Gezi/yorum

Bu yaz gerçekleştirdiğim Ege seyahati sırasında yollarda gözlemlediğim ve beni düşündüren olumlu/olumsuz yorumlarımı dile getireceğim bugün sizlere... Öncelikle böylesine güzel ve doğa harikası bir ülke de yaşadığım için ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Fakat zaman zaman buruldum. Sebeplerini şimdi size sıralayacağım.
***
Turist ağırlıklı tatil beldelerinde yerli turist azdı. Malum, ülkemiz ekonomik olarak büyük bir sıkıntı içinde. Bu yıl gözlemlediğim şeyler içinde en önemlisi, hem vatandaşın hem de işletme sahiplerinin ekonomik olarak sıkıntılı bir dönem yaşadığı oldu. 
Turistik beldelerde bir bardak çayın en az 5 liraya satıldığını düşünürseniz kim harcayacak, kim kazanacak diye düşünüyor insan. Tuvaletlere giriş ücreti 2 lira olmuş. İşletmenin tuvaletini müşteri harici kullanmak isteyen olursa 5 lira. Ayrıca deniz kenarında bulunan plajları kiralayan işletmeler duş alınan yerlere kumbara takmış. Bir lira atıp duş alıyorsunuz. Belediyelere ait plajlar ne yazık ki çok küçük ve yetersiz. Duş yok, tuvalet yok! 
***
Yerli turist azdı dedim biraz evvel. Bir yandan ülkem insanı adına üzüldüm bir yandan da elimde olmayarak iyi ki yoklar dedim. Neden derseniz eğer, bizim toplumda, çevre, temizlik ve kültürle ilgili çok kayıp var. Yabancı turistlerin olduğu yerler daha temiz ve nezih. Bunu dile getirmekten esef duyuyorum emin olun!
Elin yabancısı yere çöp atmıyor. Asansöre biniyor, gülümseyip selam alıp veriyor. Benim kendi ülkemin insanı başını çeviriyor. Yabancılar gittikleri her yeri tertemiz bırakıyor, ülkemin insanı bütün çöpünü orada bırakarak gidiyor. O güzelim şelalelerin aktığı, ağaçların mis gibi koktuğu yerlerde insanların piknik sonrası bıraktıkları çöpler içimi acıttı.
***
Aylardır Kazdağlarının yokedilmesine karşı eylemler yapılıyor biliyorsunuz. Doğayı ve dünyayı korumak adına verilen her mücadele kutsaldır. Bu ülkeyi ve doğayı çok seven biri olamama rağmen hiçbir eyleme katılmadım. Çünkü artık eylemler, protestolar, karar mercileri tarafından dikkate bile alınmıyor. Bir diğer katılmama sebebim ise”samimiyetsizlik”...
İnsan ilk önce yaşadığı mahalleden, semtten  sorumludur. Bulunduğumuz yerdeki ağacı, çiçegi, hayvanı kısacası doğayı koruyamıyorsak başka yerlerde yapılan talana nasıl engel olacağız? Değişim ve güzellik istiyorsa insan, önce kendi yaşadığı çevreden başlamalı. Örneğin; yaşadığınız yerde, mahallelerinizde, şehirlerinizde, kaçımız mahallesindeki ağaçları yeterince koruyabildi? Büyük ve çok katlı inşaatların yapılmasına mani olabildik mi? Herhangi bir olumsuzluk gördüğümüzde ilgili birimlere tepkilerimizi dile     getirebildik mi? 
Kazdağları her yıl içeriye doğru biraz daha oyuluyor. Villalar tepelere kadar çıkmaya başladı. O villaları yaptıran insanların eylemlere gitmesi samimiyetsizlik değil de nedir? 
***
Ben yıllardır yazlarımı Ege’de geçiriyorum. Doğal olarak değişen herşeyi izliyorum. Örneğin Altınoluk...Bir kaç yıl önce sahil betonlaştırıldı. İnsanların denize girdiği kumsal dolduruldu ve yürüyüş yolu yapıldı. Yetmedi, ötelere giden kısım işletmelere kiraya verildi. İşletmeciler şezlongları attı, akşamları da masalar konup konup restaurant haline getirildi. Diyeceğim şu; Kaç kişi buna karşı çıktı? Hani kumsallardan halkın yasal yararlanma hakkı? Bir aile 4 kişi olsa, denize girmek için gelse sadece şezlog ücreti 40 lira en az...
İşletmeleri bırakın, halka açık plajlarda insanlar oturdukları her yeri sahiplenmeye çalışıyor. Şezlongunu, şemsiyesini o bölgede kalacağı süre boyunca”burası bana ait”diyerek yaz boyunca plajda tutuyor. 
***
Muğla, Dalyan’da bulunan İztuzu plajına ve Sarıgerme’ye hayran oldum. Türkiye’de bu kadar uzun ve geniş kumsal görmek beni çok mutlu etti. Kumsal çevresinde kafeterya, restaurant yok.  Kocaman bir alan otopark için ayrılmış. İşte olması gereken görüntü bu! Sahili ve kumsalı olan ülkelerin hiçbirinde bizde ki gibi kafeterya, restaurant işgali yoktur! Denizler ve kumsallar halkındır.
***
Ayvalık’ta bulunan Küçükköy’e hayran oldum. Fakat o şirin beldeye girmeden önce geçtiğim yollarda adım başı”moloz ve çöp dökmek yasaktır”yazıyordu. Ancak, o tabelaların konmasına rağmen, korkunç moloz ve çöp yığını vardı. İçimden dedim ki;Ya bu uyarı tabelaları buraya konmayacaktı, ya da konulduysa denetleme yapılarak bu çirkinliğin önüne geçilmeliydi. Maalesef her ikisi de yok!
Ama yolun sonu emin olun harika bir köye     çıkıyor.
Adeta sanat köyü haline getirilen küçükköy orada yaşayan insanların sayesinde turistik bir köy haline gelmiş. Herkesi candan tebrik ediyorum. Dileğim; ülkenin her yerinde yaşayan insanların da aynen buradaki insanların yaptığı gibi birlik olarak, çalışarak, kültürlerini paylaşarak harikalar yaratması...
Sevgiyle kalın 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi