Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Hak ve özgürlük

İnsan evladı toplumsal varlık olmayla birlikte kendi aralarındaki ilişkileri tabii ki güçlüden yana yasalar ve kurallar belirleyip yaşama geçirmiş. Günümüze gelene kadar toplumsal yasalar doğayı nasıl kullandığımıza, yaşamı nasıl idame ettirdiğimize, iş ve yaşamda hangi alet ve silahları kullandığımıza, üretileni aralarında nasıl bölüştüğüne bağlı sistemler kurmuşlar, yasalaştırmışlar ve kurumsallaştırmışlar. Bu yapılan kurak ve yasalar hatta kurumlar bile güçlülerin yani egemenlerin çıkarınadır.
Doğa ve toplumsal yasalar güçlüden yanadır, birlikte bir arada yaşama, birlikte üretimde bulunma, ihtiyacın kadar üretilenden pay alma, her bireyin eşit “hak”lara sahip olması gündeme getirilse bile yaşama geçirilmemektedir. Neden? Kurulu düzen bozulmasın diye.
Devlet ya da toplumsal kuruluşların yönetimini elinde bulunduran her kim olursa olsun iktidarı elinde bulundurandır, bura da önemli olan iktidarı kimin çıkarına kullandığı önemlidir. Küçük bir azınlığın çıkar ilişkilerini, bencil ve durmak bilmez kapris ve hırslarını, doymak bilmez aç gözlülüğü üretimde ve yönetimde söz sahibi olması topluma ve doğaya ihaneti günümüzde gündelik yaşamımızda bize ağır bedeller ödetmekte. İnanç ve manevi değerler toplumun kültürel birikimi olmayıp onların bekasına hizmet etmekte. Özellikle manevi değerler “hak”tan bahsetse de toplumsal hak ve özgürlükleri her zaman gasp etmekte, birilerine biat edip bir lokma ve bir hırkaya kapıya kul olması istenmekte.
Toplumsal yaşamdaki yazılı tarihe başlanmayla birlikte günümüze gelene kadar hak ve özgürlük konusunda kitabeler ve antlaşmalar yapılmış bu da yetmemiş her topluluk ve devlet kendi yasalarını/kurallarını toplumsal yaşam üzerine inşa etmiş. Yer küremizdeki bütün devletler ister anayasa ister ceza yasası olsun hak v e özgürlükleri hep en başa yazmakta. “Hak” gerçek ve doğru olan olarak belirtilse de genellikle kendi yaptıklarını bile her zaman kural/yasa koyanlar çiğnemiştir.
“Hak” ve  “Özgürlük” kelimesi her devlet ve manevi yöneticinin dilinde pelesenk gibi anlamını bilmeden söylenmeye devam etmekte. Yöneticilerin anladığı ve anlattığı bambaşka bir şey, yurttaşlardan istediği kendilerine biat, istenen ve söylenenin itirazsız yapılmasıdır. Egemenin/yönetenin elinde hem sopa hem de havuç bulunmakta, işte bu temelde yurttaşların “hak ve özgürlüğü” onların iki dudağı arasında olduğundan önünde iki seçenek koyuyor “ya yardan ya da serden” vazgeçeceksin.    Oysa insan evladı, kendisi gibi canlıların birlikte yaşamak için var olduğunu unutmuş, ötelemiş ve örseleyerek varsa yoksa bencil, çıkarcı, onursuz ve bir o kadar haysiyetsiz tavır içinde olmakta.
Egemenlerin yasaları ve uygulamaları her zaman nalıncı keseri gibi iyiyi ve güzeli kendisinin olurken diğerleri için köle gibi çalışmayı, baskıyı, savaşmayı, ölmeyi itiraz edenleri karşı çıkanları sorgu odalarında işkenceyi, kör hücrede tutulmayı ve çarmıhta sallanmayı layık görmekte.
İçinde yaşamımızı sürdürdüğümüz mevcut sistemin devlet hukukunda yasalarında “hak”larımızın neler olduğu sıralanmış bile hemen hiç biri yaşama geçirilmemekte. Yeni yasalar mecliste geçirilse de “temek hak ve özgürlükler” maddelerle sıralansa da “kişi hak ve özgürlüğü”, “sosyal ve ekonomik haklar” ve “siyasi hak ve ödevleri” kâğıtlarda ve konuşmalarda kalmakta. Kimi inanç topluluklarının “hak” yani gerçek/doğruyu biat anlayışı içinde kullandıkları bilinmesine rağmen birileri yine mazlum rolüne girerek insan evladının duygularıyla ve yaşamıyla oynamaya devam etmekte.
Toplumsal varlık olan insan evladı yaşamı süresince geleceğe bir şeyler bırakma derdindedir, yıkma, yok etme, savaş ve talanlar geleceğe bırakılacak miras olmamalı, “emek, ekmek ve temel hak”larımızı bilelim yaşama geçirelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi