Gölyazı

Sessiz sakin sokaklarında dolaşabileceğimiz, gölde sandalla gezinti yapıp nilüfer çiçeklerini izleyebileceğimiz, çeşit çeşit kuşları görüp seslerini dinleyebileceğimiz bir yere gitsek diyorsanız, işte o yerlerden birisi “Işık tanrısının şehri” Gölyazı.

Sit alanı ilan edilen bu köy bu kadarla da bitmiyor elbette. Hem tarihi, hem de hikayeleri olan bir yer olmasının yanısıra, fotoğrafçılara yüzlerce fotoğraf çektirebilecek kadar zengin görsele sahip olan bu köyde hissedebileceğiniz tek şey huzur.

insanların leyleklerle içiçe yaşadığı bu şirin köy “Leylek dostu köyler” projesinin de içerisinde bulunuyor.

gölyazı
 

***

Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı Gölyazı mahallesi, Uluabat Gölü kıyısında küçük bir yarımada üzerine kurulmuş eski bir köy. Göl, 24 metre uzunluğunda ve 10 km genişliğinde.

Osmanlı döneminde çoğunlukla rum nüfusuna sahip bu mahallenin geçmişteki adı Apolyont. Bu adı mitolojik yunan tanrısı Apollon’dan almış. Kazılarda ortaya çıkan bulgulara göre, burada yaşamın 2 bin 600 yıl önce başladığı düşünülüyor.

***

Yüzlerce yıllık yaşama sahip olan Gölyazı’nın mitolojik öyküleri de mevcut. Bunlardan biri şöyle; Zeus’un çocuğuna hamile olan Leto, Zeus’un o hepimizin kıskançlığı ile bildiği Hera’sı yüzünden doğum yapacak yer bulamaz. Sonunda Hera’nın tehditlerini hiçe sayan bir ada bulur. Önce Artemis’i, ardından da ışık ve aydınlık tanrısı olan Apollon’u doğurur. Apollon’un varlığı ile her yer çiçek bahçesine döner ve adım attığı her yer yeşermeye başlar. İşte bu yer Gölyazı.

gölyazı

***

Antik kentin koruyucu tanrısı Apollon’a adanmış bir tapınağın kalıntıları bulunan kız adası üzerinde halen arkeolojik kazılar devam etmekte.

Köyde bulunan tarihi yapılardan biri olan Aziz Panteleimon kilisesi, Rum Ortodoks kiliselerinin önemli örneklerinden biri. Mübadele zamanına kadar ibadet için kullanılan kilise şimdilerde kültürevi olarak faaliyet gösteriyor.

***

Bu köyün başka bir özelliği de kadın balıkçıların erkeklerden fazla olması. Köyün geçim kaynağı balıkçılık, tarım ve turizm. Gölde, turna, sazan ve köylüler tarafından “feki” adı verilen bir çeşit balık daha mevcut. Eskiden kerevit de çıkarmış ancak artık bulunmuyormuş.

İlkbaharda göl yükseliyor ve ağaçlar su içinde kalıyor. Bu da bu durgun gölde müthiş yansımalarla birlikte harika manzaralara ev sahipliği yapıyor.

Cumhuriyet döneminde Türkiye-Yunanistan mübadelesi sonucunda Yunanistan’a göç eden Rum halkı, Kesriye Gölüne doğru uzanan küçük bir çıkıntının üzerinde bulunan Kesriye kasabasına yerleştirilmiş. Apolyont olan köyün adı da Gölyazı olarak değiştirilmiş.

gölyazı

İçinde göç konusu olupta

hikayesi olmaz mı?

Burada 748 yaşında, 25 metre boyunda, tepede etrafı kuşatan çapının 35 metre kadar olduğu dev bir çınar var. Gövdesinin kalınlığı ile de muhteşem heybetli bir ağaç bu. Haftanın bazı günlerinde gövdesinden çıkan kırmızı renkli su nedeniyle “ağlayan ağaç” olarak isimlendirilmiş.

“Tarihin verdiği yorgunlukla yan yatmış ulu bir çınar. Lakin yaşamaktan umudu kesmemiş. Uzanmış öylesine bağrı yanık, yaprakları hüzün, içi kan ağlarcasına...Savaşlara, acılara, kara sevdalara tercüman olurcasına ardında sevgi bahçesi, açamayan gonca bir gül önünde oluk oluk gözyaşlarının eseri, koca bir göl.” dizeleri de Mehmet Okutan tarafından yazılmış.

Şimdi ağlayan ağacın hikayesini anlatalım.

***

Mübadele zamanlarından önce burada Rumlar ve Türklerin bir arada yaşadığını söylemiştik. Mehmet ile Eleni’nin sevda hikayesi de burada başlıyor. Kurtuluş savaşının ardından Türkiye ve Yunanistan arasında kabul edilen anlaşma ile Rum aileler Gölyazı’yı terketmeye başlarlar. Mehmet onca kalabalık arasında sevdiği kızı, Eleni’yi aramaya başlar. Eleni’nin ağabeyi Yorgi Mehmet’in yoluna çıkar ve artık bu sevdadan vazgeçmesini ister. Aralarında çıkan tartışma sonucunda Yorgi hançerini çıkartır ve Mehmet’e saplar. Mehmet acılar içinde Eleni ile buluştukları ulu çınarın oyuğuna kadar gelir. Olan biteni duyan Eleni koşarak sevdiğinin yanına gelir. Mehmet’in kanlar içinde cansız bedenini görünce, o da belinden kuşağını çıkartır. Bir ucunu ağacın dalına diğer ucunu da boynuna geçirir ve canına kıyar.

Efsane o dur ki; Ulu çınar bu olayın ardından kanlı gözyaşları dökmektedir.

Çınar ağacının kırmızı akan suyunun, göl etkisi ve toprak yapısı ile ilgili bilimsel bir açıklaması elbette vardır. Ancak bu kırmızı renk sadece bu ağaca, “Ağlayan Çınar”a mahsus.

***

Gölyazı’ya gelince başka neler yapabilirsiniz diye merak edecek olursanız, gölde saltanat kayıkları ile adalar turu yapıp, pelikanları, sazlıkları, ördekleri gözlemleyip, o güzel nilüfer çiçeklerini izleyerek doğanın sesini dinleyebilirsiniz. Bisiklet kiralayıp bu tarihi köyün sokaklarında dolaşabilirsiniz. Sıcacık insanları ile sohbet edebilir, yöresel lezzetlerinin tadına bakabilirsiniz. En önemlisi de o büyük şehirlerin kargaşasından uzaklaşıp, bir tatlı huzur bulmak...

***

gölyazı

BAŞKÖY GELENEKSEL HELVA ŞENLİLİĞİ

Gölyazı’dan sonraki ziyaret yerimiz ise Başköy ve burada düzenlenen Helva Şenliği. Bir diğer adı ile Dede Helvası.

Başköy, Bursa’nın Nilüfer İlçesine bağlı bir mahalle. Bursa’ya 30 km uzaklıkta. Yerleşik halkı Yunanistan mübadillerinden olup, Grevne’nin, Kirifçe (Kivatos) isimli bölgesinden göç etmişler.

Helva şenliği, 1927 yılından bu yana, olağanüstü haller dışında her yıl Başköy Mahalle Muhtarlığının öncülüğünde aksatılmadan yapılıyor. Ziyaretçileri her sene artan şenliğin düzenlenme amacı, mübadele döneminde Yunanistan’dan Başköy’e gelen mübadillerin orada başlayan kolera hastalığından yaşamlarını yitirmiş olmaları.

Rivayete göre, köyün ileri gelenlerinden birinin rüyası üzerine Başköy’de helva yapılıp dağıtılmış. Bundan sonra ölümler azalmış.

***

Her yıl Mart ayının son Cuma günü, öğlen namazından sonra başlıyor. Mevlüt ve dualar okunuyor, helva, pilav ayran eşliğinde yemekler dağıtılıyor. Bu yıl 900 kilo helva dağıtan mahalleliler bu etkinlikten ve ziyaretçilerden dolayı oldukça mutlu. Sohbetler etmek, tarihi ve kültürü gelecek nesillere aktarmak adına sürdürülen bu geleneği aksatmadan devam ettirebilmek gerçekten takdir edilecek bir durum.

Bursa Nilüfer Belediyesi’nin de destek verdiği şenliğin masrafları için köyde yaşayanlar katkı payı veriyor.

***

Geçtiğimiz yıllarda da şenliğe katılmıştım. Bu yıl olumlu yönde değişimleri de gözlemledim. Bu geleneği sürdürmeye mahallenin gençleri de oldukça istekli. Burada tarihi ve anıları gelecek nesillere aktarmak adına bir müze, kültür evi yapılmasını istiyorlar. Bu konuda da ciddi girişimlerde bulunmaya başlamışlar.

***

Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi