İmamoğlu’nun dili, Binali Yıldırım’ı da etkiledi... “Analarını belleyeceğiz'' diyene de bakın İmamoğlu ile Yıldırım'a da...

İyi şeyler de oluyor ülkemizde. Enseyi karartmamak gerek. Bakın mesela dün AK Parti İBB adayı Binali Yıldırım'dan alkışlanacak bir 'beka' açıklaması geldi.
Yıldırım, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkilileri ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından 31 Mart seçimini "Türkiye'nin bekası" ile ilişkilendirmesine dair değerlendirmede bulundarak şöyle dedi:
"Bu beka tartışmasının yerelde gündemde olmaması lazım. İstanbul’u ve İstanbulluların sorunlarını tartışmamız gerekir. Benim gönlüm razı değil buna. Başından beri ittifaklar arası tartışmalar, seçimi yerelden genele çekiyor. Bunu doğru bulmuyorum. Bu yüzden ısrarla İstanbul’da yerelde kalmaya özen gösteriyorum. Biz devlet başkanı seçmiyoruz, şehri yönetecek kişiyi seçiyoruz. İstanbul’da genel siyasetin, kutuplaşma siyasetinin gölgesinde kalırsak yazık olur, İstanbul adına üzülürüm. Böyle olmaması için de azami gayret gösteriyorum...''
***
Buyurun burdan şimdi.
Alkışlanacak bir açıklama değil mi?
Gerçi Binali Yıldırım da ılımlı siyasilerimizden birisi olarak bilinir ama şunu belirtmeliyiz ki; CHP İBB Adyı Ekrem İmamoğlu'nun, barışçıl, ılımlı, sevecen, kucaklayıcı, iyi niyetli seçim söylemlerinin etkisi vardır bu açıklamada.
Hiç şüphe yok.
Bakın Ekrem İmamoğlu yaklaşık bir aydan fazladır sahalarda.
Meydanlarda.
Alanlarda.
Ağızından bir tane dahi rakiplerini incitici, kırıcı, üzücü açıklaması oldu mu?
Olmadı.
Yani siz elştiri yapabilirsiniz.
Rakibinizin projelerini, hizmetlerini, söylemlerini eleştirerek doğru bulmadığınız yönlerini üsluplu bir dil ile ifade edebilirsiniz.
İlliada aşağılayıcı, kırıcı, itici, üzücü dil kullanmanız gerekmiyor.

Analarını belleyeceğiz!
Dün bir haber de Adana'dan düştü  gündemimize.
Adana Kozan Ak Parti adayı beyefendi açmış ağzını yunmuş gözünü ve benim buradan yazmaya imtina ettiğim; 'Onların hepsinin analarını belleyeceğiz' açıklamasını yaparak güya rakiplerine göz dağı vermiş.
Yine bir ezan tartışması atıldı ortaya.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 8 Mart’ta İstiklal Caddesi’nde düzenlenen Feminist Gece Yürüyüşü sırasında ezanın ıslıklandığına ilişkin iddiaya karşı; “Ezana ıslıklarla, sloganlarla terbiyesizlik ettiler. Bunların tek ittifakı ezan, bayrak düşmanlığıdır” diye konuşmuştu.
8 Mart Feminist Yürüyüş ise şu açıklamayı yaptı:
“8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde İstanbul Taksim’de 17. Feminist Gece Yürüyüşü’ne katılan/katılmaya çalışan onbinlerce kadına uygulanan polis şiddetinin üzeri ayrıştırıcı-kutuplaştırıcı dille, seçim malzemesi de yapılarak, yalan haberle ve nefretle örtülemez. Başka kılıflara bürünmeye çalışılsa da bunun adı, kadın düşmanlığı. 16 yıldır bağımsız feministler tarafından sorun yaşanmadan yapılan bu yürüyüş, bu sene engellenmeye çalışıldı. Polis kadınların yolunu keserken, bir araya getirmezken, gaz sıkarken, arama yaparken ezan dinlemedi. 8 Mart’ta sesini yükseltmeye gelen kadınların kalabalığı polis barikatları arasına sıkıştırılmaya çalışıldı. Sığmadık. 16 yıldır yürüdüğümüz güzergahta, yürümemizi engelleyip bizi caminin yanında tutanlar şimdi de kalkmış ezana karşısınız diyor. Kimse çarpıtmasın: Bizim isyanımız polis barikatına, kadınların yürüyüşünü, 8 Mart’ı engellemek isteyenlere.”
***
Buyurun buradan yakın.
Bu ülke insanının, İstiklal Marşı, Bayrak ve Atatürk kadar İslam/Ezan hassasiyetini de
şeye karşı hassasiyetini söylememize gerek yok.
Nerede görülmüş ezanın ıslıklandığı.
Hani o etkinliğin videoları her platformda yayınlandı.
Başından sonuna kadar polis dayatması ile karşı karşıya kalan eylemciler ıslıkla, bağırma çığıltı ile polisin engellemesine tepki         gösteriyor.
Bu gerçeğe rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın danışmanlarının olayı farklı aktarmaları çok manidar olsa gerek.
Hadi ezanın ıslıklanması tabi ki kabul     edilemez.
Peki; 'ezana uzanan eller kırılsın' sloganıyla şiddet dili kullananlara ne demeli.
Ne gerek var bu ülkütücü söylemlere ve sloganlara.
Bu konuda da bakın aynı siyasi parti Milletvekili ve MKYK Üyesi Mustafa Yeneroğlu ne diyor?
Ona kulak verelim: “Ezanın ıslıklandığı olasılığı ne kadar rahatsız ediciyse, ‘ezana uzanan eller kırılsın’ sloganıyla şiddet dili kullananlar çok daha ürkütücü. Ezanın bu şekilde korunmaya, hele insanları incitmeye ve kaba kuvvetle korkutmaya ihtiyacı yok. Biraz sükûnet ve sağduyu lütfen” çağrısı yaptı.

Gazetecilik ve siyaset!
Bu arada bu günlerde tıpkı ezan olayında olduğu gibi gazetecilik ile bültenciliği bir birine karıştıranlar üzerine de bir kaç sözümüz olacak.
''Gazetelere karşı kişide bir tiksinti uyandı mı güzel sevgisi başlamış demektır.''
Demiş Fransız edebiyatçı ve yazar Gustave Flaubert.
Hani gazetecinin yazdıkları birilerinin hoşuna gitmeyebilir.
Birileri de durumdan vazife çıkararak gazetciyi yanlış anlayabilir.
Ama iyi bir gazeteci okurların veya siyasilerin isteğine göre değil, hakikati, doğru olanı, etik olanı ve adil olanı söylemek yazmak durumundadır.
Bu yorumlara rağmen, o yazılanları veya söylenenleri beğenmeyen birileri şayet o gazeteciyi gördüğünde bir tiksinti, bir rahatsızlık duyuyorsa.
Hah işte aslında o gazetecinin işini ne kadar doğru yaptığının bir göstergesidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Mert Arşivi