Yüzleşme

Yüzleşme
Bugünün Türkiye’si aslında kimin eseri? Kim demokrasiye sırt döndü? Kim çoğulcu ve katılımcı siyasal süreçleri dinamitledi?

Gerçek bir yüzleşme olmadan, Türkiye’nin bugün geldiği nokta asla anlaşılmaz. Bugünün Türkiye’si aslında kimin eseri? Kim demokrasiye sırt döndü? Kim çoğulcu ve katılımcı siyasal süreçleri dinamitledi? Kim eylemleri ve söylemleriyle bugünün Türkiye’sinin kilometre taşlarını döşedi. Gerçek sorumlular kim ya da kimler?
Eğer bugünlere hangi badireleri atlatarak geldiğimizi idrak etmesek korkarım ki bugünü anlamakta çok ama çok sıkıntı çekeriz. Yakın geçmişimize vicdan gözlüklerimizi takarak baktığımız da göreceğimiz her şey aslında adeta bugünleri koşulladı kaçınılmaz hale getirdi. Söz gelimi 2008 yılından başlayalım; 2008 yılında bir sabah askeri vesayetin en ciddi örgütlerine yapılan operasyonlarla başladık. AK Parti iktidarı askeri vesayeti bütün kurumlarıyla tarihin çöplüğüne atmak için düğmeye basmıştı. Amaç şuydu, sivil demokrasinin önündeki en büyük engeli temizlemek. İktidar bir taraftan hukuk içinde askeri vesayeti tasfiye ederken öte taraftan yeni anayasa değişiklikleriyle bu kazanımları garanti altına almak istiyordu. AK Parti iktidarı, bir tür iktidar bloğu içinde hareket ediyordu. Yani kendi dışa açıktı ve kendi dışından gelen desteğe büyük değer biçiyordu. Sonra ne oldu?
15 TEMMUZ'A GİDEN SANCILI YOL
Sonra yargı ve polis içinde palazlanan FETÖ‘çü çeteler bizzat iktidarın kendisini talep etmeye başladılar. Hatırlayın dönemin MİT Müsteşarı olan kişiyi sorgulama üzere harekete geçtiler. Sayın Erdoğan kurulan tuzağı fark etti ve bu büyük ilk komplonun önüne geçti. Sayın Erdoğan’ın iktidarı kendi dışıyla paylaşma deneyimi az daha onu iktidardan edecekti.
Artık ok yaydan çıkmıştı ve kılıçlar karşılıklı çekilmeye başlanmıştı. Dershaneler olayına karşılık FETÖ iki büyük komplo ile karşılık vermişti. Gezi olaylarının hemen ardından gelen 17/ 25 Aralık darbe girişimleri, sadece siyasi atmosferi değil bütün siyasi kültürü değiştirmiş ve her şey yeni baştan ve deyim uygunsa yeniden tasarlanmaya çalışılmıştı.
Ve 15 Temmuz 2016 da yapılan darbe girişimi 2008 de birlikte yoluna çıkan iki gücün düşmanlaşmasına yol açmıştı.
2008'de askeri vesayete karşı dayanışma içinde hareket eden iki güç, düşman kardeşlere dönüşmüştü. Bu trajik hikayeden çıkacak olan sonuç şudur; Sayın Erdoğan güvendiği itibar ettiği herkesle iktidarını paylaşmaya hazır olduğunu gösteren bir demokrat lider olarak Türkiye tarihine geçti. Sayın Erdoğan iktidarı paylaşma kapılarını açtıkça, ihanetlere uğradı. Bu onun için çok sarsıcı bir ders oldu.
AÇILIM SÜRECİ
Aynı Erdoğan 2009 yılında Kürt sorununu siyasal düzeyde çözmek için iki büyük adım attı. Bir taraftan Oslo görüşmeleri adı altında bu soruna muhataplarıyla birlikte çözüm ararken diğer tarafta meseleyi Türkiye kamuoyu gündemine taşıyarak ‘’Milli birlik ve kardeşlik’’ projesini parlamentonun da gündemine sokup bu sorununun resmen ve fiilen tartışılmasını sağladı. Hatta bununla yetinmeyip sınırda mahkemeler oluşturdu ve gelip teslim olan PKK militanlarının serbest bırakılmasını sağladı. Habur sınır kapısında de olan şey Türkiye tarihinde bir ilkti. Devlet resmen üstü örtük olarak barış ve genel af ilan etmiş gibiydi.
Peki Sayın Erdoğan’ın bu dev adımına nasıl karşılık verildi. Tabi ki istismar. PKK bütün güçlerini seferber ederek bu olayı tek yanlı bir zafer kazanmaya dönüştürdü. Elbette bu büyük istismar kabul edilemezdi. Erdoğan’ın çözüm için attığı dev adım devletin yenilgisi olarak yorumlandı. Bu büyük kışkırtma ve provakasyon kısa sürede kontrol altına alındı.
2013 yılında AK Parti ve Erdoğan bu kez içinde Abdullah Öcalan’ın da olduğu ‘’İmrali görüşmeleri‘’ adı altında yeniden Kürt sorununu çözmek için büyük bir adım attı. İki yıllık barış atmosferinde PKK çözümü güçlendirip muhatabına güven vermek yerine hızla silahlandı. 7 Haziran 2015 seçimlerinde biraz palazlanan söz konusu çevrelerin ilk işi ‘’Seni başkan’’ yaptırmayacağız oldu. Arkasından ‘’devrimci halk savaşı’’ ilan edilerek Kürt şehirleri harabelere çevirildi.
Kabaca bir özet yapmam gerekirse AK Parti ve Erdoğan, Türkiye sosyolojisinin iki büyük dinamiğine büyük bir içtenlikle zeytin dalı uzattı. Bu iki dinamiğin yanıtı ihanet oldu.
Şimdi elimizi vicdanımıza koyup, soruyu açık yüreklilikle cevaplandıralım. Kim demokrat? Kim paylaşımcı? Ve kim ihanet içinde?
Erdoğan her durumda meselelerin gerçek sahipleriyle yakın işbirliğine açık durdu. Ama her zamanda bu tavırları istismar edildi ve her zaman da kendi halkına açıkça kandırıldığını korkmadan hiçbir komplekse kapılmadan ifade etti.
Hem sürekli ihanete uğrayacaksınız, hem darbelere maruz kalacaksınız, hem de şiddetin en alasına hedef olacaksınız, hem de herkesin gönlünü kazanacaksınız. Bu olmaz.
AK Parti dışındaki dinamikler AK Parti kadar demokrat olmayı becerebilselerdi bütün bunlar asla olmazdı. AK Parti dışındaki güçler en az AK Parti kadar barış ve kardeşlik isteselerdi bugün bu ülke bir barış cenneti olurdu.
AK Parti ve Sayın Erdoğan’ı eleştirmek yerine dönün ve kendinize bakın. Aslında bugünkü Türkiye sizin eserinizdir.
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.