Ali İbrahim Önsoy
Devlet ve görevlisi
Dün olduğu gibi bugünde devleti kurumlaştıran “saç ayağı” yapılar vardır. Bu yapılar devletin varlığını en uzak kuş uçmaz kervan geçmez yerlere bile gider yaşayanları kayıt altına alır. Bir kere devletin kayıt defterine yazılan yıllar bile geçse unutulmaz. Devlet sadece kayıt yapmıyor. Devleti yöneten egemen güçler yakası kalkık yargı yani adalet mekanizmasını kuruyor doğaldır ki kendisini korumak için. Bunların kolluk gücü güvenliği olan asker/polisi ve en önemlisi de dini kurum. Din korkusu yani gök gürültüsü, şimşek, yağmur, bora, kar, fırtına ve kuraklık nedeniyle hemen herkes korkar. Nedenini bilmediği şeyden insan evladı hep korktu, korktuğu içinde hep iyi şeyler dileyip kötülere lanet okudu. Onlarında ibadethanesi ve bunun devamını sürdüren dinsel kurumlar dini bilginler var. İşte günümüze gelen din kurumu diyanet, yargı, asker/polis ve eğitim kurumudur.
Devlet yani günümüzdeki yönetenler iktidar da kim olursa olsun yukarıda yazdıklarımızla yönetir. Seçimle ya da her nasıl bir yolsa yönetici olanlar bu kurumlarla iyi ilişkiler kurar. Yargı ile yargılanmadan, asker polis ile gözaltı ve soruşturma yapılmadan inanç ve değerler kurumu ile korkutma, çarpılma ve cehennem korkusuyla korkutup iktidarlarını yürütür.
Adının önünde akademik sıfatları yazılan şahıs “her zaman cahil halka güvendim” der. Hatta Osmanlı sultanı Abdülhamit’e “eğitimi medreselerden dini kalıplardan alıp laik eğitimi bütün ülkeye yaydı” diye feveran edip çılgınca sözler söyledi. İşte bu nedenle son 50 yıl için de eğitim özelleşip kendilerinin istediği hizaya geldi. Bakmayın her ilde devlet üniversitesi olduğuna. İstanbul’un birçok ilçesinde birden çok özel üniversite ve liselerin varlığına istisnalar hariç hemen hepsi eskiden Londra asfaltı denilen ana cadde üzerinde olduklarından “E 5 okulları” dersek kimse alınmasın. Diploma verip eğitim ve öğretim verilmeyen okullar. Adının önünde sıfatı yazılan ‘sayın Arı’nın istediği YÖK ve Milli Eğitimin uyguladığı sistem yaşama geçmiş durumda “diplomalı cahiller”. İşte bunlar dünü ve bugünü sorgulayamayıp gelecekle ilgili bir tutum sergilemeyen salhanede kasabın keskin bıçağını boğazını kesmesi için sıra bekleyen koyunlardan farkı yok.
Devlet yani hükümet yargı, asker, polis ve diyanet çalışanlarına maaşlarını geciktirirse ne olur? İşte soru bu!
Son yıllarda iktidara gelen siyasi partiler kendi bakış açılarına uygun olarak devlet kurumlarını biçimlendirmekte. Devlet kurumları iyi ya da kötü iktidarla arasında hep mesafe vardı şimdiler yok, devlet parti – parti devlet eşitlendi. Bunun yanında özelleştirme ve teşvik furyası sayesinde kendi zenginini de yarattı. Kendi zenginin işyerinde çalışanlar kötü şartlar, düşük ücret ve angaryaya karşı seslerini çıkardığında ve bir de anayasal hakkı olan sendikada örgütlenince ne olabilir? İşveren maaşları geciktirir. Çalışanları yerli -göçmen, kadrolu – sözleşmeli diye bölmeye çalışır. Bu da olmayınca "güveni kötüye kullanmak", "hırsızlık yapmak" gibi sebeplere dayanan Kod-46 ile işten çıkarır. Haklarını aramak her bir vatandaşın “anayasal” hakkı olmasına rağmen ilçe emniyet müdürü ve diyanetin temsilcisi müftünün yaptıklarını hemen herkes biliyor. Ya emniyet müdürü ve diyanetin müftüsü maaş alamayıp, angarya ve düşük ücretle çalıp ve birde “kod-46” dan işten atılsalardı ne olurdu nasıl tavır alır ve ailesini nasıl geçindirir?
Gelelim Milli Eğitime; okullar açıldı sınıflar eğitime hazır mı? Çocukların eğitim gördüğü sınıflar temizleniyor mu? Okul da eğitim ve sağlık malzemeleri var mı? Ücretli öğretmen sorunu çözüldü mü? Bir de Halk Eğitimdeki usta öğretici sorunları ne durumda? Sorun derken onbir ay çalıştırıp bir ay çalıştırılmayan öğretmenlerin durumu ne? Yedinci ayın maaşını dokuzuncu ayın ortasında verip, sekizinci ayın maaşı hala verilmemişse “bakan” ve diğer üst düzey yetkililer “her şey yolunda” diyebilir misiniz?
“Çalışanın alınteri kurumadan verilmeli” sözü kürsüye ya da minbere çıkıp söylemek yetmez uygulamak ve korumak önemli.
Devlet görevlileri, devlet sizin maaşlarınızı aylarca vermeyip, buna rağmen çalışmanızı sizden isterse ne dersiniz? Birde bunun üstüne düşük ücret, angarya ve ardından tazminatsız işten atılma birde bunu düşünün?
“Emek kutsaldır.”
“Çalışanın alınteri kurumadan verilmeli”.
İnsan evladı olarak bunu bir kere daha okuyup düşünmeli ne dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.