Utku Kızıltan

Utku Kızıltan

İlk insanlar ve çevre

İnsanoğlu yaratılışından sonra çeşitli evrelerden geçti. İlk zamanlar diğer hayvanlar gibi, doğa ile barışık başlayan yaşamında, ağaçlardan, yerlerden bitkiler, meyveler, yumurtalar toplayarak, avlanarak beslendi. Sonra tarımsal devir başladı. Yerleşik yaşama geçti. Bazı hayvanları evcilleştirerek hem işlerinde kullandı, hem de etinden derisinden faydalandı. Böylece daha az riskli, daha kolay, daha konforlu bir yaşama geçmişti. Bu konfor da tatmin etmedi, daha lüks yaşam isteğinin körüklediği Sanayi Devrimi geldi. Yanında da Çevre Sorunlarını getirdi. Bu sorun öyle bir canavar oldu ki zapt edilemez, hükmedilemez şekilde büyüdü. 
Doğayı mahvettikçe daha çok para getirdi. Para hırsıyla beslenen bu canavar devletlerin sınırlarını aştı küreselleşti, yani dünyayı sardı. Çernobil'de bir nükleer santral kazası, on yıl sonra Türkiye'de kanser patlamasına sebep oldu. Gelişmiş ülkelerin baca gazları global ısınmaya sebep oldu, dünyanın iklimleri değişti. Hal böyle olunca ülkelerdeki çevre politikaları farklı, farklı hedeflere yönelmiş olsa da vatandaşların sağlıklı bir çevrede yaşamalarının sağlanması, çevre değerlerinin korunup geliştirilmesi ve bu konunun devletlerarası ele alınması gerekti. Rio Konferansı, Habitat Toplantıları gibi onlarca uluslar arası toplantılar yapılırken, Türkiye'de de konu Anayasa'lara girdi. 1961 Anayasası'nın 49. maddesi, "Devlet, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşamasını sağlamakla ödevlidir" derken, 1982 Anayasası'nın 56. maddesinde "Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. 
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir." Dendi. Görüldüğü gibi istenen düzeyde olmasa da çevre bilincinde gelişmeler olmaktadır. Ancak yasalara girmesine rağmen vatandaşlar tarafından aynı önem ölçüsüne erişememiştir. Çevre gibi önemli bir konunun vatandaşlar tarafından dikkate alınmasının en önemli dayanağı şüphesiz ki basındır. 1990'lı yılların ikinci yarısında ülkemizde medya, iş adamıyla politikacıların çıkar ilişkilerini düzenleyen aracı kurum haline geldi. Görsel yayın organımız televizyonlar ise tam bir dedikodu kumkuması ve diziler serisi. İnsanlarımız öyle bir afyonlandı ki, dünyanın en önemli hadiselerinin; bilmem kimin selülitleri, bilmem hangi mankenin artık kiminle yattığı, bilmem kimin göğüs silikonlarını yenilettiği en çok verilen, izlenen haberler oldu. Oysa çevre gibi bir konuda soruna sahip çıkılmasının en önemli hareket noktalarından biri de güçlü bir yerel basın ve onun ortaya koyduğu toplumsal bilinçlendirmedir. 2009/ Mayıs Bursa Nilüfer'de 3 gün süreli "Türkiye Sulak Alanlar Kogresi"nden sonra da Rize İkizdere'de Türkiye'de ilki gerçekleştirilecek "Türkiye Su Meclisi Genel Kurulu" yapıldı.
Ben de ilk yönetim kuruluna seçildim. Su Meclisi Tüzüğü hazırlanarak. Su Manifestosu hazırlanıp okundu. Köşe yazılarımı yazdığım topladığım bilgileri paylaşmamı sağlayan yerel gazetemiz Damga'ya, çevre konularına verdiği önem için, bir çevre gönüllüsü olarak teşekkür ediyorum. Ayrıca bu köşe yazılarını internet yoluyla çevremize arz ediyorum. Bu gazeteyi alan okuyucularımızdan rica ediyorum, akşam eve giderken yanlarında götürsünler, eş ve çocuklarının da okumalarını sağlasınlar. İnsanlarımızı ne kadar bilinçlendirirsek doğaya o kadar destek vermiş oluruz. Sağlıklı kalmanız dileklerimle. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Utku Kızıltan Arşivi