin de onlarında kaderi değişsin diye çabalar. Kimi kendi işe girsin kimi çocuğu işe alınsın diye koşturur durur. Seçim sürecinde koşturanların pek çoğunun beklentisinin olduğunu hepimiz biliyoruz. Seçim olana kadar vaatler çoktur bununla birlikte umutlarda çok, kazandırma motivasyonu yüksektir. Amaç nedir, destekledikleri kişi kazanacak başa gelecek ve emek harcayıp kapı kapı dolaşanlar da onlara vaat edilenlere kavuşacaktır. Yani kazan kazan modeli. Ama sonuç hep hüsrandır. Örneğin herşey çok güzel olacak hareketine destek verip birşeylerin değişeceğini umut edenlerin karşılarına çıkan duvarda, iş ilanlarını takip edip başvuruda bulunmak uygun görülürse çağırılmak ve kavanozdan çekecekleri sorularla adaletli biçimde mülakatlarda değerlendirilmek oldu. Neden duvar diyorum adil olmak ve liyakate önem vermek harika bir davranış, ancak bu herkes için geçerli olursa…

Mesela eski belediye başkan yardımcıları, ilçe başkanları da siteden iş başvurusunda bulunup, kavanozdan çektikleri sorularla mülakata tabi tutuldular mı? Onlarda işe alınırken bu adil sistem mi işledi? Adalet herkes için işliyorsa adalet olur bir kısmına adil olmaktan bahsedip istediklerimizi de kayırabiliyorsak eğer bu adalet değil torpil sistemini işletmektir. Bunu yapıyorsanız da diğer eleştirdiklerinizden ne farkınız kalır. Kimisi emekli olmuş ununu elememiş eleğini asmış hala büyükşehir belediyesinde çalışıp para kazanma peşinde. Kimisi gelecekte belediye başkanlığına aday olma niyetinde ancak kendini de sağlama alıyor yaş tahtaya basmamak için büyükşehir belediyesine yerleşiyor. Sonra da seçim zamanı gariban halka gelin bize oy verin çoluğunuzu çocuğunuzu işe yerleştirelim vaatleri ile kandırmaya çalışın. Bu zamana kadar size oy verip o koltuklara taşıyanlara ne faydanız oldu. Sizin faydanız sadece kendinize sizler sadece kendi çıkarlarınızı gözetip diğerlerinin sıkıntılarına gözlerinizi kapatırsınız. Ancak seçim zamanı gelince oy istemek için bu halkın karşısına çıktığınızda hangi sözleri söyleyerek güven kazanacak ve oy alacaksınız merak ediyorum. Şunu unutmayın ki kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmazmış. Hep bana hep bana anlayışınızı da unutmayacaktır. Koltuk sevdası böyle demek ki ya da para tatlı geliyor. Her devirin adamı da siz olmasanız, bırakında hani bir zamanlar emek verip yetiştirdiğiniz o gençlerin de önü açılsın. Sizin artık köşenize çekilme zamanınız gelmedi mi? Hep gençler üzerinden siyaset yapıp gençlerin önünü tıkamak etik bir davranış olmuyor. Her işe uygun olmanız mümkün değil, yani on parmağında on marifet olan insanlardan olmak. Bir söz vardır “kandil ne kadar fazla ışık verirse o kadar hızlı erir ve enerjisi tükenir. Kendinizi daha az ortaya koyun; bunun ödülünü daha fazla saygı ve itibar görerek alacaksınız”. Yani düşünür bu sözüyle ne demek istemiş kendinizi her işe atarsanız para kazanırsınız belki ama saygınızı ve itibarınızı kaybedersiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Savaş Atak Arşivi