Cumartesi yazılarım...

Cumartesi yazılarım...
Ülke sorunlarının yanı sıra yerel sorunların yazılarımıza konu edildiği bir hafta boyunca kendimizin yaşadığı sorunlara zaman ayırmadığımız gibi adına da, 'Mahalle baskısı' diyerek bu sorunları birleri ile paylaşma, yada yazılara da dökme korkusunu da hep yaşarız.

Ülke sorunlarının yanı sıra yerel sorunların yazılarımıza konu edildiği bir hafta boyunca kendimizin yaşadığı sorunlara zaman ayırmadığımız gibi adına da, 'Mahalle baskısı' diyerek bu sorunları birleri ile paylaşma, yada yazılara da dökme korkusunu da hep yaşarız.
Ama aslında sadece ben değil, bu yazıyı okuyan sen ve hepimizin anlatılması gereken, birleri ile paylaşması gereken onca sorunu 'ya ayıptır, günahtır,' diyerek içimizde saklar, sakladıkça bir volkanın içinde biriken lav misali patlama noktasına gelirken, kimimiz de bunu etrafımızda-kilerini kıran hal hareketle de bulunarak, kimimiz sakladıkça patlama noktasına gelir yakınlarımıza, sevdiklerimize olduğu gibi kendimiz zarar veririz.
Ve bunun aslında kapalı bir toplumda dünyaya gelmenin, o dünyada yaşadıkça her gün biraz daha büyüyen ağır bir bedele öderiz paylaşıp, rahatlayamadığımız sorunlar ile.
Kiminin özel hayat dediği, kiminin olmaması gereken bir suç olduğunu belirttiği yaşanmışları en yakını ile paylaşamama ile baş başa olan bizlerin bu baskıya dayanamadığı, delirip, gazetelerin 3. sayfalarını dolduran cinayetlerle sonuçlanan olayları yaşadığımız gibi yine o kapalı toplumun kendi yaşadıklarını içine bastırma hırsıyla yaşadıklarını anlamadığı insanı Tİye alıp, 'Bu zır deli ya' diyerek es geçtiğini de görür, yeniden üzen duygular içinde içe iyiden iyiye kapanır  kalırız, yaşananları kader diyerek es geçmeye çalışırken. Hristiyanlık bu yaşananlara Kilis'e de günah çıkarma köşesi ile kendisine inananlara azda olsa yardımcı olmaya çalıştığı dünyada bu inancın dışında başka ve daha kapalı bir toplumda yaşayanların işi ne kadar kolay artık onuda siz, yaşanmış ve siz içten içe yiyen anlatamadıklarınızla yaşayan siz düşünüyorsunuz... Az gelişmiş ülkelerin kaderi haline gelen darbeler ne yazık ki ülkemizde de çok sık rastladığımız ve kanıksadığımız olaylar haline geldi.
27 Mayıslar, 12 Martlar, 12 Eylüller, 28 Şubatlar fiili devleti ele geçirme operasyonlarıydı ve tarihe darbe olarak kaydedildi. Ayrıca teşebbüs aşamasında kalan ya da devlet eliyle önlenen darbeler ve girişimleri de eklersek neredeyse her on yıla bir darbe sığdırmış bir ülkeyiz.
Burada sorulması gereken soru; devletin istihbarat birimleri, silahlı kuvvetler, güvenlik güçleri, bu kadar çok darbe ya da girişimden nasıl bir ders ve buna bağlı ne tür önlemler aldı?
Toplumda en çok iz bırakan ve yıllarca bize her yıl bayram olarak kutlatılan 27 Mayısla ilgili gerçek anlamda bir yüzleşme yapılsa ve gerekli anayasal düzenlemeler gerçekleşseydi daha sonraki darbeler yapılabilir miydi?
Dün ülkenin dört bir yanında anma törenleri yapılan 15 Temmuza gelinen yolda, hangi hatalar yapıldı, bu noktaya nasıl gelindi? Sorularına cevap bulmadan, hele de bu darbeyi planlayanların siyasi ayağı ortaya çıkarılmadan, Türkiye’nin normalleşmesi, demokrasinin tüm kurul ve kurallarıyla işlemesi hiç mümkün değildir.
Mevcut iktidar; demokratikleşme, çözüm

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.