Hepimiz ölü seviciyiz!

Geride bıraktığımız her an ölü bir zamandır. Ve ölü zaman içersinden ne hayatlarımızı anlamlandırabiliriz ne de anı yaşabiliriz. An yaşanmadan bir başka ana da anlam katamayız. 

Ölü sevicilikte üzerimize yok... Ölü sevici bir toplumuz. Ölü sevici bir toplumun ölüsevici çocuklarıyız.
İlişkilerimize bir bakın. Kullandığımız cümlelere, anlam katmaya çalıştığımız şeylere bakın. Kültürden, siyasete, etnik kimliklerimizden inançlarımıza kadar söylenenlere ve söylediklerimize bir bakın.
Bakabildiğinizde, nasıl da ölü seviciliği yücelttiğimizi göreceksiniz.
****
Bu coğrafyanın en önemli sorunu geçmiş zamanın içinde yaşamamızdır.
Hangi inanca, hangi etnik kimliğe, hangi ideolojiye, hangi zihniyete ve nereye ait olduğumuzun önemi yoktur.
Önemi olduğunu dayatıyorlar bize.
Aidiyetimiz olmadığında anlamsızlaşacağımızı öğretiyorlar. Öğretilen şey; sadece doğdumuz andan itibaren değil, anne ve babalarımızdan geçen özelliklerimizle besleniyor.
Hepimiz birbirimize benziyoruz.
Geçmişin anıları ile yaşıyoruz. Ölü zamanların takipçilerine dönüşüyoruz.
İster olumsuz isterse olumlu olsun.
Düşmanlıkları da, hesaplarımızı da, kinlerimizi de anın içine taşıyarak hem kendimize hem de etrafımızdakilere zindan ediyoruz.
Yaşadığımız her şey anın içinde kalmıştır, takılmayalım, orada kalmayalım...

Düşünün, bir önceki anda bir tartışma yaşamışsınız.
Ya da onurunuz kırılmış.
Veya kandırılmışsınız.
Tartışma yaşadığımız, onurumuzun incindiği; babamız, kardeşimiz, çocuklarımız, eşimiz, sevgilimiz, dostlarımız, arkadaşlarımız, tanıdıklarımız, iş arkadaşlarımız vs. olabilir.
Halbuki her şey o anın içersinde olup bitmiştir.
Ve o anın içersinde kalmıştır.
****
Yaşadığımız olumsuzluk bizim tercihimizdir.
Ve çok şey katmıştır hayatımıza.
Ve o yaşadığımız şey hayatımızda başka birşeyin önünü açacaktır.
Kötü olarak bakmayıp yaşadığımız şeye, hayatımıza zenginlik kattığının idrakına    varmak gerekir.
Bazen yaşadığımız şeye şükür etmek ve anlam katmamız gerekir.
Çünkü o şey hayatımızın anlamıdır. O anı yaşamadan pişemezdik. Kendimiz olamazdık.
****
Hayatı anlamamız için, pişmemiz için yaşadığımız şey bir deneyimdir.
Ve herşeyin ama her şeyin yaşanmasının nedeni kendimdir.
Yaşadığımız şey bizim için olumsuzluk ise, yapmamız gereken; lanet etmek, kızmak, kin gütmek, çaresizlik hissetmek değil, 'tüm olumsuzluklarda beni buluyor' kaderciliğinden kurtulmaktır. 
O yaşadığımız şeye anlam yüklemektir, asıl olan.
Olumlu olan şeyin bile olumsuzluğa dönüştüğünü, olumsuzluğun olumluluğa dönüştüğünü görmedik mi, yaşamadık mı? Sadece kendimize değil, etrafımızdaki diğer insanların yaşadıklarına bir bakın.
Kötü ve iyi dediğiniz şeyler nasıl da yer     değiştirivirler bir başka zamanın içinde...
Nasıl da kötü gördüklerimiz iyiliğe, iyilikler kötülüğe dönüşüverir.
****
Yazıyı okuyorsanız. Duyuyor gibiyim.
Sanki sen öyle mi yaşıyorsun?
Polyanacılık oynuyorsun.
Hayat öyle değil.
Gerçeklerle yüzleş. Daha neler neler...
Evet duyuyorum sizi.
Doğru söylüyorsunuz.
Ancak bize dayatılan, öğrendiğimiz şey doğru değil.
Öyle düşünmemiz istendi bizden.
Öyle inanmamız.
Öyle bakmamız...
Düşmanlıkları sürdürmek ve oradan 
beslenmek gereği öğretildi bize.
Yaşayarak da beslendi.

Zaman akıyor mu yoksa
Biz mi zamanın içinden akıyoruz?


Düşünelim sadece bir anı düşünelim.
Zaman akan bir şey mi?
Yoksa biz zamanın içinden mi akıyoruz?
Ya da zamanın bir yerinde aynı anda doğup büyüyor ve ölüyor muyuz?

Sorulara farklı yanıtlar verebilir soruları çoğaltabiliriz.
Ancak bu satırları okurken var olan anın içinden geçiyor ve yaşıyoruz.
Yazıyı okup bitirdikten sonra başka bir zamana doğru akacağız.
İşte geride kalan, tükettiğimiz zaman ölü bir zamandır.
Oraya dönemeyiz, tekrar yaşayamayız.
Yaşamak istesek de, o an o zaman değildir.
Ölü bir zamanın üzerinden neden okuyoruz ki hayatı.
Yaşadığımız anda kalan şey, gerekli olduğu için yaşamışızdır.
Ve en önemlisi kendimiz istediğimiz için yaşanmıştır.
****
Onun içindir ki, geçmişe takılıp kalanlar bireyler, toplumlar geleceğe yürüyemezler.
Geçmişin ölü seviciliği üzerinden hayatlarımızı şekillendiremeyiz.
Ölü sevicilik üzerinden bulunduğumuz ana anlam katmaya çalışmaktan vazgeçmeliyiz.
Ölü zamanların ölü çocuklarına dönüşmek tüm ilişkilerimizi negatif yapıyor ve ölü sever yapıyor her birimizi.
Ölü sevicilikten bulunduğumuz ana gelemiyoruz.
Ve hayatın anı içersinde; hayatın anlamını anlayamadan, kavrayamadan ölüveriyoruz.

****
Halbuki, hayat anı keşfetmektir.
Anın zenginliğini, anlamını duyumsamaktır.
Anın içindeki hazzı, mutluluğu yakalamaktır.
****
Ölü sevicilikten kurtulduğumuz anda hayatın gerçeğini fark etmektir.
Sahi sizde mi ölü sevicilik mi yapıyorsunuz?
Ve bunun üzerinden düşmanlıkları 
büyütüyor ve öyle mi yaşıyorsunuz?
O zaman yazık size, hayatı ıskalıyor ve hayatın asıl anlamını fark edemeden 
ölüyorsunuz.
Ölü sevicilik yapan herkes, yaşadığını zanneden ölülerdir. 
Yazık... 

Son söz: Bugün yaşadığımız her şeye bir bakın. Ölü sevicilik üzerinden bugünkü tartışmalara anlam katmaya çalışıyor ve oradan aidiyet hissediyoruz. Sonra da geleceğe yürüdüğümüzü zannediyoruz. 
Geçmişe takılarak, ölü sevicilik yaparak bırakın geleceği, anı ıskalayarak geleceği de geçmiş ana mahkum ediyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Tarakçı Arşivi