Her şey aslına döner...

Ahmet KAYA, Nevzat ÇELİK’in şiirini yorumladığı şarkısında, “Toprak olmak ne garip şey anne” diyordu.
“Toprak olmak” en büyük gerçek hem de kimsenin hayalini bile getirmek istemediği gerçek değilmiydi? 
Düşündükçe bir başka anlamsızlaşıyor boş anlamsız, amaçsız ve sevgisiz yaşamak…
Yaşarken ve herkesin ölümü kendi için yok gibi bir şeyken öze dönüşün toprağa olacağını kim     düşünmek ister ki?
Toprağa, tabiata karışmak öze dönüştür aslında. Evrim geçirip sonrasında toprak olarak yaşamayı
düşünmek bile çok garip bir duygu…
Dünya’daki canlı yada cansız her şeye ve herkese ben varım,“Ne yaparsan yap kural benim, güç benim, düzen benim ve eninde sonunda ne olursan ol benim gerçeğimle bütünleşeceksin”… diyor toprak.
Asıl irdelenmesi gerek konu ise yaratılmış canlıların en akıllısı olan insan oğlunun bu gerçeği yokmuş gibi görerek sonsuza kadar asla sahip olamıyacağı zevkin, sefanınin ve çeşitli meteryallarin peşinde ömrünü tamamlamayı neden olması gereken yaşam tarzı olarak görmesidir.
Ulaşılmaz zenginliklere sahip olan kudretli insanlar kaçınılmaz son olan özlerine yani toprağa dönüşmediler mi? 
Sonsuza kadar yaşayamayan İmparatorluklar, Medeniyetler, Dünyayı yönetmiş sonrasında yok olmuş ülkeler tarihin sonsuzluklarında kaybolup gitmediler mi?
Öyle ise bu hırs, Bu tahammülsüzlük, bu savaşlar, Bu sevgisizliğe anlam katacak nasıl     bir gerekçe olabilir ki?
Biraz düşünün derim…  
Hayatınızı anlamlı, insanca, sevgiyle yaşamaya yönelik bir şeyler yapın çünkü bilin ki bir daha asla insan olamayacaksınız?...
Çünkü ne olursa olsun herşey eninde sonunda aslına döner…
Hintli bir usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. 
Bir gün çırağını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyler. 
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. “Tadı nasıl ?” diye soran yaşlı adama öfkeyle “acı” diye cevap verir. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. 
Sessizce az ilerideki gölün kıyısına oturur ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. 
Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından  akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar: “Tadı nasıl?”  “Ferahlatıcı” diye cevap verir , genç çırak. “Tuzun tadını aldın mı? ” diye sorar yaşlı adam, “hayır” diye cevaplar çırağı. 
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: “Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır nede çok. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.”
VESSELAM

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Remzi Tanış Arşivi