İdlib'de savaşın eşiğine geldik... İdlib krizi uzamamalı...

Dün gece Türkiye belki de tarihinin en acı anını yaşadı.

Onlarca vatan evladını bir anda şehit verdi.

Suriye'nin İdlib bölgesinde mehmetçiğimize savaş kanunları ihlal edilerek hava saldırısı düzenlendi.

Resmi açıklama Hatay Valisi Rahmi Doğan'dan geldi. Vali Doğan, İdlib'te 33 askerin şehit olduğunu 34 askerin de yaralandığını açıkladı.

Şehit sayısının daha fazla olduğu yönünde iddialar var.

Ne fark eder.

33 şehit 34 ağır yaralı sayısı az mı?

Son yıllardayı bırakalım vatanın bir karış toprağını savunmak için birçok cephede savaştık.

Fakat.

Belki de ilk defa bu kadar alçakça, bu kadar savunmasız, bu kadar kalleşce bir saldırıya maruz kaldık.

Sadece kalmadık, kala kaldık...

*

Peki bu kayıpları neden yaşıyoruz?

Yaşamalı mıyız?

ABD yaptığı açıklamada 'Türkiye S-400’den vazgeçledir' diyor.

NATO sonuna kadar Türkiye'nin yanındayız diyor.

Rusya'dan daha önce alışık olduğumuz yanıltızı açıklamalarından; "Rus Hava Kuvvetleri, Türk askerlerinin vurulduğu alanda operasyon düzenlemedi" şeklindeki ifadeleri yanı sıra.

Alandan çekilmeyeceklerini de açıklıyor.

Ayrıca; Reuters’ın Interfax ajansından son dakika gelişmesi olarak aktardığına göre Rusya Donanması’na bağlı Karadeniz Filosu, iki savaş gemisinin Suriye kıyılarına doğru yola çıktığını duyurdu.

Gemilerin üzerinde Kalibr kara saldırı ve gemisavar seyir füzeleri bulunduğu belirtiliyor.

Rusya'ya ait 2 savaş gemisinin İstanbul Boğazı'ndan geçtiği duyuruldu.

*

Durum bu kadar ciddi iken Türkiye ise bu saldırılara karşı misli ile cevap verildiğini, verilmeye devam edileceğini ve Suriyeli sığınmacıların Avrupa'ya geçişini engellememeyecekleri kararı aldığını açıkladı.

İblid'e neden girdiğimizi, orada ne yapmaya çalıştığımızı tam olarak bilenimiz veya anlayanımız var mı?

Açıkçası ben çok emin değilim bildiğimden ve anladığımdan.

*

Uzun yıllar PKK gibi terör örgütü ile savaşan ordumuz son yıllarda ise Güneydoğu'da birçok hareket düzenledi.

Bunlardan çok az kayıpla da çıktık.

Aslında bu çıkarmalar mehmetçiği belki de atramanlı tutuyordu.

Gittik borçla S-400 aldık.

ABD ve Rusya arasında zaten belirsizlik yaşayan dostluğumuza bir bahane daha yaratmış olduk.

Oysa tarihimiz boyunca batıdan çok Rusya ile savaşmıştık.

Ruslarla ne zaman savaşsak Batılı ülkelerin hep kârlı çıkacağını hesaba katmamıştık.

Ve 03 Ocak 2020’de Libya’ya asker göndermeye izin veren tezkereyi onayladık.

Libya’da Rusya’nın karşısına dikildik.

Şu an İdlib’de Esad güçleriyle ama aslına bakarsanız Rusya ile karşı karşıyayız.

Son saldırıdan sonra da neredeyse savaşın eşiğine geldik.

Bu gerginlik sürer ve uzarsa ilerleyen dönemde Türkiye-İran ilişkilerinin de bozulması kaçınılmazdır.

*

Tamam son yıllarda milyonlarca göç dalgasına maruz kaldık.

Bu göç dalgasının sürmesinden endişeliyiz.

Suriye’nin 15'den fazla eyalete bölündüğü, her eyalette bir birinden bağımsız orduların olduğu, 10 binin üzerinde başka ülkelerden gelen cihatçı savaşçılarında olduğu biliniyor.

Aslında o kadar hassas durumlar söz konusu ki.

Doğrusu biz burada kalem oynatıyoruz ama devleti ve hükümeti yönetenlerle ilgili de empati yapmak gerek.

Bir tarafta dost mu düşman mı emin olmadığımız ABD.

İsrail'i sürekli tehdit eden İran'ın Suriye’de etkin olmamasını istiyor.

Diğer tarafta buraların ağası benim rolündeki Rusya ben varken Suriye'ye kimse müdahale edemez diyor.

Öte yanda Türkiye’yi baypas ederek Akdeniz’e ulaşan bir enerji koridoru açma niyeti olan İran.

Tabi yıllarca savaştığımız ve bölgede bulunan Kürt grupların da desteğini alan PKK, PYD gibi başımızın belaları.

Anlayacağın İdlib tam bir ateş çemberi.

*

Bu çemberden nasıl daha az hasarlı çıkarız doğrusu kestirmek güç.

Örneğin;

Türkiye-Rusya-İran ilişkilerinin düzelmesi ve İdlib krizine çözüm bulma adına sembolik Rusya, PKK ve PYD bürolarını kapatabilir.

İdlib bölgesinde Suriye’ye gelen yabancı savaşçılar için geniş bir bölge bırakılabilir.

Bu savaşçılar düzenli bir şekilde eritilene kadar bölge Rusya, Türkiye ve Suriye tarafından denetim altında tutulabilir.

*

İktidarda yirmi yıla yakındır Adalet ve Kalkınma Partisi var.

Aslında ben açıkçası iktidarı devletin yönettiğini hep düşünmüşümdür.

İktidar partisi değişse ülke politikaları da değişir mi inanın çok emin değilim.

İktidar vatanın savunmak için bu teskereler şart diyor.

Muhalefet bir hiç uğruna vatan evlatlarımızı şehit veriyoruz diyor.

1920 yılında; “Memleketimizin ellide biri değil, her tarafı tahrip edilse, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan savunma ile meşgul olacağız.” Sözünün sahibi Mustaf Kemal Atatürk bugün yaşasaydı ne derdi bilmesek de aşağı yukarı kestirebiliyoruz diyeceklerini.

İblid'de var olmakla memleketi savunmanın ne alakası var diye konuya yaklaşanlar da olabilir belki.

Buna da diyeceğimiz yok.

Diyeceğimiz şu.

Bir yolu olmalı ve savaşlar olmadan tüm sorunlar çözülmeli.

Veya devletleri hükümetleri yönetenler vatanın bir karış toprağını savundukları gibi, attıkları her adımda, vatanın her evladını da düşünerek hareket etmeli...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Mert Arşivi