İktidar pusulayı şaşırdı! Saldım çayıra, mevlam kayıra...

2021 yılını değerlendirmek için geriye dönüp baktığımızda bizi umutlandıracak, olumlu tek bir olay ya da gelişme ne yazık ki yok.

Farklı spor branşlarında sporcularımızın kazandıkları az sayıda uluslararası başarı dışında övünerek not düşebileceğimiz hiçbir başarı öyküsü olmaması bir yana mutfaktaki yangın iktidarı hayli zor duruma düşürdü.

Çağdaş, demokratik bir ülkede olsa bu kadar başarısız uygulamalar, yolsuzluk, hukuksuzluk, adam kayırmacılık sonunda iktidarın yönetimde kalma şansı olmazdı.

Ama bizde 20 yıldır ülkeyi yöneten iktidar, daha doğrusu tek adam yönetimi öylesine pervasız davranıyor ki, yapılan algı çalışmalarından ötürü neredeyse ülkeyi uçurdukları, dünyanın en iyi ekonomilerinden biri oldukları söylemlerine inanacağımızı düşünüyorlar.

Ekonomi eğitimi almamış bir Hazine ve Maliye Bakanı, diploması tartışmalı bir Cumhurbaşkanı, denetime kapalı bir kabine, Ana Muhalefet Partisi liderine bile bilgi vermeyen sözüm ona özerk kamu kuruluşları, altına imza attığımız uluslararası sözleşmeleri bile bir gece ansızın iptal eden bir yönetim anlayışıyla Türkiye, dünyada da giderek yalnızlaşmaya başladı.

Ekonomideki kötü gidiş, her gün artan enflasyon, işsizlik, bürokrasideki çürüme ve yargıya duyulan güvensizlik sonucu artan tepkileri gören iktidar, kısmi iyileştirmeler yaparak görece bir rahatlık sağlayarak ardından bir baskın ya da erken seçim düşünüyordu.

Faiz sebep, enflasyon sonuç” gibi tüm ekonomi kuramlarını yok sayan bir iktisat teorisi ortaya atan ama merkez bankasında tutulan tüm dövizleri satarak bile döviz kurunun önünü alamayan iktidar, yağmur gibi zamlara karşı da sonunda dine sığınmak zorunda kaldı.

Sanmayın ki biz yapıyoruz, bunları bize Allah yaptırıyor” diyen bir İçişleri Bakanı, “nas ortada dururken sana bana ne oluyor” diyen bir Cumhurbaşkanıyla dini referansları öne çıkaran bir zihniyetle ülke hızla sonu belirsiz bir karanlığa sürükleniyor.

Bu durumda tek çareyi geçici kimi iyileştirmelerle halkın tepkisini azaltarak yapılacak bir erken seçimde gören Erdoğan bununda halkı tatmin etmediğini görünce bu fikrinden de vazgeçti.

Şimdi 2023 yılında yapılacak bir seçime kadar her türlü sindirme, korku, algı yöntemleriyle yönetmeye devam edip, her ne pahasına olursa olsun yeniden seçimleri kazanmanın, iktidarını sürdürmenin hesaplarını yapıyorlar.

Daha dün açıklanan TÜİK’in enflasyon rakamlarına bile kimse inanmadığı gibi memura ve emeklilere yapılacak zamların daha şimdiden enflasyona yenik düştüğü ortada.

En tehlikelisi de kimi manevi değerleri kullanarak toplumu kutuplaştırma, bazı kesimleri düşmanlaştırma, dini referanslardan yola çıkarak laik değerlere yapılacak saldırılar.

Oysa kendi açıklamalarından öğreniyoruz, en çok da İmam Hatipliler arasında olmak üzere gençler giderek deizme kayıyorlar.

Yani İslami kuralları öne çıkararak insanları daha uzun süre oyalamanın mümkün olamayacağını da görüyorlar.

Faiz haramdır” diye fetva verdirdikleri din adamları, cemaat önderlerine de kimsenin inanmadığını gören iktidar tam da yazının başlığında olduğu gibi gerçek anlamda pusulasını şaşırmış durumda.

Toplumun bu kötü gidişe karşı tepkisini örgütleme konusunda muhalefetin şu ana kadar kayda değer bir hata yapmamış olması da iktidarın psikolojisini bozuyor.

Başından beri muhalefet bloğunu çatlatmak, liderler arasına nifak sokmak için müthiş bir algı çalışması yapan iktidar bu konuda da amacına ulaşamadı.

Uzun vadeli politikalar yerine günlük, anı kurtarmaya yönelik taktiksel adımlar atan iktidarın içinden de çatlak sesler gelmeye başladı.

Daha şimdiden saraya yakın çevrelerden yüzlerce kişinin farklı ülkelerde mülk satın alarak vatandaşlık hakkı elde ettikleri biliniyor.

İktidarın nimetlerinden yeterince yararlanamayan kimi kesimlerin de mızıkçılık yapmaya başladığı iddialar arasında.

Olası bir iktidar değişikliğinde yapılan hukuksuz, uygunsuz karar ve uygulamalar yüzünden hesap verme korkusu bürokraside de bir panik havası oluşturmaya başladı.

Tüm bu gelişmeler iktidarı daha bir pervasız, hukuk tanımaz, otoriter yönelimlere itiyor.

Boğaziçi protestoları sırasında tutuklanan öğrenciler neredeyse bir yıldır hapiste tutulur, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarında tüm uluslararası normlar hiçe sayılırken, HDP ilçe binasına saldıran, insanları yaralayan kişi ilk fırsatta serbest bırakılıyor.

Görünen o ki, bu iktidar hesap vermekten korkuyor.

Görünen o ki, bu iktidar yönetimi bırakmamak için her yolu denemeye kararlı.

Ancak bir gerçek daha var ki, bıçak kemiğe dayandı.

Bu halkın artık açlığa, yokluğa, işsizliğe, zamlara tahammülü kalmadı.

Dünyanın hiçbir yerinde de halka rağmen halkı yönetmek mümkün olmamıştır.

Halkın iradesini yok sayan, ne yaparsa yapsın, sonunda iktidarı halka bırakmak zorunda kalmıştır.

Yani demem o ki, “egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi