İlk kurşun vatan için kadınlar için: Çarşafınıza sahip çıkın!

İstanbul, yağmuru geceden yiyordu. Şehir ıslandıkça ıslanıyor, benim ruh ve hayal dünyamda, günahlarının, en azından zahiri olanlarından arınıyordu..

Nice nice otellerde, nice nice bir artı bilmem kaçlarda, zaniler zevk-ü sefada, bana gelen malumatta, bazı rezil rüsva, milletin malına canına kasdeden alçaklar, malum kadınlardan üçer üçer almış, gündüzden bizim kutsallarımızı pazarlarken, gece de, ete tene karışıp, hazzın bulanık sularında, Mösyö Sade’ye rahmet okutuyorlarmış…

Zanilerden, hırsızlardan, fırsatını bulunca milletini soyan piçlerden azade, geceyi eğitimle geçirdik.

Kadınlar, kadınlar, kadınlar…

Neşet Ertaş Babanın deyimiyle “Onlar insan, bizler insanoğlu” dediği kadınlar…

Gecem gündüzüm, kadınlara hizmetle, eğitimle, destekle geçiyor…

Rezil rüsva olmadan, dünyanın karasına katranına bulanmadan, geçip gidersek bu dünyadan, göçersek, cesedimiz de bir tabuta konur, ardımızda, “tam dört inanmış mümin” yürürse, bilin ki, kadınlar da orada olacak…

Ellerinden öptüğüm kadınlar, elinin emeğini, kışlığını kurutmasını, kayısıyı pekmezi, bu kardaşlarıyla, oğullarıyla, yoldaşlarıyla paylaşan kadınlar…

Bir değil, iki değil, üç değil, şükrü şükran Rabb’ime, yüzü geçti, yüzlere varan kadınları doğrudan, yüzlercesini binlercesini bizdeki ekiplerle, yarım kalmış tahsilleri tamamlatıp, hayata katılmaları için, o şekilde bu şekilde, ama meşru ve masum biçimlerde destekledik…

Mini etekli kızların, oruç tuttuğu, 90’larda fakülte koridorlarında, Ülkücü Kardaşlardan da, omuz yiyordum, devrimci demokratlardan da, tepki…

Yılmadım…

Fark ettiler…

Öğrendiler…

Ulan Gardaş, bu ülke hangimize yetmez?

Rahmetli Deniz Gezmişlerin de, Rahmetli Muhsin Abilerin de, açın okuyun sözlerini…

“Hepimize yeten bir ülkede, insanca, onurumuzla, muhtaçlık çekmeden yaşayabilmek..” dediler..

“Bu ülke, Kürt'üne de Türk’üne de hepimize de yeter. Hem Alevi, Hem Sünniyik gardaş” dediler..

 

Bu birliğin bayrağı, bu devrimci vatanseverliğin, evrensel insanlığın bayrağı..

Zordur bu bayrağı taşımak…

Sol seni vurur. Sağ seni ezer. Ortayolcu oportünistlerr seni bir gün sola, bir gün sağa yazar…

Oysa oportünistlerin yavşaklığında, menfaatperestlik vardır..

Dik durmak yoktur. Hemşehricilik üzerinden malı götürmeceler, mezhepçilkten, meşrepçilikten, etnikçilikten beslenen kör cahillerin, beleşçi yalamaların hepsi birden karşıdır bize…

Sessiz kalamıyoruz Gardaş…

Sessiz kaldıkça, korkak sanıyorlar. Çay kaşığıyla adam öldürülür, mesele eğer ki, nefsi müdafaa, meşru müdaafa ise..

Sütçü İmamların, Saatçi Gökhanların, Gazetesi Hasan Tahsinlerin, İzmir’de, Antep’te, Maraş’ta ilk kurşunu sıktıklarını unutma…

 

Ve o Sütçü İmam ki, O Avşaroğlu Avşar Bertizli Sütçü İmam ki, hem ki sütçü mesleği, hem imam gönüllü, bir insan evladı nasıl olur da, isimsiz isim yapar, meslekleri üzerinden, yiğitliği üzerinden..

Onlar ki, Kadınları korumak için, can baş feda ederek, atıldılar ortaya…

Ölüme sevdalanmak, ama salak bir kahramanlığa değil, onursuz bir cesarete değil, onurun ve cesaretin birleştiği yerde, yaşayan efsaneler oluşur..

 

Bu Milletin, Kürtmeni Türkmeni, Alevisi Sünnisi, hepsi bir hepsi kahraman, hepsi can insanlar..

Bu fakir de, vaktiyle özgürlük adına, iman ve islam adına, inandığı ülkü adına, sokaklarda, bağırdı…

Sadece bağırdım…

Özendim kahramanlara…

 

Hayber Cenk’ini 7 yaşında onlarca defa okursan, kötüyü arıyorsun sokaklarda, buluram, dağ gibi duracağım. Kötüleri gördüğüm yerde, Haydar-ı Kerrar Gayri Ferrar Şah-ı Medan İmam Ali gibi, duracağım…

Battal Gaziler gibi, can vermeye gülümseyerek hazır olacağız.

Vatanı, milleti, sokakları, çocukluğumuzu ve bizi yetiştiren kadınları, bu şekilde sevdik…

An geldi, başörtüsü zulmü başladığında, o zulüm, bu başörtülü kızlarımızı militanlaştırmasın, ismini anmayacağım dili kirli, kendi kirli olanlar, bu kızlarımızı gaza getirmesin, ortalığı kan gölüne çevirecek fitne fesatlara, bu cahil ve gafiller, zemini hazırlıyor bilmeden, buna fırsat olmasın, dedik…
Polis Abilere gidip yalvarıyorduk: “Polis Abiler.. Vatan Millet aşkına sevdalıyız. Bu Kızlar da bu ülkenin çocukları evlatları. Biz araya girelim, siz bize vurun copları ama bu kızlara sopa değmesin, bu kızlar vatana millete devlete, hayata küsmesin” dedik…

Eyüp Savcısı o zamanlar, kimdi bilmiyorum. Sevgili Ağabeyim Ali Özgündüz de olabilir, bir başka savcımız da olabilir.

Kayıtlarında, arşivlerinde, kameralarda vardır, ne yaptığımız ne yapmadığımız.

Eyüp Anadolu İmam Hatip’in Kızlarına, devrin valisi müdahale emri verdiğinde, o polislerden birinin, sessiz ama nasıl derin, ama nasıl kor gibi, ama nasıl yana yakıla, gözünden iri iri yaşlar akıyordu..

Kızlar protesto ediyor, bağırıyor, her geçen saat, çocukluktan sıyrılıyor, genç birer militan havasına giriyorlardı ve buna zemini de, sokaklarda görmediğimiz birileri bilerek hazırlıyordu..

Araya girdik. Polis Abiler bize vurun, bu kızlara vurmayın . Bu masum çocukları, ideolojik militanlığa mecbur bırakmayalım, dedik. Bir avuç serdengeçti, deliydik. Ne Ülkücüydü, ne Milli Görüşçü. Ne solcuydu, ne bir fraksiyona mensup devrimci..

Halkın Çocuklarıydık sadece gülüm…

O polis abilerden ağlayan var ya… Gördüm, tek buldum, yakaladım, sordum…

“Kızım o öğrenciler arasında be kardeşim. Kızımı kovaladım” dedi, ağlayarak…

Onurlu duruşumdur, düşüncenin namusu için, verdiğim emek, yediğim coplar…

Amenna, eyvallah, vesselam…

Lakin, bu sabah, İstanbul’da, 12 Aralık 2021, sabah 08.52’de, sokaklarda 5 çarşaflı kadın. Gedik Sokak, Hakan 2 Sokak, Bağlar Caddesi, Arel Üniversitesi önü, tam beş çarşaflı kadın...

Çarşafın kumaşını iyi bilirim. Kalitelisini de iyi bilirim…

Rabb’i Rahim nasip etmiş, umreye de, hacc’a da gitmiş biri olarak, başörtüsü zulmü karşısında, Zeytinburnu İmam Hatip, Eyüp Anadolu İmam Hatip önlerinde, sağ olsun polis abilerimizden, cop da yemişiz, eyvallah…

Çarşafın kumaşını iyi bilirim..

Bu sabah, 8.52’de, en kaliteli kumaştan, simsiyah çarşiaflı, yüzleri ak pak, besili, iyi beslenmiş, boyca boylu, kiloca en boybir, ayakkabıları, sportif ve vallahi billahi tallahi, kutusundan çıkartmış da yeni giymişler gibi. O derece yani..

Yüksek sesle dileniyorlardı…

“Kardişlerimmmm”

“Ümmeti Muhammed aşkına… Allah aşkına.. Evimde tüpüm yok, çocuklarım üç gündüz aç”

Misler gibi odaklanmış, bir kitap çalışması için emek veriyordum ki bıraktım kağıdı kalemi, klavyeyi…

Açtım ve seslendim: “Bacııı…. Hanım Bacııı”

Dönüp baktı bana doğru. Tam da “Az bekle, çocuklar iniyor yanına.” diyecektim…

Vallahi billahi tallahi, maaşımdan kalan son 900 lirayı da, Rabb’in rahmetine varmış delikanlı babamın, amcamın, adaşım Asker’lerin, rahmete varmış tüm şehitlerimizin, tüm oğulların kızların, ananların babaların ruhu revanına, himmetle hizmetle hürmetle takdim edecektim…

Vallahi edecektim, billahi edecektim, tallahi edecektim. Ruhum mutlu huzurlu, gülümseyecektim…

Ama aynı kadının sesi, dört yol ağzında oturan ben, döne döne, dört yandan aynı sesleri duydum…


NE OLUYO LAN?

Öyle az buz değil, sağlam bir şaşırma. Ben ki, uzman psikolog, ben ki bilmem kaç okul bitirmiş kibirli, şaşırır mıyım öyle, ha deyince…

Şaşırdım Gardaş…

Aynı kadının sesi, aynı kadının sanki birer kopyası, klonu, ikizi, üçüzü, beşizi..

Tam beş çarşaflı kadın, aynı ses tonları, aynı es vermeler, aynı metin tekrarı, aynı uzatmalar, aynı kaliteli kumaştan çarşafları, aynı renk spor ayakkabı…

Hepsi besili, beslenmiş, kan fışkırıyor yanacıklarından derler ya, bal kaymak beslenenlerden..

Vallahi satırlar bir bir doğru, billahi hepsi doğru, kalem namus, namus şeref, şeref iman…

Videolarını çektim gardaş, kaçırır mıyım..?

Polis ablaları da aradım…

Hoş ben polis abileri aramıştım ama, polis ablalar açtı telefonu “Hanfendi böyleyken böyle” dedim..

Hükümetimize karşı, huzurumuza karşı, toplumsal birliğimize karşı, kadınlar üzerinden, çarşaflı kadınlar üzerinden, imanımızı ajite ederek, sabahın 8.52’sinde, beş kadın, dört sokağı parsellemiş, tank keşif kama timi gibi ilerliyorlar.

Anlayan anladı da….

Yaşamın milletimin anaları, can kadınları, oğulları kızları…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Asker Avşar Arşivi