Her şey çok güzel olsun!

Yenilenen İstanbul seçimleri sonrası farklı kanallardan çok değişik değerlendirmeler yapılmaya başlandı.
Öncelikle doğrudan muhataplarının yaptığı açıklamalara baktığımızda sonuçları üzerinde hiçbir tartışma yapılmayacak bir seçim olduğu açık.
Seçim yasaklarının kalkmasıyla birlikte Cumhur ittifakı adayı Binali Yıldırım’ın basının karşısına çıkıp yenilgiyi kabul eden konuşması, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimi kazanan Millet ittifakı adayı Ekrem İmamoğlu’nu kutlayan yazılı açıklaması demokrasi adına olumlu     gelişmeler.
İstanbul’un mazbatası elinden alınmış, seçilmiş belediye başkanı İmamoğlu’nun seçim sonuçlarıyla ilgili, kimseyi ötelemeyen, toplumun tümünü kucaklayan, barış ve sevgiyi öne çıkaran konuşması toplum olarak özlediğimiz, beklediğimiz tavırlardı.
Kuşkusuz Ekrem İmamoğlu’nun muhalefet adayı olarak 25 yıl sonra belediye başkanlığını kazanmasıyla ne işsizlik, ne yoksulluk ne de yolsuzluk bir çırpıda sona ermeyecek. Ancak demokratik yollarla bir iktidar değişikliğinin mümkün olabileceğini göstermesi açısından tarihsel öneme sahip bir durum.
Şimdiye kadar ”biz ne yaparsak yapalım, bunlar iktidardan gitmez, sandıkla sonuç alınmaz” diyenlerin, kolaycı çözüm peşinde koşanların, çözümü demokrasi dışı yollarda arayanların yanıldıklarının kanıtlanması açısından çok büyük öneme sahip bir seçim oldu.
Daha da önemlisi, halkın öngörüsüne, sağduyusuna inanmayanlar bir kez daha yanıldıklarını gördüler. 
Her şeyin en iyisine, en güzeline layık halkımız, siyaset arenasında bir kez daha çok önemli bir ders vermiş oldu.
Seçim sonuçlarından anlaşıldığı üzere, AK Parti tabanından da azımsanmayacak ölçüde Ekrem İmamoğlu’na oy verenler var. Bu durum; “AKP tabanı koyun sürüsü gibi, Reis nereyi işaret ederse oraya gider” diyen kibirli modernistlerin savını çürütmüş oldu.
Her fırsatta AK Partiye oy veren vatandaşları aşağılayan, ötekileştiren elit kesime de de önemli bir ders verildi.
Demek ki; kutuplaştırıcı dili bırakıp, toplumun her kesimini kucaklayan, halkta karşılık bulan söylem ve projelerle ortaya çıkınca “her şey çok güzel olabiliyor.”
Bu pencereden baktığımızda CHP içerisindeki; kendisini ülkenin sahibi, devletin koruyucusu, kendisi gibi olmayan herkesi de düşman gören statükocu kesime çok önemli bir mesaj verilmiştir.
Aynı keza; iktidara ve AK Parti çevrelerine, özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da sarı değil, bu kez kırmızı kart gösteren halk, bu kesime de önemli bir uyarıda bulunmuştur.
Öyle sanıyorum, yakın zamanda partili cumhurbaşkanlığı sistemi yeniden tartışmaya açılacak. Tüm halkın başkanı olması gereken birinin aynı zamanda bir partinin genel başkanı olarak tarafsız kalmasının mümkün olamadığı bu seçimlerde daha net görüldü.
Bu seçimlerin en çok üzerinde durulması gereken konularından biri de HDP’ nin ısrarlı ve kararlı tavrı oldu.
İktidar çevresinin Abdullah Öcalan yoluyla muhafazakar Kürt seçmenleri etkilemek ve HDP içerisine nifak sokmaya yönelik algı operasyonu da ters tepti.
Selahattin Demirtaş; dik duruşuyla, ilkeli tavrıyla bir kez daha yalnızca Kürt seçmenlerin değil, demokrasi yanlısı herkesin takdirini ve gönlünü kazandı.
Şimdi HDP de bu sonuçlar üzerinden yeniden kendini sorgulama, siyaset tavrını ve tarzını gözden geçirme ihtiyacı hissedecektir.
HDP kadroları, bu sonuçlardan sonra müthiş bir moral- motivasyon desteği ve yeniden Türkiye partisi olma iddiasını     sürdürme olanağı buldu.
Tüm bu değerlendirmelerden yola çıkarak bir özet yapacak olursak;
Türkiye de barış dilini öne çıkaran, demokrasiyi ve özgürlükleri, adaleti önceleyen bir siyaset dili ve tarzı oluşmaya başlamıştır.
Başta siyasi partiler ve seçim yasaları olmak üzere toplumun demokratikleşmesi, özgürlüklerin genişletilmesi, yargının özgürleştirilmesini hedef alan bir yeni anayasaya ihtiyaç olduğu bir kez daha görülmüştür.
Sivil, askeri ya da bürokratik vesayetin toplumda karşılığı kalmamıştır.
Halk iradesinin üstünde hiçbir güç kabul edilemez.
Siyaset kurumunun yaşadığı kirlilikten kurtulması, yeniden güven tazelemesi için yeni siyasi aktörlere ve zihinsel dönüşüme her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır.
Seçim kampanyaları boyunca çok sık tekrarlanan “her şey çok güzel olacak” talebinin yerine gelmesi için de kişisel hırs ve çıkar beklentilerinden arınmış, demokrasiyi içselleştirmiş, siyaseti bir meslek olarak değil, görev olarak yapmayı hedefleyen, ilkeli, inançlı siyasetçilere fırsat vermek gerekir.
Türkiye’nin çok hızla normalleşmesi gerçeğinden hareketle dileğimiz odur ki;
“Her şey çok güzel olsun”
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi