Halimiz ahvalimiz

Yazmak mı, yazmamak mı daha doğru.. Yazsam alınan varmı üzerine?  Sanmıyorum.. ama yazmamak yanlışa çanak tutmaktan başka ne olabilir ki….
 “yaz dostum……sarı çizmeli Mehmet ağa bir gün öder hesabı” demişti yıllar önce rahmetli Barış MANÇO Hesabı bir tek sarı çizmeli ağa mı öder?.. işte o belli değil zaman içinde hep beraber göreceğiz. 
İçimden bir his,  bugünleri zafer gibi görenlerin yarınları hüsranla geçecek diyor…
31 mart yerel seçimlerinde oy kullanan 390.707  seçmenin 208.696’sının  oyunu almıştı Ahmet TÜRK. 
Yani kullanılan toplam oyun yüzde 56.20’sinin iredesini temsil ediyordu. 208.696 kişinin oyuyla hilesiz, hurdasız kazanmıştı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığını.
Ahmet TÜRK Kısa bir süre önce bakanlık talimatı ile görevinden alınarak seçimle kazandığı koltuğu talimatla kayyuma devredildi. 
Laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti bir çok insan için adalet olgusunu yitiriyordu bu kararla….. 
Bütün bunları sağır sultan bile duyup kendince yorumladı ama nedense kuruluş gayeleri Mardin ve Mardin’lilerin sesi olmak olan Mardin sivil toplum örgütleri üç maymunu oynamayı tercih etti…
208.696 mardin’linin iradesi yok sayılırken olumlu veya olumsuz  hiçbir tepki tepki vermeyen Mardin sivil toplum örgütlerinin etiket, ün, şan, şöhret ve ünlülerle resim çektirip paylaşma derdindeki suskun başkan ve yöneticileri bu saatten ne kadar muteber olabilirler ki?....
Gerçi kuruluş veya genel kurulları öncesinde “asla hiçbir siyasi partinin arka bahçesi olmayacağız”  söylemleriyle yola çıkıp, kendi siyasi fikirleri, çıkarları  ve menfaatleri doğrultusunda derneklerini  üyesi oldukları siyasi partinin ön bahçesi konumuna taşıyan dernek başkanlığını sürdürürken bile milletvekili aday adaylıklarını marifetmiş gibi açıklayıp talip olduğu rütbeye uygun görülmediği zamanda hiçbir şey olmamış gibi pişkin ve mağrur bir şekilde plaket al-ver işleriyle ünlü veya yetkililerle resim çektirmek suretiyle derneğinin başında hemşehrilerinin sesi!!!  olmaya devam eden  başkan ve buna sessiz kalan aynı kafadaki yöneticilerden farklı bir beklenti içine girmek saflık olurdu….
Aslına bakarsanız İstanbul’da bulunan yaklaşık yarım milyon mardin’linin haklarını ve çıkarlarını toplamda 100-150 üyesi olan etiket derdinde, marka düşkünü başkanlara sahip derneklerden beklemek kuş derneklerinden ülkede huzuru sağlamalarını beklemek gibi bir şey olur ki o da mümkün değil…
Sivil vicdani duyarlık ve kamu çıkarları ile topluma liderlik yapması gereken STK ların, çay kahve içme yada yemek yeme toplantılarıyla temsil ettiklerini sandıkları memleketlerine ve hemşehrilerine bu kafayla dayanışma yolunda zaman keybettirip zarar verdiklerini anlamaları bana kalırsa mümkün görünmüyor….
Karadeniz STK larının bu yöndeki başarısını yöntem ve çabalarını, katılımcı demokratik yapısını incelemek gurbetteki Mardin STK’larına klavuz olur mu diye sorarsanız ?   Evet olur. Hizmet ve dayanışma ön plana çıkarılarak  yapılacak çalışmalar yapacaklarını hiç sanmıyor olsamda en gerekli araştırmaları olur kanaatindeyim.
Mardin’in dinlerin ve dillerin hoşgörü içinde sevgiyle, kardeşçe yaşandiği yer olduğunu bilmeyen yok. Ama bundan Mardin’lilerin rahatça  saf yerine konarak sömürülebileceği anlamını çıkarmak abesle iştigalden başka bir şey değildir olamaz da.
Siyasi adalet tecelli edermi bilmem ama Sevginin, Adaletin, Kardeşliğin ve Hoşgörünün,   medeniyetlerin başkenti Mardin’de yeniden şekilleneceğine dair inancım tamdır…
Çünkü Mezopotamya  medeniyetlerinin asil çocukları kentlerine aşık olarak doğar, İnsanlara ve sevgiye adanmış bir yürekle ölürler….
Bugün ciddi konuyla başladık ama yine bir hikâyeyle bitirelim; belki Bekri Mustafa günümüze ışık tutar hepimize azıcıkta olsa feyz verir anısıyla…..
Medrese tahsilli, çeşitli sebeplerle içkiye düşmüş ve sürekli sarhoş gezen Bekri Mustafa bir gün, Yeni Ayasofya Camii'nin önünden geçmektedir. O sırada musallada bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur. Beklemekten sıkılan cemaat, başında kavuğu, sırtında cübbesiyle geçmekte olan Bekri Mustafa'yı görünce, onu hoca zannederek namazı kıldırmasını söylerler. ‘Ben hoca değilim', dese de kimseye dinletemez. 
Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar. Cemaat ölüye ne söylediğini merak içinde sorar. Bekri Mustafa gülerek:
“Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun. Eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa Ayasofya'ya imam oldu dersin, onlar vaziyeti anlar” der.
Budur düzendeki  halimiz-ahvalimiz. Dahasını  siz düşünün artık… 
VESSELAM

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Remzi Tanış Arşivi