Henry Charles Bukowski

“Her aynaya baktığında ne kadar çirkin olduğunu düşünen Bukowski, bu hayatta tek bir şansı olduğunu düşünür; o da yazar olmak…” bir akşamüstü küçük odasının yazı masasında oturur 24 yaşındaki Charles Bukowski; dışarısı çok sıcak ve radyoda müzik çalmaktadır. ‘yazmanın en büyük şartı sarhoş olmaktır.’ diyen Bukowski, o akşam da sarhoştur ve yazmaktadır… Kapı çalar; o esnada gömleğini ilikleyen Bukowski kapıyı daha önce hiç görmediği iki adama açar. o kadar sarhoştur ki, kapıdaki adamların kendisine ABD’nin en önemli ve prestijli ödüllerinden olan Pulitzer Ödülü’nü vermeye geldiklerini düşünür. Bu düşünceye neredeyse hiçbir yazısı yayınlamamış olmasına rağmen kapılır. Oysa ziyaretçiler FBI’dandır…

Kapıdaki adamlar, Bukowski´yi taşındığı son adresini makamlara bildirmediği gerekçesiyle alırlar evden. ABD ılı. Dünya Savaşı’nın içindedir ve 3 yıldır Almanya ve Japonya’ya karşı savaşmaktadır. Bukowski´nin askeri görevden kaçtığı düşünülür. Bukesi cezaevine atılır ve o sırada yazmakta olduğu „annemin kalbi öldü“ gibi cümleler içeren kısa öykülerinin taslaklarına el konulur.

Bir kaç hafta sonra serbest bırakılan bukesi hakkında bir psikiyatrist „poker suratının ardında inanılmaz bir hassasiyet gizliyor“ notunu düşer.

Savaşa gitmek zorunda bırakılmaz şanslı bukesi, çünkü kura çekimi belirler o zamanlar savaşa gidecek erkekleri ve Bukowski’nin adı kura çekiminde çıkmaz.

 Heinrich Karl bukesi Junior 16 ağustos 1920 Andıranca (Almanya) doğumludur.

3 yaşındayken ailesi Amerika birleşik devletleri, Los Angeles’e taşınır. Annesi ve babası Amerika’ya taşındıktan sonra oğullarına Henry ismini verirler, fakat öğrenciler Hecini diye hitap ederler Bukowski´ye. Bunun sebebiyse sahip olduğu alman aksanı.

Bukowski bir tutunamayandı tam anlamıyla. Sağlıklı ilişkiler ve arkadaşlıklar kuramayan bir çocuk olan bukesi, bütün erkek çocuklar kovboy kostümü giyerken Kızılderili kostümü ile sokaklarda gezerdi. Kızılderili kostümü babasının hediyesiydi. Sonraları korkunç ebeveynlere sahip olduğunu sıklıkla yakınındakilere anlatır bukesi ve „bütün dünyan ebeveynlerindir, daha fazlasına sahip değilsin“ der.

 Ve Henry edebiyatı keşfeder…

Bu dünya kendisi için bir kaçıştır. Lawrence ve Ernest Hemingway kitaplarını bir el feneriyle yorgan altında okumak zorunda kalır, çünkü babası saat 20.00´da ışıkları kapatmasını ister.

İllerde yorgan altını, yaşadığı tek cennet olarak adlandırır bukesi.

İlk hikâyesini ergenlik döneminde yazar bukesi. Yazma sebebini ise çevredeki en çirkin çocuk olmasına bağlar. Ilık hikâyesindeki kahramanı, ı. dünya savaşında elini kaybeden ve buna rağmen savaşmaya devam eden bir savaş pilotuydu.

 1939´da okulunu bitirince; gazetecilik, İngilizce ve ekonomi okumak üzere Los Angeles City College´e kayıt olur. İngilizce dersi her sabah 7´de başlar ve Henry çoğu zaman akşamdan kalma olduğu için derse geç kalır.

Yüzündeki akne izlerinden dolayı yaşı olduğundan büyük gösterdiği için viski ve biraya yaşıtlarından daha kolay erişir.

 İngilizce dersini zor da olsa geçen bukesi, yaratıcı yazarlık dersiyle arası hiç de iyi değildir. Daha sonraları hocası hakkında da hiç iyi şeyler yazmayacaktır Henry.

Genelde ilk bir saatten sonra dersi terkedir Henry ve ne hocalarıyla, ne de diğer öğrencilerle iyi geçinemez. Özellikle de edebiyatla ilgilenen öğrencilerden nefret eder.

 Üniversitede bir edebiyat dergisi çıkaran öğrencileri aşağılayan bukesi, çoğu zaman doçentlere haftada 30 yazı teslim eder ve bu çok yazma özelliğini ileri yaşlarda da korur.

 1 Eylül 1939´da Almanya Polonya’ya saldırır ve ılı. Dünya savaşı başlar. O sıralar okulda kışkırtıcı olarak adlandırılan bukesi, Hitler’e olan sevgisinden bahseder. Buna rağmen bugüne kadar asla

Bilinmez Bukowski’nin bir Nazi olup olmadığı.

 Haziran 1941´de, kendi isteğiyle mezun olmadan okulu bırakır. Aralık’ta Japonlar parla har Bor’a saldırır ve Amerika birleşik devletleri savaşa katılır…

 Okulu bıraktıktan sonra geçici küçük işlerle su üstünde kalmaya çalışır Henry.

Edebiyatta; kadınlarla ve hayatın her alanında ne yaşadıysa onu işleyen Bukowski’nin kahramanları unutulanlar ve tutunamayanlar olur genellikle tıpkı kendisi gibi.

 Bir şeyler yazarken fonda müziği, masasının yanından da 6´li paket birayı eksik etmeyen bir Henry oturur daktilonun başında…

İlk kez bir dergide yazısı yayınlandığında ise Charles bukesi ismi basılır, çünkü Henry ismini siler artık, kendisi için bambaşka bir hayatın başladığını düşündüğü için…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Anıl Boduç Arşivi