İki siyasi mahkum; Kılıç ve kalem

Düşünmenin, daha doğrusu düşüncenin dile getirilmesinin suç olduğu  geçmişten günümüze var olan bir sorun. Her gelen hükümet kendisine zarar vereceği korkusuyla kalemin gücünden korkmuş ve her dönemde bunu baskılamaya çalışmış.

Basın tanımını mı değiştirsek acaba? Basın deyince, bastırılacak şey akıllara geliyor sanırım!

Sokak röportajları yapanların engellenmeye çalışıldığını görüyoruz. Televizyonda, gazetedeki köşelerinde iktidarın hoşuna gitmeyen konuları yazanlar hakkında derhal soruşturma açıldığını hep beraber izliyoruz.

Şimdi biraz tarihi bilgilerimizi tazeleyip, basına sansürün uygulandığı istibdat dönemini hatırlayalım. Çünkü, geleceği görmek ve anlamak için biraz geçmişi bilip dersler çıkarmak lazım.

            ***

İstibdat’ın Türk Dil Kurumunda (TDK) yapılan tanımı şöyle; “Uyruklarına herhangi bir hak ve özgürlüğü tanımayan sınırsız monarşi, despotluk. Diğer bir ifade ile zorbalıkla yönetilen bir sistem”

Tevfik Fikret, İkinci Abdülhamid döneminini eleştirdiği, yaşanan baskıcı dönem de sessiz kalan İstanbul'u eleştirdiği “SİS“ şiirinde şu satırlara yer verir;

“Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasi mahkum / ey bilgi ve edebiyatın nasibi, ey unutulmuş yüz ...”

            ***

İstibdat dönemini eleştiren yazarlardan Mehmet Akif Ersoy’da, “Gölgesinden bile korkup bağıran bir ödlek / 33 yıl bizi korkuttu “Şeriat!” diye...” yazar ve başka bir şiirinde şu satırlarla Abdülhamid’e serzenişte bulunur;

“Babalarından övülecek işler bekleyen çocukları utandırdın / Ne yüce bir kavim idik, yazık ki sen geldin sefil ettin / Bütün gelecek ümidini artık imkansızlaştırdın / Rezil olduk! / Sen ey kabus-i huni, sen rezil ettin / Gayret eden bir pak alın her kimde gördünse / Bu bir canidir dedin sürdün, ya mahkum eyledin hapse / Hafiyelerini vekil edip her vicdana, her hisse / Düşürdün milletin en kahraman evladını ümitsizliğe / Ne lanetlisin ki rahmetler okuttun ruh-i iblis’e”

***

İkinci Abdülhamid’in hüküm sürdüğü bu dönem, 1878 yılında başlar ve 1908 yılında İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesine kadar sürer. Abdülhamid’in baskı ve yasakları tam 30 yıl devam eder. Herkes herkesi ispiyonlar hale gelmiş ve jurnalcılık teşvik edilmiştir.

Diğer maddelerden bir kaçı da şu şekilde belirlenmiştir;

-Padişah İkinci Abdülhamid’i eleştirmek yasaklanmış,

-Padişahın yaptığı işi, icraatı eleştiren gazeteler, kitaplar, dergiler toplatılmış,

-Devlete karşı işlenecek suçları önlemek amacıyla, halk arasında dolaşıp aldıkları bilgileri padişaha iletmekle görevli bir “hafiye ordusu” kurulmuş.

            ***

İkinci Abdülhamid, basın özgürlüğünün kaldırılmasına gerekçe olarak şöyle buyurmuş;

“Bizim memleketimizde halk henüz çok saftır. Çok az okumuştur. İnsanlarımıza çocuk gibi davranmak zorundayız. Aileler ve eğitimciler gençliğin elinde zararlı yazıların bulunmamasına özen gösterdikleri gibi, biz de halkın zihnini zehirleyecek herşeyi ondan uzak bulundurmalıyız.”

Bu kadar baskıcı bir dönemde, ekonomik durumun da kötüye gitmesi sonucunda İkinci Meşrutiyet ilan edilmiş ve bu dönem sona ermiş.

***

Halkı bilinçlendirmek, daha fazla okumasını ve eğitilmesini sağlamak konusunda programlar hazırlamak yerine, tam tersi politikalar yürütüp yasakları dayamak, yazarları çizerleri sindirmek elbette daha kolay bir yöntem!

Özgür bir basına sahip olabilmek için, önce toplumun özgürleşmesi lazım ki, o da ancak araştıran, sorgulayan, eğitimli bir halka sahip olduğumuzda gerçekleşecek.

           

Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi