Havalarla birlikte siyaset de ısınıyor

Sizi bilmem ama ben ülkemizde gündemi takip etmekte zorlanmaya başladım.

Bugün ortaya çıkan bir olayı anlamaya çalışırken üç gün öncekileri unutmaya başlıyoruz.

O yüzden son iki ayda yaşadığımız olayları ve ülke gündemini meşgul eden olayları kısaca hatırlatırsam hem unutmamış oluruz hem de bana hak verirsiniz.

Bilindiği üzere Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan hem Cumhurbaşkanlığı adaylığı hem de daha önceki seçimlerde AK Parti Genel başkanı olarak Kanal İstanbul’u çılgın proje olarak açıklamış ve seçim vaadi olarak kayıtlara geçmişti.

Uzunca bir süre bu projeye yönelik muhalefetin itirazlarını dinlemişken İmamoğlu’nun Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla birlikte kamuoyunda daha çok tartışılır oldu.

Tüm bunlar normal zamanlarda pek de yadırganacak şeyler değil elbet.

Ancak ne zaman ki ekonomi kötüye gitti, yolsuzluklarla birlikte yoksulluk ve yasaklar artmaya başladı, halkın gündemi mutfak ve açlık oldu, artık suni gündemlerle vatandaşı oyalamak gerekiyordu.

Üstüne üstlük buna bir de küresel salgın eklenince iktidar daha önce hayli başarılı olduğu krizleri yönetemez hale geldi.

Daha doğrusu ülkeyi yönetemez duruma geldiler.

Doğal olarak her başarısızlığın arkasından olduğu gibi AK Parti içerisinde de sorumlu aranmaya başlandı.

Başarılı görünen her uygulamaya en başından sahiplenen Cumhurbaşkanı artık önemli olayları, daha doğrusu başarısızlıkları, olumsuz gelişmeleri bakanlarına, valilerine açıklatmaya başladı.

Damadın görevden affedilmesiyle! ayyuka çıkan sorunlar Maliye Bakanı ve merkez Bankası Başkanlarının görevden alınmasıyla unutturulmaya çalışıldı.

Kötü yönetilen bir pandemi süreci, temin edilemeyen aşılar, her gün artan enflasyon ve işsizlik, dükkan kapatan esnaf, ürünü tarlada kalan çiftçi, evine ekmek götüremez hale gelen işçilerin feryadına kulak tıkasalar da artık sorunlar gizlenemez hale gelmişti.

Yeni ve çarpıcı suni gündemlere ihtiyaç vardı.

Bir gece ansızın Sayın Cumhurbaşkanı İstanbul Sözleşmesini feshettiğini duyurdu.

Tam da bu sıralar hazinenin buharlaşan 128 milyar dolar rezervi konuşulmaya başlanmıştı.

O da yetmedi, yine bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Boğaziçi Üniversitesine dışarıdan biri rektör atanarak neredeyse bir ay bu gündemle Türkiye meşgul edildi.

Aynı günlerde Ayasofya cami imamının anlamsız açıklamaları, Danıştay’ın Andımızla ilgili kararları gündeme geldi.

Tüm bu olaylar yaşanırken sürekli oy ve itibar yitiren iktidar bir yandan da kendi seçmen kitlesini motive etmek adına kimi siyasi hamlelere başladı.

Büyükşehirlerin kendi bünyesindeki kuruluşlara yönetici atamasını engelleyen hükümler raflardan indirildi, Muhalefet belediyelerinin vatandaşa destek amaçlı kampanyaları engellenmeye çalışıldı.

Kuşkusuz bu sorunlar iktidarın kimyasını da psikolojisini de derinden etkiledi.

Bir yandan daha hırçınlaşırken, daha pervasız davranmaya başladılar.

Kimi parti yöneticilerine, gazeteci ve yazarlara yönelik baskı, tehdit ve şiddet olayları başladı.

Tam da o günlerde yapılan Gara operasyonu uzunca süre gündemde kaldı.

Uluslararası ilişkilerde her geçen gün daha da yalnızlaşan Türkiye o günlerde Kıbrıs’la ilgili de bir sorun yaşadı.

Dünyaya karşı, bağımsız Kıbrıs projesini savunan Cumhurbaşkanı Kıbrıs’ta yüksek mahkemenin kuran kurslarıyla ilgili aldığı bir kararı tanımadıklarını söyledi.

Türkiye’de Anayasa Mahkemesi Kararlarını kabul etmeyen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını yok sayan iktidarın bu tavrı da uzun süre gündemde kaldı.

Başka neler mi oldu?

Amirallerin Montrö sözleşmesine yönelik açıklamaları ve onlara yönelik operasyon yapıldı.

Yeni seçilen ABD Başkanı’ndan aylarca telefon beklendi,

Bu da yetmiyormuş gibi Biden 1915 olaylarını “Ermeni Soykırımı” olarak açıkladı.

Bir yandan yeni Anayasa hazırlıkları, İnsan Hakları eylem Planı, Hukuk reformu derken ardından basına ve vatandaşlara yönelik yeni yasaklar gündeme geldi.

Tam kapanma bahane edilerek içki yasağı tartışıldı.

Devlet Bahçeli’nin talimatıyla HDP nin kapatılmasına yönelik bir soruşturma başlatıldı.

Fezlekeler raftan indirilerek önce HDP Milletvekili Ömer faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliği düşürüldü ve ardından cezaevine kondu.

Türkiye’de olaylar, daha doğrusu yolsuzluklar biter mi?

Kimi belediyeler, vakıf ve Sivil Toplum Kuruluşları marifetiyle yapılan insan kaçakçılığını konuşuyorduk ki, Ticaret Bakanının kendi şirketinden, kendi yönettiği Bakanlığa fahiş fiyatla ürün satışı düştü gündeme

Son bir haftadır da AK Parti tarafından hazırlatılıp yayınlanan ancak 48 saat geçmeden kaldırılan animasyon videoyu ve düne kadar devletin en derin kesimleriyle iş birliği halindeki Sedat Peker’in ardı ardına yayınlanan ifşa videolarıyla oyalanıyoruz.

Günlük rutin gündemleri yazmadım bile.

Buna rağmen her gündem, bir kitap konusu olacak denli önemli

Ama şahsen ben takip etmekte zorlandığım gibi artık ciddiye de almıyorum.

Tüm bu suni gündem oluşturma çabaları iktidarın artık ülkeyi yönetemediği gerçeğini çok net ortaya koyuyor.

Açlığın, yokluğun, yoksulluğun katlanamaz hale geldiği, işsizliğin, pahalılığın tavan yaptığı, ekonominin can çekiştiği, hepsinden de önemlisi vatandaşın devlete güveninin kalmadığı, gençlerin umudunun tükendiği günleri yaşıyoruz.

O yüzdendir ki, halkımız bu suni gündemlerle ilgilenmiyor.

Vatandaşın önüne iki seçenek konmuş.

Ya açlıktan öleceksin ya da salgından.

Halkımız bunu hak etmiyor ve bu karanlık günleri de aydınlatmasını başaracaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi