Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Hatırlamak

İnsan evladı hatırlamayı pek sevmez çünkü güzel anıları olsa bile farkında olarak ya da olmadan yaptıklarının hatırlatılmasını pek sevmez, siz olsanız sever misiniz? Oysa “gerçekler mızrağın çuvala sığmayacağı kadar ayan beyan açık ve net”. 
Belli zaman aralıklarında ister haber ister köşe yazılarında belli yerlere gelen veya seçilmek için aday olanların geçmişi araştırılır anılar tazelenir. Bu durumda yapılanlar bazen övgü bazen de yergi olmakta. 
Günümüz toplumsal yaşamında devlet yöneticileri seçilmiş veya atanan kim olursa olsun dün dündür bugün bugündür diyerek yaptıklarına ve yapacaklarına açık kapı bırakması aymazlığın dik alasıdır. İnsan evladı doğar, büyür yani olgunlaşır ve belli bir süre sonunda yaşamını yitirir, bu doğanın kanunu kimse karşı çıkamaz; efsane de olsa Kral Gılkamış bile ölümsüzlüğü aramış ama bulamadığı bir gerçek.
Geleceğe geçmişi hatırlatmak anı bırakmak insan evladının en önemli sorumluluğudur. İlkin yaşadığı mağara ya da benzer yerlerde duvar resimleri çizdi ve sonra resimlerle yaşamı anlattı. Bununla da kalmadı konuşmaya ve yazıya döktü yaşamı işte onlardan bize kalan belgeler ve yazıtların çözülebildiğinde anlıyoruz ki günümüzdeki sorunlardan pek farklı değillermiş. Devleti yöneteninden tutunda eli silahlı ve yakası kalkık uygulayıcıların kraldan çok kralcı oldukları bugünde aynı durumdadır. 
Teknolojik gelişmeler yaşamımızı kolaylaştırdığı gibi belgelendirilmiş ama geçmişte kalmış birçok yaşamsal toplumsal anılar tarihi ders olarak okutulmakta. Hemen herkes bilir “aynı yerde aynı suya giremeyiz”, keza akıllıyız  “tökezlediğimiz çukura ikinci kez düşmeyiz” bu gibi hatırlanması gerekli bilgiler tarihi olaylarla açıklanmakta. 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Cuntası toplumsal belleğimizi olduğu gibi bireysel belleğimizi de tarumar etti. Toplumun dinamikleri okuyan gençlik,  eğitimli çalışanlar ve emeğinin hakkını arayanlar ve bunların toplumsal yaşamdaki öncüleri/önderleri yiğitçe mücadele verdiler kimi kahpe kurşunla, kimi darağacında kimi işkencede ölürken ve binlercesi de kör hücre de yıllarca mahpus yattı. 
Kapitalist/emperyalizmin günümüzdeki baş jandarması A.B.D. eski baş jandarma İngiltere ile 1950’li yıllarda Türkiye, İran, Pakistan ve çevresindeki ülkeleri de kapsayan CENTO vasıtasıyla o zamanki SSCB’ye karşı bir hat oluştururken aslında bu ülkelerin iç işlerine müdahale etmeye başladı. 1970’lerde Türkiye, İran, Pakistan ve Orta Doğu hattında emeğin dayanışmasını, temel hak ve özgürlükleri 12 Eylül 1980 ile darbe indirdi. O günden bugüne “ekmek, emek ve temel hak ve özgürlükler” rafa kalktı. Toplumda yaratılan travma neticesinde bellekler silindi hatta devletin arşivleri bile yok edildi. Darbecilerin kurtarıcı olduğu yalanına yine sol içinden ve mazlumların arasından çıktı, bunların kimi ANAP da kimi MDP de yer aldı. Birileri ki bir zamanlar “acele etmeyin çabuk karar vermeyin biraz daha bekleyelim..” diyenlerden bazıları 12 Mart ve 12 Eylül’e “darbe” diyemeyenler kendileri gibi olmayana “anomali” olarak bakmayı sol saydılar. İşte bunların bir kısmı 1990’lı yılların ortasında “boynerci” oldu, bu tutmayınca müteahhİT “veziroğlu”nun partisinde kendilerine yer buldular; diğer kısmı da “yetmez ama evet” diyerek hep güçlüden yana tavır alarak “adam” sayılmaya baktılar. Bu da tutmayınca “zaman”ın modasına uyarak “abantçı” olup çıktılar. 
12 Eylül’den beslenen zihniyet ne kadar eli kalem tutan, geçmişte sol içinde bulunmuş ağzı iyi laf yapan varsa sayfalarını onlara açmakla kalmadı toplantılarda oturum başı harçlıklarını da vererek yanına çekti. Bu süreçte birçokları ünlü yazar ve gazeteci olup kitaplarını bastırdı kimileride işletme sahibi oldu işini büyüttü, hatta bazıları deniz aşırı yere tatile bile gitti “zaman”ın keyfini çıkardı. Ama hırs ve bencillik insan olma değerlerini yok saydı ve akabinde kendi aralarında iktidar savaşı başladı ve kim ayakta kaldıysa onun yanına yanaştılar.
1980’lerin sonunda 12 Eylül baskılarından sıyrılmaya çalışan toplumun aydın ve ileri kesimi ile emek ve sendikal mücadelesi verenlerin toplumda yarattığı muhalefetin etkileri yerel seçimlerde görüldü. Sosyal demokrat(!) görüntüdeki partinin seçilmişlerinin kimi “cebi delik, ayakkabısı pençeli” kimi “toros binek aracı” olan kişiler sonradan görmüşler gibi ilkin elbiselerini, sırasıyla arabalarını ve sonun da eşlerini de değiştirerek bilinçaltındaki hırs ve bencillerini hayata geçirdiler. Sonradan görmeler gibi bu dönemin devam edeceğini sandılar; dönemlerinin sonunda oy aldıkları emek güçlerini karşılarına alarak yerel yönetimlerde özelleştirmeye gittiler. Bu kısa dönem sonun da sırf onların değil toplumun da kara günlerinin 12 Eylül’ün takkeli döneminin başlangıcıydı. 
1980’lerin sonun da yerel seçim neticesinde darbecilere ağır bir yenilgi verdirilmiş bile olsa yerel yönetime gelen adı sosyal-demokrat ya da demokratik-sol ya da her neyse uygulamalarıyla toplumsal ve emek muhalefetini çürüterek baskı dönemi güçlerine ve gericiliğe davet çıkarmıştır. Bir dönem aynı dergide yazı yazdığım sevgili Aydemir ve Kemal’in dediği gibi “toplumu ve solu çürüterek çok daha kötü gericilikleri mümkün kıldığına şahit olduk”. Bunların içlerinden kimi birçok yerde hanedanlığını kurarak çalışmadan rantiyeci olarak yaşamlarını sürdürürken geçmişlerinin hatırlatılmasını esefle karşılamakta. 
Hatırlanması gerekli çok şey var ama sayfalar yetersiz, kelimeler kifayetsiz ve zaman yetersiz. Yeni yılınızı şimdiden kutlar sevdiklerinizle birlikte huzurlu, mutlu, saygılı ve barış günleri diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi