Ziya Şakir Yılmaz

Ziya Şakir Yılmaz

İşinize katlanmayın, işinizi katlayın (2)

Eğitim verdiğim, danışmanlık hizmetinde bulunduğum birçok kişiyle yaptığım sohbetlerde, işlerini neden sevmediklerine dair sıraladıkları sebeplerden bazılarını sizin için derledim.

İşini sevmeyenlerin başlıca nedenleri

- Saygı görmüyorlar.
- Değerli olduklarını hissetmiyorlar.
- İşi birlikte icra eden, işleyişin bir parçası, hatta işin bir ortağı görülmüyor; üretimin tıpkı makine gibi hissiz bir koluymuş gibi muamele görüyorlar.
- İşlerini daha iyi yapmaları için basit araçlar dahi kendilerinden esirgeniyor.
- İşlerini daha iyi yapmaları için araç-gereç talep ettiklerinde ya azarlanıyor ya da görmezden geliniyorlar.
- İşlerin daha iyi halledilebilmesi için gerekli masraftan kaçınan, erteleyen, görmezden/duymazdan gelen şirketlerine güven duyamıyorlar.

- Özel hayatlarına saygı duyulmuyor; esneklik ve anlayış gösterilmiyor.

- Yöneticileri ya niteliksiz ya diktatör ruhlu ya da iki özelliği birden taşıyor.

- Kendilerine yalan söyleniyor.
- Birçok firmada erteleme kültürü mevcut; her seferinde mutlaka yapılacak denilerek iş koşulları iyileştirilmiyor, geçiştiriliyor.

- İşverenin yüksek beklentisi ve bunun tam karşılığını vermemesi, enerji kırılmasına neden oluyor.
- Emek çok, karşılığı az ya da neredeyse yok.

- Fikirleri dinlenmiyor, önerileri kabul görmüyor.
- Yaptıkları işte geleceklerini göremiyorlar.
- Kendileri hakkında doğru planları yapabilen, adil yöneticilere sahip olmadıklarını düşünüyorlar.

- İdareciler günü kurtarıyorlar.
- İdareciler adam kayırıyorlar.

- İş yerinde sürekli politik davranan çalışanlar ve yöneticiler mevcut; bundan dolayı psikolojik yorgunluklar yaşıyorlar.

- Maaşla ters orantı gösteren, giderek yükselen hedeflerden ve baskıdan bunalmışlar.

- Sürekli izlendiklerini ve kendilerinde bir açık yakalanmaya çalışıldığını görüyor, duyuyor, biliyorlar. Bundan dolayı normalde yapabildikleri bir işte dahi daha dikkatli olma baskısı üzerinde büyük bir rahatsızlığa neden oluyor.


Hiç şüphe yok ki sıraladığım maddeleri psikolojik ve sosyolojik açıdan daha geniş ve bilimsel ele alıp, değerlendiren birçok uzman kişi var. Yaşadığı ortamdan memnuniyet duymayan kimselerin mutlaka o kanallara da bakmalarını, kendilerini gerçekleştirmeleri için o kanallardan da beslenmelerini önemle tavsiye ediyorum.

İşlerinden memnun olmayan, çalışma koşullarına katlanmak zorunda kalan birçok kimsenin istedikleri mesleği seçememesinde ve istemediği bir hayatı yaşamak zorunda kalmalarının temelinde, ailelerin bilinçsizliği veya sözümona fazla bilgiçliğini de es geçmemek gerekiyor.
Çocuklarına kulak vermemeleri, onların neye eğilim gösterdiklerine dikkat etmemeleri veya kendilerinin yaşayamadığı, yarım kalmış hayat hikâyelerini çocuklarının tamamlamasını beklemeleri bugün birçok seçkin ve sıradan iş alanlarında mutsuz çalışanlar var ediyor.



“Önünüze çıkan her zorluğun üstesinden
gelmek zorunda değilsiniz.
Bazen geri çekilip buna ihtiyacınız olup
olmadığını sorgulamanız gerekir.”
Sachin Tendulkar


Derseniz ki tek bir kişi dünyayı değiştirebilir mi?
Buna yanıtım tereddütsüz evet’tir.
Üstelik düşünmeden aklıma gelen ilk kişi de Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Yanı sıra Albert Einstein, Leonardo Da Vinci, Nikola Tesla,
Isaac Newton, A.Graham Bell de kendi alanlarında dünyanın akışına büyük katkılar sağlamış ve yaşamımıza değerler katmıştırlar.

Örnekleri çoğaltabiliriz…
Ancak birkaç saniye de olsa düşünmenizi isterim ki alanında başarılı olmuş, harikalar yaratmış insanların işlerinden tek bir şikâyet, tek bir olumsuz söz duydunuz, okudunuz veya gördünüz mü? Dünyayı değiştiren insanların içinde bulundukları duruma ne bir şikâyet ettiklerini, ne bir kötü söz söylediklerini, ne de katlandıklarını görebiliriz.
Başarılı insanlar, memnuniyetsizliklerini bir dönüşüm enerjisi olarak kullanır ve memnun olabilecekleri, başkalarının da faydalanabilecekleri bir iyiliğe taşırlar.

Elbette kimse bizden dünyayı değiştirmemizi beklemiyor. Ancak olduğumuz halin, içinde yaşadığımız durumun, koşulların hiç mi bir üst versiyonunu hak etmiyoruz diye kendimize de sormamız gerekiyor. Kendimize katkı sağlamak, kendi yaşamımızı kolay ve daha yaşanılır kılmak; olumsuz alışkanlıklarımızın zincirlerinden kurtulmak her insanın hak ettiği bir gerçektir. Hatırlayın:
bir olmadan iki olmaz!


“Başarının ölçütü, ele almanız
gereken zor bir sorunumuzun olması değil,
sorunun geçen yılkiyle aynı olup olmadığıdır.”
John Foster Dulles

 


Roy L. Smith’in şu sözüne katılırım;
“Başarılı kişi, çalıştığı iş sahasının derdinin ne olduğunu rakiplerinden önce keşfeden kişidir.” Ancak bu sözün daha iyi anlaşılabilmesi için “…keşfeden ve çözümleyen kişidir” demeyi de gerekli görürüm.
Eylem olmadan fark yaratılamaz.
Yaşamımızda farklı olmak ya da herhangi bir konuda fark yaratmak istiyorsak eğer, bunun ancak harekete geçtiğimizde gerçekleşeceğini bilmemiz ve fark adına her ne yaparsak yapalım, tüm yaşamımıza olumlu yansıyacağına inanmamız gerekir.
Hiçbir başarının tesadüflerle, kararsızlıklarla, inançsızlık ve eylemsizlikle sağlanmadığı açık.

Eğer sizin de zihninizde
“Ben mi yapacağım?”
“Düzeni ben mi değiştireceğim?”
“Ben kimim ki?”
“Ben ne yapabilirim ki?”
ve benzeri inanç kalıplarınız varsa bunu hemen şimdi değiştirmek için adım atmanızı tavsiye ediyorum. Bu alanda yazılmış yüzlerce kitap, çekilmiş yüzlerce video ve bilgilerini paylaşmak için can atan yüzlerce uzman var. Kendinizi bir
‘aşama üniversitesi’ yaratıp; her yıl, her ay, her hafta, her gün, her saat ve her an bir üst versiyonunuzun programını bilincinize kurabilirsiniz.


"Kelimeler, fikirleri asmaya

yarayan çengellerdir."

Henry Ward Beecher


Nasıl bir hayat yaşıyorsak, kullandığımız sözcük ve sözler de bundan bağımsız kalmamaktadır.
“Ben mi yapacağım” yerine, “Ben yapabilirim” demek sizi eksiltebilir mi?
“Düzeni ben mi değiştireceğim?” yerine, “Kendi düzenimi değiştirebilirim” demek sizi yoldan çıkarabilir mi? “Ben kimim ki?” yerine “Ben iyi bir insanım, güçlü biriyim, zorlukların üstesinden gelebilirim” demek, size kaybettirebilir ki?
“Ben ne yapabilirim ki?” yerine, “Ben, en azından kendim için şunları yapabilirim” demek, sizi geriye götürebilir mi?

Söylemlerimize olumlu küçük birer dokunuşun dünyamızı nasıl değiştirdiğini görebiliyorsunuz, değil mi? Kişisel gelişimimizle ilgili net bir karar verdiğimizde, bu kararımızı doğru sözcük ve sözlerle desteklediğimizde yere daha sağlam basar, adımlarımızı daha güçlü atar ve hedefimize kendimizden emin bir şekilde ilerleriz. Böylece katlanmak zorunda olduğumuz işleri değil, katlayabileceğimiz işlerin de yolunu kendimize açabiliriz.

İşinden memnun olanla memnun olmayan arasında, işine katlananla işini katlayan arasında; kaybedenle kazanan, başarısız olanla başarılı olan arasındaki farkları söylemlerde görebilirsiniz.
Başarılı, kazanan, memnun olan ve -işine katlanan değil- işini katlayan biri aşılması gereken bir durum karşısında “Ben kimim ki?” diye sormaz. “Bunu nasıl yapabilirim” diye sorar.
Başarılı, kazanan, memnun olan ve işini katlayan biri aşılması gereken bir problem karşısında “Bunu ben mi yapacağım?” diye sormaz, “Nasıl yapabilirim?” diye sorar. Başarılı, kazanan, memnun olan ve işini katlayan biri “Düzeni ben mi değiştireceğim?” diye sormaz. “Düzenimi nasıl değiştirebilirim?” diye sorar.

Söylemlerimize küçük dokunuşlar, yaşamlarımızda muazzam farklar yaratırlar.
Siz de kendinizi söylemek yerine, kendinize sormayı seçin. Dünyamı, yaşamımı tek bir soru mu değiştirecek? diye düşünmeyin, denizyıldızı hikâyesini hatırlayın… Doğru sorulmuş tek bir soru sadece sizin için değil, yakınlarınız için de muazzam farklar yaratacaktır.
 

* * *

Bu haftaki yazımızın son sözünü Amerikalı iş adamı ve yazar Kiyosaki’ye bırakalım. Ne de olsa bir sonraki devam yazımızın konuğu kendisi olacak…


“Odağınızı, para kazanmaktan daha fazla
insana hizmet etmeye değiştirin.
İnsanlara hizmet etmek, parayı getirecektir.”
Robert Kiyosaki

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Şakir Yılmaz Arşivi